Dr. Öğr. Üyesi Girayalp Karakuş
Taşra üniversiteleri belli bir misyon için kuruldu. Bu misyon: “Üniversiteleri AKP’nin arka bahçesi yapmaktı.” Bu üniversitelerde iktidara yakın vakıf ve derneklerin faaliyet göstermeleri de rutin hâle geldi. Artık yadırganacak bir durum yok. Zira bu sözde eğitim kurumları bunun için kuruldu. Dindar/kindar nesil yetiştirmek için bu yapılar ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Üniversitelerde kendilerinin dışında herhangi bir oluşuma da rektörlük eliyle engel oluyorlar. Başımdan geçen bir olayı anlatmak isterim: 2022 yılında Sol Kültür Yayınevinin düzenlediği bir “Edebiyat Söyleşisi” etkinliğine konuşmacı olarak davet edildim. Kendini ülkücü diye tanıtan aslında ise “katıksız faşist olan” 25 kişilik bir grup etkinlikteki insanlara ve bana saldırdı. Mekanı yağmaladılar. Sonra da gidip bizi Giray hoca ve diğerleri darp etti diye şikâyetçi oldular. Faşistlerin başkanı olacak şahıs ve avukatları özür dilediler. Öğrenci oldukları gerekçesiyle sicilleri bozulmasın diyerek şikâyetimi geri çektim. Cahilliklerine verdim. Korktuğumdan değil. Bu olaydan sonra başıma gelmeyen kalmadı. Gerek üniversite idaresi gerekse faşistler gün yüzü göstermediler. 3 ay sonra ise Mezuniyet töreninde saldırdılar. Görüntüler basına yansıdı. İsteyen görebilir… Bu cahil çocukları kimler kışkırttı? Biliyorum ama kanıtlayamam ne yazık ki. Velhasıl sonraki süreç uzun. Soruşturmalar, mahkemeler, cezalar vs… Bunların hepsi gazetelerde çıktı. Demek ki neymiş? Üniversitelerde AKP ve MHP’den başka oluşumlara izin verilemezmiş. Teoride değil pratikte öğrenmiş oldum.
Gelelim üniversitede akademisyenlerin tutumlarına… Ben göreve başlamadan önce akademisyenleri bilim insanı oldukları gerekçesiyle saygı duyardım. Ama büyük bölümünün saygı duyulacak insanlar olmadığını gördüm. Nezaketsizlik, taşra bağnazlığı, kabalık, riyakarlık, fitne fesat ne ararsan var bunlarda. Yaşadığım sorunlarda idareye karşı hak mücadelesi verdiğimde hepsi idarenin tarafını tuttular. Tipik taşralı mantığı işte! Zayıfı ez, güçlüye biat et mantığı… Öğrenci iken asgari ücretin azlığı ve eğitim sisteminin yetersizliği ile ilgili STK’ların, derneklerin ve partilerin katıldığı legal bir yürüyüşte fişlendim. Güvenlik soruşturmasında bu olay çıktı. Üniversiteye almadılar. Ben de mahkemeye verdim üniversiteyi ve kazanarak göreve başladım. Başlamaz olaydım… Göreve başladıktan 3-4 ay sonra ilk soruşturmamı geçirdim. Okuldan atmaya çalıştılar. Yapamadılar… Daha sonra gerisi geldi. Atamadılar beni ama her sene ortalama 1-2 soruşturma ve 1-2 mahkeme sorunu ile karşı karşıya kaldım. Mevzuatta olmayan bir sebepten bile ceza verdiler. Hâlâ da atmak için çırpınıyorlar… Peki bunlar niye başıma geldi? Çünkü biat etmedim ve onlardan değilim. Ne ülkücüyüm ne de AKP’li. Vur abalıya… Akademisyenler selamı sabahı kestiler. Dedikoduların bini bin para…
Akademisyenlerin büyük bölümü boşa maaş alıyor bence. Üretmekten ziyade birilerini çekiştirmenin peşindeler. Taşra üniversiteleri günümüzde işin ehli olmayan sadece siyasi bağlantıları sayesinde bir yerlere gelmiş, dalkavukluk yaparak yükselmiş sözde insan müsveddeleri ile dolu. Halbuki o koltukları hak eden binlerce doktora mezunu genç akademisyenlerimiz var. Yaşadığım sıkıntılardan dolayı aile düzenim ve sağlığım bozuldu. Huzurlu uyuduğum tek bir gün bile hatırlamıyorum akademisyen olduktan sonra. İmanın var mı diye soran rektörler, Milli Mücadele diye bir şey olmadı diyen Profesörler, bu ülkede en çok mağdur edebiyatı yapan Alevilerdir diyen akademisyenler gördü bu gözler.
Okulda hiç mi solcu hoca yok diyeceksiniz… Var ama hepsi sisteme entegre olmuş. Kimliklerini gizliyorlar. Beni gördüklerinde de kaçıyorlar. Hatta faşistler bana saldırı gerçekleştirdiğinde üniversitede yaşadığım soruşturmada bana ceza vermek için can atan idarecilerin tarafını tutan solcu akademisyen gördüm. Biat kültürünün sağı-solu olmaz. Bir insanda karakter yoksa yapılacak hiçbir şey yok. Bir akademisyenle odasında konuşmuştum. Bana: “Ben kurumun yanındayım. Kurum ile ilgili basına verdiğin haberleri doğru bulmuyorum” demişti. Dikkat ederseniz ben haklıdan yanayım demiyor. İster haklı ol ister haksız her halükarda kurumdan yanayım diyor. Bir bilim insanı özgür ve eleştirel düşünmelidir. Bu tip insanlar şahsiyetlerini kiraya vermiş kişilerdir. Bilim insanı olmayı bırakın adam olmaktan nasibini alamamış kişilerdir. Aslında şunu öğrendim: “Taşra üniversitelerinde sosyalistsen yaftalanmaya hazır olacaksın.” İstediğin kadar makale, kitap veya sempozyum bildirisi yaz onlardan değilsen “sen potansiyel tehlikesin”. Bu insanlarda merhamet, adalet duygusu, empati, mütevazilik ve karşısındaki insana saygı hak getire… Hem hastalıklarımla hem de yok etmek üzerine kurulu bir zihniyeti olan anlayışsız idarecilerle mücadele ediyorum. Ailemde beni anlayacak zihniyette değil. Onlar da biat kültüründen gelen insanlar. Devlet her zaman haklıdır mantığındalar. Zaten üniversiteleri idare eden kişilerde kendisini devlet sanan kişilerle dolu. Tek başımayım… Ama olsun… Bu dünyadan göçtüğümde ardımda yüz kızartıcı bir işle anılmamak bana en büyük onurdur…
Son olarak bu yazıyı devrimci şairimiz Ahmed Arif’in şu dizeleriyle bitiriyorum:
“Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne
Tükür yüzüne cellâdın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile,
Diş ile,
Umut ile,
Sevda ile,
Düş ile,
Dayan rüsva etme beni.”