“Seçim sonrası, yine herkes Adana’da yaşayacak; unutmayın!” Dünkü yazının “son” tümcesi buydu! Saldırgan olmaya, yurttaşlar arasında “gerilime” neden olacak tutumlara yönelmeye, bu denli “omurgadan” kopuk olmaya gerek var mı bilmiyorum! Yoksa “politika” denilince “bu” havaların mı anımsanması gerek? Oysa insanlar yaşamak, doymak istiyor; boyaya, abartıya, yalana gerek yok!
Sonucu “ne” olursa olsun “hiç” sevmedim! Geçen gün, “politika” içinde yıllardır oradan/ oraya savrulan bir tanıdık anlatıyordu, diyordu ki; eğer bir yere gelmek istiyorsan ideolojiyi, dünyayı kurtaracak gibi “dürüstlükten” söz etmeyi bırakacaksın! Kazanmayı istiyorsan her yolu denemek gerek! Yalan da söylersin, parti de değiştirirsin, seçmenin algısını yönlendirmek için gerçek olmayan sözler de söylersin… Günümüzde ideoloji diye bir şey yok; dün oradaydım, bugün burada kime ne?
“Bu durumu benimsemeni, böyle olduğunu söylemeni, bu tutumundan dolayı haklı olduğunu göstermeni anlayamadım” desem ne olacaktı ki; gözlerini içine bakmakla yetindim!
***
Kimin “neden/ nerede” olduğu bilinmeyen karmaşık bir yapıya sürükleniyor siyaset! Tüm partilerin oluşturduğu listeler “rengini” yitirmiş! Siyasi partilerin “program” adını verdikleri düşünce yapısı ortadan kalkmış! “Parti diye bir şey yok” sözleriyle, “tutumlarını” sergilediklerinden haberleri yok! İnsanın, “kabından” bu denli kopmasına nasıl bir “anlam” yükleyebilirsiniz?
Şunu anlayan var mı? “İktidarın”, sıkça yinelediği “yaparsak biz yaparız, yanlışları düzeltirsek biz düzeltiriz” demesini hangi “mantığa” oturtabilirsiniz? Koca yirmiiki yıl… Ülkenin yirmiiki yılda geldiği yer! Çeyrek yüzyıl yaşında olanlar ne başka “iktidar”, ne başka “yöneten”, ne de başka “yetkili” görmediler! Ülke o günden bugüne “nereye” geldiyse, bu “iktidarın” yaptıklarıyla geldi! İnsanların “alım gücü” o günden bugüne artıysa da, azaldıysa da, “duruş” denilen olgudan uzaklaşıldıysa da bu “iktidarın” ortaya koyduğu yaptırımlarla geldi! Anlayın artık!
***
Partilerin listelerine bakıyorsunuz, “iktidarın” tutumuna bakıyorsunuz, çevrenizdeki tanıdıklarınızın değişkenliğine bakıyorsunuz; hepsi iç içe, hepsi kendi “gerçeğinden” uzaklaşmış! Peki, bu gidiş nereye dek sürecek? İnsanlar “düşündükleri” gibi değil, “inandıklarından” uzaklaşmışlar, herkes “şatafatı” nasıl yaşayacağının peşine düşmüş! Bir ürünü “pahalı” almanın dayanılmaz soytarılığını sergiliyorlar! İşin düşündürücü yanı, peşlerine takacakları öyle bir katman var ki; ağızları ballanıyor!
Siyaset, “çatışan düşüncelerin” uzlaştırılması eylemidir! Toplumda var olan “çatışan grupları”, bir arada tutan/ birlikte yaşanabileceğini ortaya koyan, yaşatan/ doyuran istençtir! Herkesi “kendine” benzetmek, kendine “benzemeyeni” benziyor gibi olmaya zorlamak, “tek-tip” olmak; siyaset bu değil!
***
Herkes “senden” olsa ne olur ki; eğer halkın büyük çoğunluğunun yüzü gülmüyorsa, vitrinlere/ raflara/ tezgahlara uzanmak çokları için acı veriyorsa, doymuyorsa, yaşayamıyorsa, kimlik yitiriyorsa…
Seçim sonrası “yine” herkes olduğu yerde, bu yurdun topraklarında, algıyı seçenlerle yaşamını sürdürecek büyük olasılıkla! Bu renk yitimi “orada” yaşanmakla kalmayacak, toplumda “dönüşü” olmayan yaralar açacak! Kazanımlar yok olacak! Onun için “sarsılın/ titreyin” diyorum; şaka değil! 280224