Oktay EROL
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazarlar
  4. CHP’de 23 Mart sınavı…

CHP’de 23 Mart sınavı…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yanlışlar “alışkanlık” durumuna gelince, tüm gelişmeler “olağan” bulunuyor! Adına “demokrasi” denilen şey “yaşanan” sayılıyor! Demokrasi, “halkın halk tarafından halk için yönetimi” diye tanımlanmaz mı? Politikacılar “demokrasiden” söz ediyorlar ya; peki, halkı, halk mı yönetiyor sizce? Sözde “tüm insanlar eşit haklara sahip” ya da yurttaşın “seçme/ seçilme özgürlüğü” var! Böyle bir olgu varlığının güvencesi ne?

Bakın, daha “kimin yöneteceğine” karar veremeyen bir yapının tanıklarıyız! Milletvekillerini yurttaş mı belirliyor, belediye başkanlarını, il örgütlerini; yapmayın! Örnekleyelim; Adana’nın onbeş milletvekili var; koca kenti gerilere itelemekten başka ne yapıyorlarsa artık! Her partiden onlarca aday adayı vekil olabilmek için başvuruda bulunur! Kimi partiler “eğilim” yoklaması yapar, ne anlama geldiği bilinmesin diye “temayül” sözcüğü kullanır! Aday adaylarına Ankara’nın otel odalarında “sıralamadan” umutlar dağıtılır! Kimler genel merkezin gözüne girmişse, kimler merkezden birilerinin okul arkadaşıysa ya da “adamı” olmaya kendini adamışsa “sırada” yer bulurlar!

Sonra ne olur onu da anlatayım: Sıralamada yer bulamayanlar kentlerine geri dönerler, biraz dargın/ biraz küs/ biraz da alından tutum sergilerler haklı olarak! Genel merkezin, “eğilim” şemsiyesinin altına girerek oluşturduğu “sıralı liste” sandıkta seçmenin karşısına çıkar! Yurttaştan “demokratik hakkın” denilerek oy istenir! Merkezin belirlediği “liste”, halkın sesi yerine konularak mitingler yapılır, söylevler verilir! Merkezin belirlediği isimler, “halkın halk tarafından halk için” tanımıdır diye tanıtılır! Kimi buna ulusal istenç (milli irade) adını da verir!

Bir seçim yapılacak, adaylar merkezin önceciliğine (inisiyatif) göre belirlenecek, yurttaşın bilmeden/ sorgulamadan/ yüz yüze gelmeden oy verdiği isimler “ulusal istenci” olacak!

***

Biz buna alıştırılmadık mı, alışınca da “olağan” bulmadık mı? Her partinin olağan kongrelerini izliyoruz! Birkaç parti dışında “var olan” genel başkandan başka “aday” çıkmıyor ya da çıkarılmıyor ya da “aday olacak” delege sayısına ulaşamıyor! Yurdun dört bir yanından delegeler Ankara’ya toplanıyor! Otel odalarında ağırlanıyor! Sandığa gidip “tek adaya” oyunu veriyor!

Genel başkanın karşısına “biri” çıksa, “ben de adayım” dese ne olur? Aslında “ben adayım” dese ne olur, sorusunun yanıtını vereyim; partide adı “bölene” çıkar, kimi zaman “hizip başı” olarak da adlandırılır! Kongrenin hemen ardından “yönetim” kadrosunda yer bulması olanaksızlaşır! Biraz daha da ileri gidilir, yanında olan kim varsa gözden ıraklaştırılır! Artık “kazananın adamı” değildir!

Demokrasi “sözcülüğü” yapanlardan en küçük bir tepki geliyor mu? Üstelik tepki gelmediği gibi, sanki bir başka adayla kıran kırana yarışmışçasına, ilerleyin günün ilk saatlerinde “kutlama” açıklamaları yapılıyor! “Yeni” başkan da göğsünü gererek “seçimden yüz akıyla” çıktıklarının sevincini yaşadıklarını, demokrasiye katkı vermek adına “her zamanki” gibi, “ellerinden gelen” çabayı harcayacaklarını söylüyor! Kurultay yapan parti hoşnut, zamanı gelinde kurultay yapacak olan partiler de aynı yolu izleyecekleri için; onlar da gelişmelerden hoşnut!

Bunlara alışmadığımızı “söyleyecek” kimse olmadığını düşünüyorum! Ama biliyor musunuz, “bu olgu” koltuk korkusu yaşanana dek sürüyormuş; onu son gelişmelerden biliyoruz! Oysa ne güzel anlaşıyorlardı, “iktidar/ muhalefet” yerlerini de iyice benimsemişti! “İktidar/ muhalefet” olmadan işini sürdürüyor, “muhalefet/ iktidar” olmadan ayrıcalıklı yaşamlarıyla “kıyak” aylıklarını alıyor, “iktidarın” yaptıklarına “yurttaş tepki gösterirken görsün” diye tepki gösteriyor… Bu kez “iktidarın” alışkanlık kazandırma uğraşı elinde patlayacak ama… Nasıl mı?

