Seçimlerden önce müjde verip oy isteyenler,
Seçimlerden sonra nasihat verip sabır ve destek istediler.
“Esnafından, emeklisine tüm vatandaşlarımızdan biraz daha sabırlı olmaları, güvenmeleri ve attığımız adımların arkasında durmalarını rica ediyoruz.”
Ali Tigrel’in paylaşımı da RTE’nin ricasına denk geldi.
“İsviçreli banka Credit Suisse raporuna göre; Türkiye’de en zengin yüzde 5’in serveti kalan yüzde 95’in toplamından fazla.
Türkiye’de nüfusun en zengin yüzde 1’inin toplam servetten aldığı pay yüzde 39,5. Bu oran, nüfusun yüzde 90’lık kesimi için sadece yüzde 30,2.
Nüfusun en zengin yüzde 5’lik kesimi toplam servetten yüzde 59,2 pay alırken, nüfusun yüzde 95’lik kesiminin aldığı pay sadece yüzde 40,8.”
Bu tablo karşısında gel de düşünme.
Ülkenin milli gelirini tek başına paylaştıran ekonomist RTE,
Sabır ve destek “rica” ettiği ülkenin yüzde 95’i olan vatandaşa,
Milli gelirinden yüzde 40 pay veren de kendisi.
Milli gelirin yüzde 60’nı verdiği yüzde 5’e ne dedi,
Durmak yok, milletin cebinden kasaları doldurmaya devam…
*
Kimdir bu sabır ve destek sahibi, gönlü zengin cüzdanı borçlu yüzde 95?
RTE’nin söylemiyle;
Esnaf, memur, çiftçi, işçi ve emekli…
Hepsinin ortak kimliği belli,
Emek sahibi Emek-çi ve Emek-li.
Emekçiden, emekliden alacaksın, yandaşı sermayeye aktaracaksın.
Ortaya çıkan bu tablo 40 yıllık neoliberalizmin gerçeği,
Bu düzende emek maliyettir,
Emeğin değeri, hakkı, hukuku gereksizdir.
Bu gerçeğin üstünü örtmenin yolu,
Emekçiyi, emekliyi ayrıştırmak, sınıf bilincinden uzaklaştırmak,
Örgütsüz emeği sermayenin kölesi yapmak,
Yoksulluk sınırının altında yaşayan halkı yardımlara muhtaç kılmak,
Ardında da sabır ve destek isteyerek halkın karşısına çıkmak…
Bir de “emeklinin durumu kabul edilemez” dendi ya,
Bu nasıl bir vicdan ve ahlaksa!
*
Neoliberal düzende serbest piyasa ekonomisinin gereği,
Devlet sanayiden ve tarımdan desteğini çekti,
Ülke ekonomisi çok uluslu şirketlere ve sermayeye teslim edildi.
Üretimin olmadığı ülkenin gelir kaynağı,
Halktan toplanan vergiler ve yabancılardan alınan borçlar.
Devleti borçla yöneten iktidarın politikası,
Halkın da borçlu yaşaması ve kendisine muhtaç olmasıydı.
Böyle de oldu.
*
“İnsan aç kalmaya görsün, inançlarını bile yer” demiş Albert Camus,
Bugünleri görmüşçesine.
İktidarın dilinde inanç, aklında kazanç.
Kazanç için her yol mubah,
İktidara karşı olmak ise büyük günah.
Yolsuzluk, haksızlık, yalan, iftira…
İnançta yasak olsa da ne gam,
Bayrak, ezan, din, iman…
Hilafeti kurma hedefinde yola aynen devam.
*
Siyasi muhalefetin görmesi gereken gerçek budur.
Düzenin istediği, RTE-AKP’nin izlediği yolda yürümekle iktidar olunamaz.
Aslı varken taklidi prim yapmaz.
Emeğin değersizleştiği düzende,
Hak, hukuk, adalet kalmaz,
Demokrasi de var olmaz.
*
Cumhuriyeti 2’inci yüzyılına taşımanın,
Demokratik Laik Cumhuriyeti ve Sosyal Hukuk Devletini yaşatmanın yolu,
Emeği en yüce değer görmekten,
Yüzünüzü emekçiye, emekliye yani halka dönmekten geçer.
Demokrasi EMEK ister…