“Sultanlarla, halifelerle yönetilmiş ve yönetilen memleketlerde vatan için, millet için en büyük tehlike, sultanların ve halifelerin düşmanlar tarafından satın alınmalarıdır. Bu çoğu kez kolaylıkla sağlana gelmiştir. Meclislerle yönetilen memleketlerde de, en öldürücü taraf, bazı milletvekillerinin yabancılar adına ve hesabına çalınmış ve satın alınmış olmalarıdır. Millet meclislerine kadar girebilmek yolunu bulabilen vatansızlara tesadüf etmenin uzak bir ihtimal olmayacağına, tarihin bu konudaki örnekleriyle karar vermek zorunludur. Bunun için millet, vekillerini seçerken, çok dikkatli ve kıskanç olmalıdır. Milletin hatadan korunması için tek güvenilir çare, düşünce ve hareketleriyle milletin güvenini kazanmış siyasal bir partinin seçimde millete rehberlik etmesidir. Genellikle millet bireylerinin, adaylıklarını ortaya atan her kişi hakkında karar vermeye yarayacak güvenilir bilgi ve isabetli görüşe sahip bulunacağını kabul etmek, teorik olarak tasarlansa bile, bunun tamamen doğru olmadığı, deneyimlerin deneyimleriyle inkâr edilmez bir gerçek olmuştur.”
(Nutuk; Sayfa: 501-502, 1927)
Bu yazıma Nutuk’tan bir alıntıyla başlamak istedim.
Ne demiş Mustafa Kemal Atatürk?
“Meclislerle yönetilen memleketlerde de, en öldürücü taraf, bazı milletvekillerinin yabancılar adına ve hesabına çalınmış ve satın alınmış olmalarıdır.” demiş.
“Milletin hatadan korunması için tek güvenilir çare, düşünce ve hareketleriyle milletin güvenini kazanmış siyasal bir partinin seçimde millete rehberlik etmesidir.” demiş.
Bugün gelinen noktada güven duygunuz nerede?
Oysa genel oy hakkı veya prensibi, insanlığın eşitlik ve özgürlük mücadelesinde önemli kazanımlarından birisi değil miydi?
Eşitlik ve özgürlük haklarımız adeta gasp edildi ve seçimler halkın kendi kaderini eline alacağı bir platform olmaktan çoktan çıktı.
Bunun yerine belli bir süre düzen partilerinden hangisi tarafından aldatılacağımızın belirlendiği bir seçim düzeneği haline geldi, getirildi.
Özellikle yapılan son düzenlemelerle, Türkiye’de seçimler AKP’nin istediği sonucu verecek bir müsamereye dönüştürüldü ve buna bir “adil seçim” demek pek de mümkün görünmüyor.
Sizce de seçim özelliğini yitirmiş bir seçime “hiçbir şey yokmuş gibi” katılmak bu müsamerede figüranlığı kabul etmek değildir midir?
Emekçi halkın seçim sistemindeki bu adaletsizliğe en başta “hayır” demesi gerekirdi.
Cumhuriyetin bizlere tanıdığı en büyük haklardan biri olan ve -ne yazık ki- bir tür matematiksel işleme indirgenmiş olan siyaset arenasında korunması gereken “genel oy prensibi” bugün nerede?
Gün geçmiyor ki ülkede tahammül sınırlarınızı zorlayan seçim aksiyonları yaşanmasın…
Oysa bu halk kendilerine vaat edilmiş olan “insanın insanı sömürmeyeceği; kimsenin başkasının hakkını yemeyeceği;
İşsiz kalmayacağı; herkesin insanca yaşayacağı bir evi olacağı; ısınmanın, aydınlanmanın, suyun, toplu taşımanın ücretsiz olacağı;
yerli – yabancı tekellere ait bütün işletmelerle bankaların devletleştirileceği; sanayi ve tarımda üretimin toplumsal çıkarlar doğrultusunda planlanacağı; ülkemizin her açıdan kendine yeten bir hale geleceği; eğitimin bütün aşamalarında bilimsel temellerde ve bedelsiz olacağı; parasız sağlık hizmetinin verileceği; ülkeyi ekonomik, kültürel, siyasi açıdan yıkıma götüren AB üyelik sürecinin sonlandırılacağı:
NATO’dan çıkılacağı; bütün yabancı üslere el konulacağı; dinin siyaset, yargı ve devlet işlerindeki etkisinin tamamen kaldırılacağı; yeşil alanların, tarihin, kültürel varlıkların yok edilmesine son verileceği; insanların özgürce, sağlıklı bir biçimde yaşayacağı kentlerin yaratılacağı; ırk, din, cinsiyet farklılığının hiçbir eşitsizlik ve haksızlılığa yol açmayacağı; çocuk işçiliğinin ve çocuk evliliklerinin yasaklanacağı; kadınların toplumsal yaşama katılımının önünde bütün yasal, ekonomik ve kültürel engellerin bertaraf edileceği; temel insan haklarının tamamının güvenceye alınacağı; herkesin yasalar önünde eşit olacağı; hiçbir yöneticinin dokunulmazlığının olmayacağı; devletin emperyalizme karşı yurtsever, gericiliğe karşı aydınlanmacı, bireyciliğe karşı toplumcu ve halkçı bir doğrultuda yeniden yapılandırılacağını” insani haklarını sadece hayal etmesi, hatta hayalinin bile -neredeyse- yasak olması ne kadar acı.
