Burhanettin YILMAZ
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Bu Barış Neyin Barışı?-2-

Bu Barış Neyin Barışı?-2-

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Barış kavramı, siyaset sahnesinde en çok suistimal edilen, içi en çok boşaltılan kavramlardan biridir. Özellikle çatışma bölgelerinde, otoriter yönetimlerin ve uluslararası güçlerin sıkça başvurduğu “barış söylemi”, çoğu zaman gerçek bir barıştan çok, statükonun tahkim edilmesini hedefleyen bir araç olarak kullanılır. Bu nedenle sormak gerekir: Bu barış neyin barışı? Kim için ve ne uğruna sağlanmış bir barış?

 

Egemenlerin Barışı mı, Halkların Barışı mı?

Tarih boyunca birçok barış süreci, halkların değil, devletlerin ya da iktidar elitlerinin çıkarlarına hizmet etmiştir. Barış masaları çoğu zaman, toplumsal aktörlerin dışlandığı, demokratik meşruiyetten yoksun süreçler olarak şekillenmiştir. Burada barış, sadece silahların susması anlamına gelir; oysa halklar için barış, aynı zamanda hakların teslimi, adaletin tesisi ve özgürlüklerin güvence altına alınması demektir.

Ülkemizde yaşanan kayyum atamaları ve sokak ta başlayan protestolara yapılan baskıları görünce, polis şiddetini görünce neyin barışı olduğu açıkça görülmektedir.

Bir devlet, yıllarca süren baskı politikalarının ardından, yüzeyde bir “barış” ilan ettiğinde ama aynı anda muhalifleri hapse atıyor, medyayı susturuyor, toplumsal talepleri yok sayıyorsa; bu barış, halkların barışı değil, egemenlerin konumlarını korumaya yönelik bir düzenlemedir.

 

Uluslararası Güçlerin Rolü ve Çıkar Barışı

Bir başka önemli boyut ise uluslararası siyasettir. Küresel güçler, çıkarlarına uygun düşen her çatışma sürecini “çözümlemek” adına devreye girer. Ancak bu çözümler çoğu zaman halkların ihtiyaçlarına değil, enerji hatlarına, jeopolitik dengelere ve ticaret yollarına göre şekillenir. Bu durumda ortaya çıkan barış; demokrasi, adalet ve insan hakları gibi değerlerden çok, sermaye ve iktidar odaklı bir düzenin istikrarı anlamına gelir.

Barış, bu aktörlerin dilinde çoğu zaman “kontrol edilebilirlik” demektir. Bir bölgede halk ayakta mı, direniyor mu? Orada “istikrar” yoktur. Ama aynı halk, baskı altında ve sessiz kaldığında; barış sağlanmış gibi gösterilir. Bu sahte barışlar, geçici bir sükunetten başka bir şey değildir.

Barış Süreçlerinde Demokrasi Krizi

Barış süreçlerinin halktan kopuk yürütülmesi, meşruiyet krizine neden olur. Demokratik katılımın, şeffaf müzakerelerin, çoğulcu temsiliyetin olmadığı bir barış süreci, en iyi ihtimalle bir “ateşkes”tir. Gerçek barış ise demokratikleşmeyi zorunlu kılar. İfade özgürlüğü, örgütlenme hakkı, kültürel haklar, sosyal adalet ve yerinden yönetim gibi taleplerin gündeme alınmadığı hiçbir süreç kalıcı olamaz. Barış olarak da kabul edilemez.

 

Sonuç Olarak; Barışın Adı Var, Kendi Yok

“Bu barış neyin barışı?” sorusu, siyasal mücadelelerin kalbinde yer alır. Gerçek bir barış, sadece çatışmanın bitmesiyle değil, halkların onurlu ve eşit bir yaşam sürdüğü koşulların yaratılmasıyla mümkündür. Siyasal iktidarların ve küresel güçlerin sahte barış oyunlarına karşı, halkların kendi barışını kurması tarihsel bir sorumluluktur.

Unutulmamalıdır ki: Barış, sadece bir sonuç değil, aynı zamanda bir mücadele biçimidir. Ve bu mücadele, adaletle yoğrulmamışsa; o barış, sadece güçlülerin sessizliğidir.

Bu Barış Neyin Barışı?-2-
Yorum Yap
Advert

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin