Bir ömür yaşamışım, duyduğum yok
Sadece yaşamışım işte.
Kurumuş ömür çiçekleri
Lakin hafızamda duruyor hala atmamışım çöpe,
Sarmış buketleri.
Bad-ı saba kırılgan bir yanımdan esiyor bu sabahta yine,
Lakin herkes uyuyor bu saatte.
Yalnızca içim adres arıyor çıkmaz sokakların bir yerlerinde …
Tel, tel çözülüyor kalbim.
İlmeği kaçmış bir sevdanın dokunuşlarında
Sonra melanet hırkasını giyiyorum.
Annem işleyemedi çocukluğumda
Erken gitmişti, vakti olamadı.
Kader örmüştü bu hırkayı bana.
Bir de yürekten hissettiklerim
Kaç annem oldu, kaç göğsüne yaslanıp, sarıldıklarım
Yaşları ve cinsleri önemli değildi.
Merhem oldular, oldukları kadar
Sonrası malum, kimi kızarak, kimi kaçarak
Kimileri de saklanarak vedasız veda ettiler.
İçimde soğumayan ve soğrulamayan bir ateş var!
Farkında çoğu insan, gizlemiyorum ki;
Ben niye utanayım, kader utansın.
Havalar soğusa da, hiç sönmeyen kadim bir köz gibi
Bağrımda konuşlanmış yaktıkça yakıyor o yara
Bu Ocak sabahları eskiden böyle değildi .
Bir gariplik var yine de, oysa mevsim karakış değil!
Erkenden, camı dumanlandırmış içimin efkârı
Dışarıyı görmüyor, onca telaşlı yürüyen insanları.
Neden erken uyandığımı bilmiyorum, bilmemin önemi yokta
Merak etmiyorum.
Bu kadar soğukta, henüz yağmayan kar’ıda
Bir kez yâd ettim.
O hatırlamadı…
Ben de geri vereceğim,
Patlamadan içimdeki başkasından çaldığım Nar’ı
Sisli bir dağın yamacındayım, kıpırdayamıyorum,
Eteklerim, bilmediğim otlarla sarılı ve
Üzerine basılmış günahlarla dolu.
Bir yol işçisiyim her sabah içimden kendimin geçtiği
Adımladığım bu sokaklar, yabancı benim değil,
Bilinmedik bir hikâyenin yazılmamış öykülerinde üşüyorum.
Beklentilerimi sırf düşürmek için karşı masada oturmuş
Servis bekleyen fabrika kızıyla, yer değiştiriyorum…
Aşk’ın tüm halleri dışımda; hem küçük,
-hem kör bakışlı olunca
Üstüme yağmur yağıyor, sarnıçların başında,
Lakin kovaladığım yalnızca bir an, bir damla
Herkes beni açmak istemeyen üzgün ya da küskün bir çiçek zannediyor!
Tüm beyhude geçen zamanları bir nefeste içiyorum,
Yürümediklerime basarak, ama kalmıyor, gidiyorum
Ben birisine gidiyorum.
O birisi hiç evde yok!
Kapısı var, zili bozuk!
Devamlı iç çekerek dağlamam bundan yazdığım satırları
Oysa yeterdi ikimize;
İçimizdeki boşluklarımızdan yarattığımız bir dünya
Bugünde değişen bişey yok, herkes meşin uykuda
İçimde bir burukluk.
Yol bulmaya çalışıyorum tutsak bir hülyada.
Küçük bir iyilik değildir aşk, kendimle cebelleştiğim,
Bu yetim, zor zamanlarda.
Bir panayır yeri gibi çağrışsa da yüreğimin,
Ön bahçelerinin yolu tükenmiş adımlamaya.
Son deminde bir ömrün kızıl burçlarında
Her seferinde beni dağıtan, üzerimi başımı açan görünmez bir misafire
Şimdi ben ne demeliyim?
‘’Git,git,git ,gitmmeee dur’ ne olursun
Gitme dur, yalan söyledim
Doğru değil ayrılığa daha hiç hazır değilim
Aramızda yaşanacak yarım kalan bir şeyler var
Gitme dur daha şimdiden deliler gibi özledim”
İster istemez her seferinde Sezen’in şarkılarına gidiyor kalemim,
Ayla Gürel