Unutulmamalıdır ki temelinde iyi niyet barındırmayan hiçbir seçim stratejisi, seçmen davranışlarında ileriye dönük kalıcı olmaz, olamaz. Kısa vadede hedefe ulaştıran bu strateji -ki bizde bu vade yirmi üç yıla dayandı-, uzun vadede er ya da geç kaybetmeye mahkumdur.
AKP 2002 yılında iktidara geldikten itibaren 15 defa genel ve yerel seçimlere girdi ve yine ne ilginçtir ki Türkiye’deki seçim hileleri mevcut iktidar ile yaşıttır.
Bu “yaşıt” seçim hilelerini hep birlikte hatırlayalım:
- AKP’nin tek başına iktidar olmasından sonra gelen ilk genel seçimlere pusula hileleri damgasını vurmuştu. Özellikle doğu ve güneydoğu bölgesindeki köylerde yaşayan okuma-yazma bilmeyen yurttaşların oylarının boşa gitmesinin hedeflendiği kararın dışında birçok yerde DTP’li adaylarla isimleri benzeyen çok sayıda kişi bağımsız aday olarak listeye eklennmişti. CHP ve MHP, sandık tutanaklarının AKP lehine değiştirildiğini ispat ederek seçimlerin yenilenmesini talep etmiş olmalarına rağmen, bu talebe olumlu bir cevap gelmemişti.
Not: Demokratik Toplum Partisi (DTP), 9 Kasım 2005 tarihinde kurulmuş ve 11 Aralık 2009 tarihinde Anayasa Mahkemesi kararı ile kapatılmış olan siyasi partidir.
- 2007 seçimlerinde özellikle İstanbul gibi kentlerde seçim hileleri artık ayyuka çıkmış, İstanbul’un birçok bölgesinde CHP ve bağımsız adaylara mühür basılan oy pusulaları çöplerden çıkmış, bazılarının yakıldığı, bazılarının ise çuvallar içerisinde çöpe atıldığı yurttaşların ihbarı üzerine ortaya çıkmıştı. Yakılmış oylar kayıt altına alınmış olsa bile AKP kendi lehine düzenlediği seçimleri hiçbir zaman iptal etmedi.
- 29 Mart 2009’da yapılan genel seçimlerde Darülaceze ile farklı bakım kuruluşlarından akli melekeleri yerinde olmadığı belli olan kişiler sedye ve tekerlekli sandalyelerle getirilmiş, görevliler tarafından oy kullandırılmış ve bu durum tutanaklarla tespit edilmişti. Tutanağı imzalamayan AKPli müşahitler, -Av. Handan Bakbak’ın ifadesine göre- Av. Handan Bakbak’ı dövmeye kalkmışlardı.
İmzalanmayan o tutanaklardan bazı diyaloglar:
-Adın ne amca?
-Bilmiyorum!
-Yaşın kaç?
-Beş!
-Kime oy vereceksin?
-Ampule…
- AKP’nin seçimlere dönük çalışmalarından biri de “parmak boyasının kaldırılması” oldu. Oy kullanan yurttaşların bir daha oy kullanmaması için yapılan parmak boyası uygulaması, 2009 seçimlerinden sonra kaldırıldı. Parmak boyasının kaldırılması sonrasında yapılan seçimlerde ise sadece “imza zorunluluğu” getirilmişti. Ancak AKP’liler bu kurala uymayıp iktidarın gücüyle defalarca oy kullanmıştı.
- AKP’nin 2012’de meclisten geçirdiği 6360 sayılı kanunla birlikte Türkiye genelindeki büyükşehir sayısı, 12’den 30’a çıkarıldı ve köyler mahalle statüsüne geçirildi. Bu şekilde normalde şehir belediyeleri için oy kullanamayan köylerin, büyükşehir belediye başkanını seçmesinin önü açılmış oldu. Ancak büyükşehir belediye başkanını seçen köylüler, belediye meclis üyeleri mevcut bir düzenleme bulunmadığı için oy kullanamıyordu. Böylelikle birçok seçim bölgesindeki oy dağılımı yeniden değiştirilmiş oldu. Düzenlenen kanun sonrasında şehir merkezlerinde az oy alan AKP’nin, kent merkezlerindeki yönetim için ilçeler ve mahallelerde oy kullanmaya başlaması ile oy oranları artmış oldu.
- Seçim hilelerinden biri de -neredeyse her seçim öncesinde- YSK tarafından açıklanan seçmen listeleriydi. AKP, güçsüzleşmeye başladığı her dönemde, seçmen listeleriyle oynayıp güçsüzleştiği alanlardaki seçmen sayısını azaltmaya başladı. CHP’nin buna ilişkin 2014’te yayınladığı bir raporda, her seçim öncesi açıklanan listelerdeki oynamalar rakamlarla veriliyordu. Adrese dayalı nüfus kayıt sisteminin getirilmesi ve seçmen listelerinin YSK’nın elinden alınıp Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’ne verilmesi ile birlikte, çok sayıda seçmen listeden düşürülürken, AKP’nin kaybetmeye yakın olduğu ya da kaybettiği yerlerde sahte seçmenler listelere eklendi.
- 2014 yılında Ankara seçimlerinde Melih Gökçek geriye düşmek üzereyken yaşanan elektrik kesintileri, oy çuvallarına yapılan müdahaleler, okullarda yaşanan kavgalar ve usulsüzlükler hala akıllarda… Özellikle yaşanan elektrik kesintileri ve dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın “Trafoya kedi girdi. Bu ilk kez yaşanmadı. Bunu seçime bağlamak yanlış” açıklamasıyla sembolleşen seçimleri Melih Gökçek az bir farkla kazanmıştı.
- 16 Nisan 2017’de yapılan referandumda Avrupa Konseyi’nin Türkiye’ye gönderdiği gözlemci heyetinden Avusturyalı milletvekili Alev Korun, “2,5 milyon oyun manipüle edilmiş olabileceğine dair şüphe var” demişti.
- 2018-2021 yılları arasında 19 bin 630 yabancıya gayrimenkul alımı karşılığında vatandaşlık verildi ve bu sayının içinde Suriye, Afgan, Uygur, Ahıska Türkleri ile Rusların olduğu bilinmektedir. Bu da 14 Mayıs 2023 seçimlerine iktidarın yatırımı olmuştu.
- 14 Mayıs 2023 tarihli “Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri” için yurt dışında oy verme işlemleri sürerken 5 Mayıs’ta Avustralya’da seçim güvenliği konusunda endişe verici bir olay yaşanmış, Sidney kentinde 720’lik açılmamış oy pusulalarında AKP’nin mührü vurulmuş pusulalar çıkmıştı.
- 2024’te Hatay’da 3 bin 389 ölü seçmene oy kullandırılmış, CHP H İl Seçim Kurulu’nun mazbatayı Cumhur İttifakı’nın adayı AKP’li Mehmet Öntürk’e verme kararını YSK’ye taşımış, seçimlerin yenilenmesini istemişti.
Yüksek Seçim Kurulu ise CHP’nin Hatay’daki seçimlerin iptal edilmesi için yaptığı başvuruyu reddetmişti.
Bu kadar seçmen listeden düşürülürken, fazlasıyla sahte seçmen listelere YSK tarafından eklendi.
İlk olarak 2011 seçimlerinde ortaya çıkan sahte seçmenler, aslında YSK’nın açıklamalarıyla ortaya çıkmış oluyordu.
2007’de seçmen listelerinde olmayan 11 milyon 38 bin 432 kişi, 2011 seçmen listelerinde yer alıyordu.
YSK’nın açıklamaları üzerine ortaya çıkan bu artışla ilgili de iktidar bütün itirazlara set çekip, hiçbir şekilde geri adım atmadı.
Sadece 2014 seçimlerinde 19 milyon, 2023 seçimlerinde ise 30 milyon fazla oy pusulası basıldığı ortaya çıktı.
Bu oy pusulaları, kolluk güçlerinin koruması altında oy kullanmaya giden AKP’liler tarafından blok oy olarak sandıklara atıldı.
CHP’nin, AKP’nin seçimlerde tek başına iktidar olamadığı ve iptal ettirdiği 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası hazırladığı bir raporda AKP’nin seçim hileleri madde madde anlatıldı.
Raporda yüzlercesi verilen “sahte seçmen iddialarına” ilişkin somut örneklerden birkaçı şöyle sıralanabilir:
- 40 binin üzerinde seçmeni olan Beylikdüzü Kavaklı Sahil Mahallesi ve Merkez Mahallesi’nde inşaat halindeki binalarda ve hiç olmayan adreslerde yaklaşık 5 bin sahte seçmenin kayıtlı olduğu tespit edilmiştir.