Hep diyorum ya; CHP’de iki kazanan ismi var, biri Ekrem İmamoğlu, diğeri Mansur Yavaş. Bir şey daha var; her ikisi de bir başka partide “aynı” başarıyı gösteremezler! İşin garip yanı ikisi de “parti tabanından” gelmemiş! Ne CHP için ne de iki isim için başka bir şans yok! Bunu Ankara’da gördük, İstanbul’da da tüm “baskılara”, “iktidar tüm gücünü” ortaya koymasına karşın gördük! “İktidarın” karşısında CHP’den daha çok İmamoğlu çekincesi olduğu görülüyor!

Birkaç ay önce, yapılacak olan ilk genel seçimde “cumhurbaşkanı adayının” kim olacağı konusu tüm medyada konuşuluyordu! Art arda anketler yapılıyordu! Özellikle “iktidara yakın” olan kanallar, İmamoğlu ile Yavaş’ın tüm açıklamalarını didik didik karıştırıyor, içinden cımbızla çektikleri sözcükleri günlerce tartışıyorlardı! Akla gelmedik konularda soruşturmalar açılıyor, yakın çevresindeki belediyelere baskınlar düzenleniyor, belediye çalışanlarının içinden bazılarının yakınlarıyla olabilecek ilişkileri mercek altına alınıyor, son günlerde de otuzbeş yıllık üniversite diploması üzerinde çalışılıyor!

***

CHP, haklı olarak çeyrek yüzyıla yakın zamandır ülkeyi yöneten “iktidarın” karşısında artık başarılı olmak istiyordu, seçmenin karşısında daha fazla duracak gücü de yoktu! Parti kurulunda görüşüp, bir an önce “cumhurbaşkanı adaylarını” belirlemek, İmamoğlu/ Yavaş ayrışmasını önlemek için girişimde bulunmak zorundaydı! Son başvuru gününü belirlediler! Son güne dek bir Ekrem İmamoğlu aday adaylığını açıkladı! Mansur Yavaş, “seçim gününün” belli olmadığını gerekçe göstererek “aday adayı” olmayacağını açıkladı. Bazı isimler de “aday” olacaklarını açıklamalarına karşın varlıklarını gösteremediler! Şimdi “tek aday İmamoğlu”, 23 Mart’ta ön seçim var!

Seçimlerde bugüne değin “tek aday” olmasına sessiz kalanlar, “o” alışmışlıklarının tersine, bugün “tek adayla ön seçim olmaz” demeye başladılar! Aslında “doğruyu” söylüyorlar; tek adayla yapılanın adı “seçim” olmaz! Tıpkı Devlet Bahçeli’nin, selam vereni/ yanından geçeni “hayın” sayarken, yıllar sonra/ birden “Abdullah Öcalan gelsin mecliste konuşsun” demesi yer yer tepkilere neden olduğu gibi, bugüne değin tüm “anti-demokratik” işleyişe sessiz kalıp/ şimdi “tek adayla ön seçim olmaz” demeleri de tepkiyi hak ediyor kanımca! İnsanları bu yanlışın “olağan” sayılamsına alıştırmayacaktınız!

***

Yılmaz Özdil yazmış, diyor ki: “bi bakıyorsunuz CHP kurultayını iptal etmek için soruşturma açılmış, bi bakıyoruz ahmak davasından siyasi yasak getirmeye çalışmaları yetmemiş Ekrem İmamoğlu’nun üniversite diplomasını iptal ettirmeye çalışıyorlar, bi bakıyoruz Kartal/ Şişli/ Sarıyer belediyelerine soruşturma açılmış, bi bakıyoruz İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’e soruşturma açılmış…” Alışkınlıkların bozulduğu anlaşılıyor! “İktidara” yakınlığı ile bilinen Cem Küçük, pazartesi beklenmeden “diploma iptal edilebilir” diyor!

Chp seçmeninin önündeki “ön seçimin” önemi de burada başlıyor! 23 Mart’ta “tek aday” için yapılacak “ön seçimi”, bir anlamda “iktidarın” tutumunu belirleyecek bir olgu olarak düşünmek gerek! Chp’nin birmilyonsekizyüzbin dolayında üyesi olduğu belirtiliyor! 23 Mart’ta gerçekleşecek “ön seçimde”, oy kullananların sayısı yüzde ellinin altında kalırsa Chp ile birlikte İmamoğlu’da “sınıfta kalmıştır” denir! Eğer bu sayı yüzde on/ onbeş eksikle bitirilebilir, birbuçukmilyon parti üyesi sandığa getirilebilirse “iktidarın” önündeki çıkmaz daha da büyür!

Elbette böyle olmamalıydı, tek adayla/ üstelik daha bugünden hiçbir seçime gidilmemeliydi, “aday” olmak isteyenlerin önüne engeller konulmamalıydı, “halkın halk tarafından halk için yönetimi” anlayışının önünde duvarlar olmamalıydı, “aday” soruşturma yağmuruna tutulmamalıydı! Sonuç olarak; 23 Mart bir CHP sınavıdır! Bu sınavı, Chp’nin il/ ilçe örgütleri yurttaşa en iyi biçimde anlatmalı… 150325

 

 

 

 

 

 

 

 

 

CHP’de 23 Mart sınavı…
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin