Kudretli birlider sessizliğine gömüldüğü bir dönemde gelen bu söz, sadece bir cümle değil; bir uyarı, bir mesaj, hatta belki de bir geri dönüş işareti…
Türkiye siyasetinde son dönemde sesler azaldı, itirazlar cılızlaştı, umutlar fısıltıya dönüştü. 2023 seçimlerinin ardından dağılan ittifaklar, dağınık bir muhalefet ve iktidarın pervasız hamleleriyle toplumda derin bir kararsızlık ve yalnızlık hissi oluştu.
Tam da böyle bir atmosferde, uzun süredir suskun kalan CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sessizliğini tek cümleyle bozdu:
“Sessizliğimiz suskunluk değil, sorumluluktur.”
Bu söz, sadece kişisel bir duruş değil; bir dönemin vicdanı, geçmişin hesabı ve geleceğin işareti olarak okunmalı.
Siyasette sessizlik bazen bir terk ediştir. Ama bu öyle değil. Bu, “kavganın neresindeyiz?” diye soranlara verilmiş açık bir cevaptır. Kılıçdaroğlu bu sözle, siyasete kenardan değil, merkezinden bakmaya devam ettiğini ilan ediyor.
Bu, “Evet, susuyorum; çünkü bağırmanın değil, doğru zamanda konuşmanın değerini biliyorum” diyen bir liderin sözüdür.
Bugün ülkede; Basın özgürlüğü yerlerde, Ekonomi çıkmazda, Üniversiteler susturulmuş, Gençlik umutsuzluğa itilmiş durumda. Ve halkın karşısında hâlâ güçlü bir “alternatif” duruş yok.
Peki soruyoruz: Kim konuşacak? Kim yön gösterecek? Kim hesap soracak?
Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı, belki de “bu sessizlik fazla uzadı” diyen geniş bir tabana verilmiş, ‘merak etmeyin, buradayım’ mesajıdır.
Kılıçdaroğlu bu sözüyle aynı zamanda bir çağrı yapıyor. Sadece siyasilere değil, halka… Yurttaşlara… Sendikalara… Gençlere…
“Bana susuyorsun diyorsunuz ama siz ne yapıyorsunuz?” diye de soruyor aslında.
Çünkü bu ülkede değişim bekleyen herkesin omzunda artık bir sorumluluk yükü var. Ve bu yükü, yalnızca bir lider değil, ancak örgütlü halk taşıyabilir.
Bu tek cümle, yeni bir hareketin, bir yeniden toparlanmanın, hatta muhalefetin içindeki iç hesaplaşmanın fitilini yakabilir.
Özellikle yerel seçimlerden sonra morallenen CHP kadrolarının bazı kesimleri, Kılıçdaroğlu’na yönelik “artık devri kapandı” yorumları yaparken; bu söz, “sahneye yeniden çıkmak gerekirse çıkarım” diyen bir siyasi diriliş sinyali de olabilir.
Şu soruyu artık herkes sormalı: Her şey bu kadar kötüye giderken, sadece liderlerden mi medet umacağız?
Yoksa artık sokakta, okulda, iş yerinde, mahallede bir şeyleri değiştirmek için biz mi harekete geçeceğiz?
Kılıçdaroğlu’nun sessizliği boşa değilse, bizim de suskunluğumuz seçeneksizlikten değil, belki de örgütsüzlükten.
O hâlde sözün bittiği yerdeysek; eylemin başladığı yere gelmiş olabiliriz.
“Sessizliğimiz suskunluk değil, sorumluluktur” diyen biri, hâlâ sorumluluk hissediyorsa; Halk da, gençlik de, aydınlar da bu çağrıyı duymalı ve şunu sormalı: “Benim sorumluluğum ne? Neyi bekliyorum?”
Çünkü bu ülkede hiçbir değişim, bir kişinin sesiyle değil, bir halkın ayağa kalkışıyla mümkün olur. Bir partide ülkenin sıcak gündemleri terkedilip, bir bireyin kurtuluşu için politika yapılıyorsa, bu iktidar hedefinden uzaklaşmak anlamına gelir.
Saygılarımla…