Öğretmene saygı duyduğumuz günler geride kaldı.
Hz. Ali’nin “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” düsturu çoktan unutuldu.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e “Milletvekili maaşı ne kadar olsun ?” diye sorduklarında : “Öğretmen maaşını geçmesin.” öğüdü kulak arkası edildi.
Bu ülkede çoluğumuzu, çocuğumuzu, gençleri
Hor görüldü öğretmenler. Bizler de buna sesimizi çıkarmadık. Uzaktan izledik.
Üniversite okuyan her genç, kendini mezun olup mesleğini yaparken hayal eder. O günü bekler. Öğretmenlik okuyanlar, öğrenciyle kavuşacağı günü iple çeker.
Eskiden böyleydi.
Bizim ülkemizde öğretmenler artık umutsuz, mutsuz, karamsar. Okulu bitirdiklerinde kendilerini bir sınıfta öğrencilerine ders anlatırken hayal edemiyorlar. Çünkü; onlara okulu bitirdikten sonra lisans diploman yetmez dediler. Sosyal hayatını, aile hayatını bir kenara bırak. Günde 8-10 saat ders çalış. Diğer meslektaşlarınla yarış. İsteğimiz sıralamada olursan mesleğini yaptırırız dediler.
Üniversitelerin verdiği diplomalar yok hükmünde sayıldı. Bizim öğretmenlerimiz, öğretmen olabilmek için KPSS yarışında gençliklerini tüketmeye başladılar.
Gel zaman git zaman bu düzen böyle devam etti. Koca bir eğitim ordusu öğretmen olduğunu kanıtlamak için günde 8-10 saat ders çalıştı. Sınava hazırlandı. Sıralamasına göre atandı.
Bana göre bu sistemde yanlıştı. Halk olarak buna da alıştırıldık. Piyasaya; KPSS hazırlık kursları, online eğitimler, KPSS kitabı yazan alanında usta eğitmenler çıktı. Yeni bir pazar oluştu.
Bu sistem böyle bir süre devam etti.
Alıştık sesimizi çıkarmadık. Nerede kaldı devlet planlaması. Madem öyle; marketten alınabilecek kolaylıkta formasyon verip sayıyı çoğaltmayın demedik .Eğitim fakültelerine gereğinden fazla öğrenci alınmasın demedik. Halk olarak her şeyi uzaktan izleyip zararı yaşamadan tepki vermedik. Öğretmenlerimizi bu mücadelenin içinde yalnız bıraktık.
Hal böyleyken öğretmenlerimizin başına bir de mülakat çıkardılar. Öğretmenlerimize, li
Kıymetli dostlar;
Üniversiteden mezun olup lisans diploması alan öğretmenlerimizi, KPSS diye garabet bir sistemin içine sokup sonra mülakat diye bir şey çıkardılar. Karpuz seçer gibi sen öğretmen olabilirsin, sen olamazsın seneye tekrar gel diye ayrıştırdılar.
Bizler halk olarak; bizim ülkemizin öğretmeni değerlidir. Bu muameleyi hak etmez diyerek tepki göstermedik.
Her sabah; çoluğumuzu, çocuğumuzu, gencimiz
Gereken desteği veremedik.
Tatbikî bu garabet sistem böyle gitmez! Gitmiyor!
Gencecik, pırıl pırıl öğretmenler bu sorun çözülsün diye meydanlara indi. Sesleri duyulsun diye 81 ilden Ankara’ya akın etti.28 Nisan’da Ankara Ulus’ta 68 bin mülakatsız atama istiyoruz diye haykırdı.
Bazıları rakama takıldı. Nereden çıkardılar 68 bin atamayı diyerek eleştirenler oldu. 68 bin dönemin Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in; katıldığı bir televizyon programında açıkladığı rakamdı. “Mülakat kalkacak!” söylemi ise dönem dönem hem iktidardan hem de muhalefetten siyasetçilerin sıklıkla deklare ettiği bir siyasi malzemeydi.
Kıymetli Dostlar;
Öğretmenlerimizin defaten istediği ve en son 28 Nisan günü Ankara Ulus’ta tekrar ettiği #mülakatsız68binatama istediği kendi kendilerine uydurdukları bir talep değil. 68 bin rakamını bu ülkenin Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’den duydular. Mülakatın kaldırılması konusu ise seçim malzemesi yapılalı çok oldu.
Bu mesele sadece öğretmenlerin meselesi değil. Bu mesele Türkiye’nin geleceğini düşünen, öğretmenlerin gelecek nesilleri yetiştirmede başrol olduğuna inanan herkesin meselesi.
Vatanını, milletini seven öğretmenine sahip çıksın.
Özge Demir