24 Temmuz, 100 yıl önce Türkiye’nin Lozan’da dünyayla barış imzaladığı gün.
100 yıl sonrasının 24 Temmuz’unda ise doğayla barışık olamayan kafalar,
Akbelen Ormanının gerçek sahibi ağaçlara ve canlılara karşı savaş açtılar.
Hem de jandarma ve polisin eşliğinde girdiler ormana,
Altlarında kepçeler, ellerinde hızarlar, testereler.
Kesimi yapan Orman Genel Müdürlüğü ekipleri yani devlet,
Kesimi yapanların güvenliği için jandarmayı ve polisi gönderen Muğla Valiliği yani yine devlet,
Anayasa (md 169) diyor ki;
“Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz…
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez…”
- Ormanları korumakla görevli devlet,
- Akbelen Ormanında ağaçları kesen devlet,
- Ağaçları kesenleri koruyan devlet.
Bu işte bir yanlışlık yok mu?
Kim kimi neden ve kimden koruyor?
İşin aslını Milaslı meslektaşım Kemal Kaşkar’ın yardımıyla görelim.
1984’ten bu yana faaliyette olan Yeniköy Kemerköy termik santralleri 2014’te özelleştirme ile devrediliyor, ismi lazım değil namı değer 5’i bir yerdekilerden birine.
Santrallere ucuz kömür bulmak lazım ki, çok para kazansın 5’in biri,
İktidar hemen devreye giriyor ve istimlak ediyor Akbelen Ormanını ve İkizköylülerin arazilerini.
Söz konusu olan 740 bin metrekare orman alanı,
A’dan Z’ye Anayasa’ya aykırı bir durum ama,
Memlekette Anayasa, yasa, yargı, hukuk tanıyan var mı?
3 yıldır ormanda nöbet, adliyede dava peşinde İkizköy’ün insanları…
*
Bazı eski resimleri anımsayalım tam da bu noktada.
100 yıl önce 1925 yılının Ankara’sında,
Mustafa Kemal Atatürk parça parça ve farklı bireylerden arazi satın alır.
O yıllarda büyük ölçüde bataklık ve sazlıklarla kaplı olan 52.000 dekarlık alan iyileştirilir,
Tarıma öncülük eden, çiftçilere örnek olan ve yol gösteren bir çiftlik haline getirilir.
Çiftlikteki tarım ve hayvancılık faaliyetleri doğrultusunda bünyesinde endüstriyel tesisler de kurulur.
İlk adı “Orman Çiftliği” olan arazi, 1937 yılında Atatürk tarafından Hazine’ye bağışlanır.
Yoktan var edilen Atatürk Orman Çiftliği,
Bugün RTE-AKP tarafından amaç dışı kullanımlarla yok edilmektedir.
*
1930 yılının yaz aylarında Atatürk Yalova’da Millet Çiftliği’ndeki köşküne gelir. Köşkün hemen yanındaki ulu çınar ağacının dallarını kesmeye çalışan bir bahçıvan ile karşılaşır. Ağacın dallarının binanın çatısına ve duvarına dayandığını öğrenen Atatürk emrini verir “Dal kesilmeyecek Köşk kaydırılacak.”
Ve bina o günün koşullarında 4.80m kadar doğuya kaydırılır.
Böylece köşk yıkılmaktan, ağaç dalı da kesilmekten kurtulur.
Çevre bilinçlenmesi konusunda bir ilk teşkil eden bu olaydan sonra yapının adı “Yürüyen Köşk” olur.
*
Nereden nereye geldik?
Toprağı üretime kazandırmak için kendi kesesinden para harcayan ve sonunda halkına bırakan liderden,
Verimli toprakları satarak ve üzerine binalar dikerek para kazanmaya çalışan iktidarlara…
Ağacın bir dalı için binayı yürüten doğa sevgisinden,
Bina dikmek için ormanları yakanlara, ağaçları kesenlere…
*
Aslında Akbelen’de, Kaz Dağlarında, Çanakkale’de, Kütahya’da, Erzincan’da… yaşadıklarımız,
A’dan Z’ye Anayasa’ya, yasalara aykırıdır ama,
Memlekette Anayasa, yasa, yargı, hukuk tanıyan var mı?
Sonuçta Temmuz’un 24’ünde sermaye girdi ormana, devletin korumasında, kol kola.
Acı olan,
Evladı belki de torunu yaşındaki askerlerin ellerinde kalkanlar, arkalarında Tomalar,
Ağacını, toprağını korumaya çalışan köylülere gösterdiği şiddet, sıktığı sular, göz yaşartıcı gazlar ve gözaltına almalar…
Ağaçlara sarılan nineler, dedeler, analar, babalar, çocuklar…
36 saatte kesilen 20 bin ağaç ve evsiz yurtsuz kalan canlılar…
Bu bir Katliamdır,
30-40 yılda oluşan Orman yaşamının Katliamıdır,
Doğaya, Hukuka, İnsanlığa karşı yapılan bir Katliamdır.
100 yıl önceki resimlerle bugünün resimleri arasındaki fark,
Para kazanmak uğruna insanların neleri yitirdiğinin göstergesidir.
#AkbeleneDokunma