İnsanoğlu, kendine ayrılmış sınırlı yaşam süresinin hakkını veremedikçe, yeryüzünün sorgulama ve gülme yetisine sahip tek yaratığı olarak yeteneklerini kullanmayıp kendi geleceğini zora soktukça, bana da acımtırak bir gülme ile gün geçtikçe büyüyen bir isyan ateşi kalıyor…
Boşa harcanmış zamanlar savrulup gittikçe, bendeki ey insanlık diye bağırmaya çalışan iç sesin telaşı çoğalıyor; yaşama dört elle sarılma coşkusu daha da büyüyor.
İki gündür kızım Başak’ın bazı işleri nedeniyle neredeyse sürekli hareket durumunda olduğumdan son gelişmeleri izleyememiştim.
İliç’teki maden faciasında toprak altında kalmış dokuz işçiden hâlâ haber yok. Alavere dalavere, işçi Memet, köylü Memet nöbete, ölüme, ezilmeye, sömürülmeye…
İkiyüzlü politikacılar, emek sömürücüleri, şirketler, tekeller, tröstler kaymağını yiyor yeryüzünün, üreten insanların emeği üzerinden saltanat sürüyor; mazlumlar ve çalışanlar cephesinde uyanış, derleniş ışıkları çok zayıf…
İliç ve çevresinde siyanürle maden arayan ABD-Kanada-Türk parababaları destanlar kaynağı Fırat sularının hemen yanıbaşında para kazanmaya çalışırken ülkenin ve hayatın geleceğiyle oynuyorlar…
Bunca karanlık ve bulanık olay iç içe girmişken, “İliç, ikinci Çernobil’dir” diyerek insanları oraya çağırmış olan doğa savunucusu Sedat Cezayirlioğlu gözaltına alınıyor… Olanların hesabı ondan sorulacak sanırım!
Bir zamanlar Erzincan’ı, Fırat’ı zehirleme çabasındaki bu şirketler için dava açmış, JİTEM adlı devlet eliyle cinayet işlemeye kalkmış bir yapılanmaya dahi adalet adına meydan okumuş, Fethullah Gülen ve cemaatleri sorgulamaya almış, tüm bunlara yanıt olarak FETÖ işbirlikçisi iktidar ve yargı eliyle tutuklanmış değerli hemşerim, hukuk insanı İlhan Civaner’i anımsıyorum.
Ve yine bugünlerin acı bir haberi; aynı dönem Erzincan’da 3. Ordu komutanı olan, bugün iktidarda olan birilerinin ülkeyi satmakta olduğunu söylediği için hakkında soruşturmalar açılmış, Ergenekon kumpas davasından tutuklanan Orgeneral Saldıray Berk’in vefat ettiğini öğreniyoruz.
Erzincan çevresinin yirmi yıla yakın son tarihi diyor ki; ülkedeki bu kirli siyasetin hedefi bellidir: Yeraltı ve yerüstü kaynaklarını emperyalist sömürgenlerle birlikte yağmalamak, karşı çıkanları da şirazesini yitirmiş yargıyı kullanarak ortadan kaldırmak!
Haberleri karıştırmaya devam ediyoruz… Halk Tv’nin severek izlediğim haber spikeri İrfan Değirmenci, TİP’in Çankaya Belediyesi başkan adayı olmuş… Gel de katıla katıla gülme şimdi… İrfan Değirmenci, sol oyların ezici çoğunlukta olduğu Çankaya’da neyi değiştirecek acaba? Onu oradan aday gösteren o parti, orada Değirmenci’yi aday göstererek ne kazanacak acaba? Can Atalay’a karşı işlenen yargısız yargı infazlarında CHP dahil, birçok muhalif gücün gerçekten de cansiperane bir adalet savaşına girdiği gösterilerde kendi parti bayraklarını herkesin gözünün içine sokarak benim epeyce canımı sıkmıştı zaten. Bu dükkâncı zihniyetin Türkiye’ye altmış yıldır çektirdiği yetmedi mi?
Benzer bir dükkâncılığı da Maçoğlu ile Kadıköy’de TKP yaptı. Maçoğlu üretimi ve kardeşçe üleşimi savunan örnek bir kırsal alan yöneticisi ve siyasetçi olarak Anadolu’da çok daha önemli işler yapıyordu; oralarda ülkenin geleceği için bir işaret fişeği gibi duruyordu…
İrfan Değirmenci, televizyon ekranları aracılığıyla adını duyurma şansı bulabilmiş bir aydın olarak, ülkesi ve halkı için mücadele edecekse, Ankara’da farklı siyasi yapıların egemen olduğu bölgelerinde, sözgelimi Pursaklar’da, Sincan’da neden aday olmaz? Bir mücadele verecekse, halkı uyandırma ve doğruları söylemek için neden öyle bir bölgeyi seçmez?
CHP, öncesinden söz verdiği halde adaylarını belirlerken neden doğrudan bölge halkının görüşlerini almaz?
Ne sağından çektiğimiz yetti bu ülkede ne solundan…
Yürekten, candan, makam ve kendi parti, grup, yuvar çıkarını gözetmeden hareket edecek bir devrimci hareket için neden geç kalıyoruz hep?
Bütün bu saydıklarımızdan ve son günlerin diğer haberlerinden sonra, özü sözü bir gerçek devrimcilere ne kadar çok iş düştüğü de açıkça ortaya çıkıyor…
Karamsarlığa, kararsızlığa yer olmamalı yaşamımızda.
Mücadeleyi ve gülmeyi eksik etmeden karşılayacağız doğan günü…
Yaşamın her ânında ve her alanında iyiyi, güzeli, doğruyu savunacağız; yaşamın her ânında ve her alanında var olacağız.
Gününüz aydın olsun değerli dostlar.
15 Şubat 2024, Alper Akçam