- Darüşşafaka Mahallesi’ne AKP’li Büyükşehir Belediyesi tarafından bir gecede tek tuşla 504 hayali daire kondurulduğu ve ilçeye 10 bin “taşıma seçmen” yerleştirilmeye çalışıldığı saptanmıştır.
- Bakırköy Zeytinlik Semti Milliyetçi Sokak 13 numaralı apartmanda ikamet eden Kuvvetli Göymen, apartmanlarında bulunan 3 numaralı boş dairede 40’tan fazla kişinin seçmen olarak yazılı olduğunu tespit etmiştir.
Raporda olası hilelerin seçim sonuçlarını yüzde 10-15 civarında etkilediğine dikkat çekilirken, “2007 yılından itibaren yapılan seçimlere ilişkin analizler, seçimlerin temiz, adil ve güven içinde yapılmadığını göstermektedir” deniliyor.
Rapordaki “sandık hileleri” şu önemli evrelerde gerçekleşiyor:
“Gerekenin çok üzerinde düşürülen/eklenen milyonlarca seçmen var.”
- 2011 seçiminde yasanın öngördüğünden 19 milyon fazla oy pusulası bastırılmış.
- 2011 seçiminde Afgan mülteciler gibi vatandaş olmayanlara oy kullandırılmış.
- Seçmen kütükleri düzenlenme yetkisi 5749 sayılı yasa ile Yüksek Seçim Kurulu’ndan (YSK) alınıp hükümetin kurumu olan Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne (NVİGM) verilmiştir.
- SEÇSİS olarak bilinen bilgisayarlı oy sayma sisteminin müdahaleye açık zaafları kamuoyunda sürekli tartışılmaktadır.
CHP raporunda ise“temiz ve dürüst” bir seçim için alınması gereken önlemler ve “caydırıcı yaptırımlar” şöyle sıralanıyor:
- Seçim öncesi sandık seçmen listelerinden düşürülen milyonlarca seçmenin listelerine zamanında kaydedilmeleri;
- Sahte seçmenlerin oy kullanmalarını önlemek için “parmak boyası, hapis cezası” gibi caydırıcı yaptırımlar;
- Sandık başı seçim hilelerine karşı iki yüz bin civarında sandığa grubu olan siyasi partilerden temsilci önerilmesi ve ıslak imzalı tutanak alınması;
- İlçe seçim Kurulu Başkanlıklarında oyların girildiği bilgisayarların donanımına müdahale edebilecek korsan yazılımların önlenmesi;
- SEÇSİS’e dışarıdan müdahalenin mutlaka önüne geçilmeli ve bunun için de “açık kaynak kodlu” yazılıma geçilmelidir;
- TÜBİTAK tarafından yeni bir “zaman damgası” üretilerek partilere “eş zamanlı veri kaydı” geçilmelidir;
- Kullanılan güvenlik ağı, portal anahtarı daha güvenli bir duruma getirilmeli, SEÇSİS üçüncü bir “kontrol/güvenlik yazılımı” ile korunmalıdır;
- Veri akışı biter bitmez “harici disk internet yolu” ile tüm yurttaşlarımıza açılmalı, her bireye kendi sandığını görme imkânı sağlanmalıdır;
- SEÇSİS alt yapısı UYAP’tan bağımsız hale getirilmelidir;
- YSK denetimindeki bilgi işlem merkezinde tüm siyasi partiler temsilci bulundurabilmelidir;
- Kullanılan kripto yeniden gözden geçirilmeli, güvenlik katsayısı artırılmalı ve her seçim döneminde yenilenmelidir. Her terminalin başında siyasi partiler temsilci bulundurabilmelidir.
Gelinen son noktada, -bir şekilde- her seçimde iktidarda kalmayı başarmış olan AKP yönetimi, kazanma şansı olan herhangi bir rakip istemediğinden dolayı “koltuk hırsı” uğruna rakibini devre dışı bırakmak amacıyla karmaşıklıklar silsilesi yaratarak direkt rakip adayı saf dışı bırakmaya çalışıyor.
Halkın hür iradesi üzerinde baskı kurarak gençlerimizi tutukluyor.
İktidar karşısında sesini yükseltenleri Marmara Aydınlar Evi’ne gönderiyor.
Unutulmamalıdır ki Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi “Her millet icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortaktır.”
…ve bu milletin hükümete tahammülü kalmadığı gibi yukarıda sayılan hiçbir mesuliyete ortak değildir, olamaz da.
Aşkım Tan
askimtan@gmail.com