1 Eylül Dünya Barış Günü anımsadığımız Barış, toplumsal yaşamda, iç politikada ve uluslararası ilişkilerde duymaya ve yaşamaya hasret kaldığımız bir kavram.
Aynayı önce, sabahtan akşama kadar bir yarışın, mücadelenin ve kavganın içinde yaşayan kendimize tutalım.
- Geçim derdi ve gelecek kaygısıyla sıkıntı ve endişe içinde mutsuz ve umutsuzuz,
- Birbirimizden korkan, çekinen, güvenmeyen, selam bile veremeyen, gittikçe yalnızlaşan kişiler haline geldik,
- Gergin, sinirli ve her an patlamaya hazır, asık yüzlü insanlar topluluğu olduk,
- Büyüklere saygıyı, küçüklere sevgiyi yitirdik,
- Cennet anaların ayakları altında derdik, kadınlarımızı ayaklar altına aldık,
- Yanlışlıklar, haksızlıklar, zorbalıklar… karşısında bana ne diyerek susan, korkan ve biat eden “yurttaşlar” olduk,
- Toplumsal yardımlaşma ve dayanışma duygularını yitiren, kişisel çıkarı için karşısındakini ezen, yok etmeye çalışan bencil bireyler durumuna düştük,
- Siyaseten kamplaştık, inanç ve etnik temelde ayrıştık, bayramlarımızı bile birbirinden ayırdık,
- Sınır komşularıyla çatışan, başka ülkelerin yönetimleriyle kavgalı, savaş tehditlerine kadar varan gergin uluslararası ilişkilerle yalnızlaşan bir ülke konumuna geldik…
Kısacası, yaşamın her alanında Barışla kavgalıyız.
Biraz olsun rahatlamak istediğimizde geçmişe, çocukluğumuza ya da gençliğimize gidiyoruz.
Mahalle veya okul arkadaşlıklarımızı, dostluklarımızı, aramızdaki yardımlaşmayı ve dayanışmayı, doğayla iç içe oyunlarımızı, yaramazlıklarımızı… anılarımızı anımsayarak gülümseyebiliyoruz.
Geçmişin güzelliklerine öykünüyorsak bugünlerimizde bir şeyler ters gidiyor demektir.
*
Geçmişle değil bugün yaşadıklarımızla mutlu olabilmek için halimizi sorgulamalıyız.
- Barışla kavgalı bir ülke gelişebilir ve kalkınabilir mi?
- Barışla kavgalı bir millet birliğini koruyabilir mi?
- Barışla kavgalı bir toplum huzuru yaşayabilir mi?
- Barışla kavgalı insanlar mutlu ve gelecekten umutlu olabilir mi?
Bu soruların yanıtının “hayır” olduğunu biliyoruz. Biliyoruz ama itiraz etmiyoruz ve esas sorgulamamız gereken soruyu atlıyoruz.
Bu kadar gergin, birbiriyle tartışmalı ve kavgalı, mutsuz ve umutsuz bir toplum haline gelmemiz kimi, kimleri mutlu ediyor?
Yanıt açık;
- Uluslararası sermaye ve desteklediği iktidarlar mutlu,
- İktidarların yarattığı kendi sermayeleri mutlu,
- Desteklediği iktidarlarla ve sermayesiyle dünyayı sömüren Kapitalizm mutlu.
Dünya eşitsizlik Raporu (World Inequality Report, 2022) verilerine göre dünya servetinin yüzde 38’ine sahip en zengin yüzde 1’lik kesim MUTLU AZINLIK’tır.
Küresel nüfusun yüzde 50’si ise toplam gelirin yüzde 8,5’ini kazanan ve yoksulluk ve açlıkla mücadele ederek yaşayan MUTSUZ ÇOĞUNLUK’tur.
Küresel Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi 2023 bültenine göre, 110 ülkedeki 6,1 milyar insanın 1,1 milyarı (yüzde 18’inden biraz fazlası) ağır çok boyutlu yoksulluk içinde yaşıyor.
Ülkemizdeki tabloyu önceki yazıdan anımsayalım. Türkiye’de nüfusun en zengin yüzde 1’inin toplam servetten aldığı pay yüzde 39,5’i MUTLU AZINLIK olarak yaşıyor.
Toplam servetin yüzde 30,2’sini alan nüfusun yüzde 90’lık kesimi ise MUTSUZ ÇOĞUNLUK.
Bu tabloda yurtta ve dünyada barış var olabilir mi?
*
Mutsuz Halk, “demokrasi” ile kendisini sömüren egemenlerin desteklediği siyasi partiyi iktidara getiriyor.
İktidar da ülkenin pazarını ve kaynaklarını egemenlerin kullanımına sunuyor.
Halkın “ben neden yoksulum” diye sormaması için de devreye inanç ve etnik milliyetçilik politikası sokuluyor. Siyaseten duygularını sömürerek kendisine bağladığı kitleleri Halkla ilgisi olmayan büyük projeler ve geleceğe yönelik hayallerle oyalayan iktidar, verdiği torbalar ve aylık harçlıklarla da cehaleti ve yoksulluğu yöneterek sömürü düzenini sürdürüyor.
Bu düzene itiraz eden muhalifler, demokratlar, yurtseverler, aydınlar ise suçlanıyor, karalanıyor, ötekileştiriliyor, itibarsızlaştırılıyor ve susturuluyorlar.
İktidarın uygulamalarını eleştirmek, Halkın dertlerini yayınlamak, konuşmak, Halkın haber alma hakkını sağlamak yasak.
Bu kavga ortamında iktidarda ve muhalefette yüzü gülümseyen birisini gördünüz mü?
Yüzü gülmeyenler Halkın yüzünü nasıl güldürecekler?
İşin gerçeği, Kapitalizm Halkın değil sermayenin düzenidir ve demokrasi değil otokrasi ürettir. Otokratik yönetim de Halkın cehaletini ve yoksulluğunu yönetir.
*
Bugün Barışla kavgalı bir toplum haline geldik ve toplumsal Barış’tan hızla uzaklaşıyoruz.
Bu tablonun nedeni;
- “Bizi Biz” yapan ulusal ve kültürel değerlerimizden kopartılmamızdır.
- Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli olan “Yurtta Barış Dünyada Barış” politikasının terk edilmesidir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı sonunda yaptığı saptama bugün için de geçerlidir.
“Asal savaşımız şimdi iki cephede başlıyor,
Birincisi cehalete, ikincisi sefalete karşı.”
- Halkçı, toplumcu ve kamucu politikalardan,
- Cehalete ve sefalete karşı verilen “toplu eğitim” ve “toplu kalkınma” seferberliğinden,
- Bilginin ve bilimin ışığında aydınlanmadan,
- Hep birlikte üreten ve hakça paylaşan bir ülke olmadan,
- İnsan ve yurttaş olmanın hak ve sorumluluklarını bilmeden,
- “Bizi Biz” yapan Cumhuriyetin ilkelerine, felsefesine ve politikalarına sahip çıkmadan…
Yurtta ve Dünyada Barışı yaşayamayız.
Sözün özü:
Siyaset önce Cumhuriyetle ve Barışla Barışmalı,
Siyaset yüzünü ayrım yapmadan Halka dönmeli ve cehalet ve sefaletle savaşmalı ki,
Demokrasiyi ve Barışı yaşayabilelim,
Biz olabilelim ve geleceğe umutla ve güvenle bakabilelim.