Dünya haritasına bir bütün olarak baktığımızda, rengârenk sınır çizgileriyle ayrılmış kıtalar ve ülkeler görüyoruz. Ancak o sınırların ardında yatan gerçekler, çizgilerden çok daha karanlık ve ağır: Acı, yokluk, yoksulluk, savaş, gözyaşı… Ve tüm bu insani trajedilerin ardında duran ortak bir aktör var: Siyasetçiler ve yönetenler.
Siyasi iktidarlar, koltuklarını koruma uğruna halklarını birbirine düşman etmeye, kardeşi kardeşe kırdırmaya, halkın kaynaklarını birkaç kişiye peşkeş çekmeye ve daha da vahimi, savaşları körüklemeye devam ediyor. Oysa halklar, dünyanın dört bir yanında birbirleriyle kavga etmeksizin, barış içinde yaşama arzusunu taşıyor.
İsrail-İran Gerilimi: ABD Güdümünde Yeni Bir Savaşın Eşiği
Bugünün dünyasında emperyalist güçlerin savaş stratejileri en somut biçimiyle İsrail-İran geriliminde ortaya çıkıyor. Gazze’de işlediği savaş suçlarıyla uluslararası kamuoyunun tepkisini üzerine çeken İsrail, şimdi dikkatleri başka bir cepheye çekme amacıyla İran’la savaşı körüklüyor. Bu sürecin perde arkasındaki güç ise yine aynı: ABD emperyalizmi.
İran’ın bölgesel etkisini kırmak, direniş cephesini dağıtmak ve Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek isteyen ABD, İsrail’i açıkça destekleyerek gerilimi sürekli tırmandırıyor. Bu savaşın faturası da ne Netanyahu’ya ne Washington’daki karar vericilere çıkıyor. Yine en çok çocuklar ölüyor, halklar yoksullaşıyor, ülkeler harabeye dönüyor.
İsrail-İran çatışması üzerinden inşa edilen bu gerilim hattı, sadece iki ülkenin değil, tüm bölge halklarının geleceğini rehin alıyor. İran’daki sıradan bir çiftçinin de, Lübnan’daki bir balıkçının da, Türkiye’deki bir emekçinin de kaderi, bu emperyalist savaş stratejileriyle doğrudan biçimleniyor.
Savaşların Ortak Hikâyesi: Güç, Rant ve Rejim Bekası
Bugün Gazze’den Sudan’a, Ukrayna’dan Yemen’e kadar uzanan coğrafyalarda silahlar susmuyor. Silahların sesi, barışın sesini bastırıyor. Ancak bu savaşları çıkaranlar halklar değil. Arkasında enerji kaynakları, nüfuz alanı hesapları ya da iç siyasette “düşman” yaratarak iktidarı tahkim etme çabası var.
Rusya-Ukrayna Savaşı, İsrail’in Filistin’deki işgali, ABD’nin Suriye’deki varlığı, Yemen’deki vekâlet savaşları… Hepsi, halkların değil, yönetenlerin yazdığı savaş senaryolarının ürünüdür.
Siyasi Ayrımcılıkla Düşmanlaştırılan Halklar
Savaşsız da savaş mümkündür. Halklar, etnik ve mezhepsel farklılıklar üzerinden bölünerek birbirine düşman edilmeye çalışılır. Bu politikaların amacı, iktidarın alternatifsiz hale gelmesidir.
Myanmar’daki etnik temizlik, Hindistan’da yükselen Hindu milliyetçiliği, Türkiye’de kutuplaştırıcı politikalar… Hepsi aynı mantığın ürünüdür: Halkları birbirine kırdırarak iktidarı koruma stratejisi.
Barış İsteği Halklarda, Savaşlar Saraylarda Başlar
Sınırın öteki tarafındaki çiftçiyle bizim köylümüz arasında düşmanlık yoktur. Aynı doğaya bakan, aynı suyu paylaşan, aynı güneşin altında çalışan halkların savaşmak için hiçbir nedeni yoktur.
Barış isteyen İranlı gençlerle barış isteyen İsrailli işçi kadının talepleri benzerdir. Ancak onların sesi, savaş isteyen generallerin ve şirketlerin gürültüsü altında duyulmaz.
Çözüm Nerede?
Çözüm, halkların ortak aklında ve dayanışmasında yatıyor. Yönetenlerin çizdiği yapay sınırları, düşmanlık duvarlarını aşacak bir insanlık birliği gerekiyor. Bugün yeryüzünün tüm acılarına son verecek olan şey, barış isteyen halkların birlikte haykırmasıdır:
“Savaşa değil, yaşama bütçe!”
“Sınırların ötesinde kardeşlik!”
“Emperyalist savaşlara hayır!”
Dünya, koltuk sevdası uğruna harabeye çevrilemeyecek kadar güzel bir yer. Sınırlar sadece kâğıt üzerindedir. Halklar kardeştir. Savaşı çıkaranlar belli, barışı kuracak olanlar da belli: Bizler, yani halklar.
#BarışHemenŞimdi
#SavaşaHayır
#İsrailİranGerilimineDurDe
#ABDEmperyalizmineKarşıHalklarınBirliği
#EmekBarışÖzgürlük
YÜREĞİNİZE SAĞLIK