Ben bir öğretmen çocuğuyum. Cılavuz Köy Enstitüsü çıkışlı bir ana ile babanın büyük oğullarıyım.
Kendimi bildim bileli öğretmen çocuğu olmakla, anamı babamı yetiştiren Cumhuriyet’in büyük sabahyıldızı Köy Enstitüleri ve okuduğum Cumhuriyet Gazetesi ile övünürüm. Öğrenciliğimde de okuyordum ama, 1 Kasım 1974 günü SSK Ankara Hastanesi’nde genel cerrahi asistanı olarak işe başladığım gün daha iyi öğrendim. İnsanlar, çalışanlar, yanınızdan gelip geçenler, sizi okuduğunuz gazete ile değerlendiriliyorlardı. O günlerde koca hastanede sayıları ikiyi üçü geçmeyen Cumhuriyet okurları büyük bir tedirginlik içindeydi. Karşımızdaki Yıldırım Beyazıt öğrenci yurdu bilindik bir grubun elindeydi ve onların bazı gözü dönmüş militanlarının kafasındaki en büyük saplantılarından birisi Cumhuriyet okurlarına saldırmak, gazetelerini yırtmak ve onları neredeyse linç edercesine dövmek idi.
Çok zor günler geçirdik, hastanenin tüm çalışan kesimleri ile ayrı ayrı okuma grupları kurdum. Her akşam başka bir meslek grubu ile dergi ve kitap okuyor, ülkemizin sorunlarını konuşuyorduk. Ayları, yıllar izledi. Dışarıda gelişen devrimci mücadelenin de etkisiyle bizlerin de Cumhuriyet okurlarının da sayısı çoğaldı. Bir akşam iş çıkışı aralarında gencecik kızların da bulunduğu çalışan arkadaşlarımıza saldırıp onları hastanelik ettiler. Ertesi sabah, karşımızdaki yurtta kalan o gözü dönmüş militanları protesto ettiğimiz toplantıya yüzlerce beyaz önlüklü katıldı. Bahçede omuzların üzerinde konuşurken çevremde ağlayan, “Bağımsız Türkiye!”, “Kahrolsun Faşizm!” sloganları atan coşkulu ve duygulu kocaman bir kitlenin olduğunu görünce içime büyük bir sevinç ve heyecan dolmuştu.
O günden sonra hastanede çalışan arkadaşlarımıza hastane içinden de saldırılar başladı ama devrimci mücadele daha da büyüdü.
Bütün meslek yaşamım, ya sabahları ya da iş çıkışı bir Cumhuriyet gazetesi almak ve onu okumakla tamamlandı. Gazetede çeşitli siyasi dönemlerde değişik yazarlar da kalem sahibi oldu, Cumhuriyet politikalarında belli değişiklikler yaşandı ama, kırklı yılların atmosferinde meydana gelmiş ve liberal aydınların dillerine pelesenk ettikleri bazı yorumlar dışında, Cumhuriyet ile yaşıt olan Cumhuriyet Gazetesi, demokrasinin, laikliğin, barışın, insan haklarının, özgür söz hakkının da bayraktarlığını yaptı.
Bugün de yayınlarıyla, zor koşullarda sürdürdüğü yayınları ile, katıldığı ve düzenlediği kültürel etkinlikler ile Cumhuriyet’imizin kalesi gibi duruyor. Zor günler yaşayan Cumhuriyet Gazetesi’ne destek olmak bir devrimci görevdir, bizi yetiştiren Cumhuriyet’e saygının gereğidir.
5 Ekim 1994’ten bu yana Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim Kültür Örgütü, UNESCO’nun önerisi ile 5 Ekim tarihi Dünya Öğretmenler günü olarak kutlanıyor.
Bugünlerde, Türkiye’de ve birçok çevre ülkede emperyalist Batı’nın işbirlikçileri eliyle uygulamaya koyduğu veya başka amaçlarla kışkırttığı Orta Çağ anlayışlı bir eğitim-kültür politikası, devlet olanaklarının karanlık amaçlar için alet edildiği oyunlar ile çok zor günler yaşıyoruz. İnsanlığı aydınlığa çıkaran, mağaradan uzay çağına ulaştıran sorgulayan akıl yerine ibadet mantığı ve itaat ile yöneticilerine tapınan yeni kuşaklar yetiştirilmeye çalışılıyor.
Türkiye’de, çoğunluğu Cumhuriyet kurucusu Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’e Başöğretmenlik ününün verildiği 24 Kasım tarihini “Öğretmenler Günü” olarak kutlayan (bu tarihi resmi olarak ilan eden emperyalist başkanların “Our Boys” -bizim çocuklar- dediği faşist generallere lanet olsun; burası ayrı bir konu) öğretmenlerimize de büyük görevler düşüyor.
Türkiye, UNESCO’nun tüm dünyaya örnek eğitim modeli olarak gösterdiği Köy Enstitüleri’nin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’un da yetiştiği ve büyük bir övgüyle söz ettiği İstanbul Muallim Mektebi’nden başlayarak devrimci-deneysel-üretici-
Hiç gereği yokken Batılı emperyalistlerle yapılan, ülkeyi sömürüye açan antlaşmalara, eğitim ve kültür alanında da teslim olma zihniyetli ilişkiler de eklenmişti.
ABD’den gelen bazı uzmanların “Köy Enstitüleri varken bizi neden çağırıyorsunuz?” şaşkınlığındaki sorularına rağmen Milli Eğitim de emperyalizmin ajanı uzmanlara teslim edildi. Dağı taşı süt olan köylerimize kadar ABD bayraklı süt tozu kutuları girdi. ABD’li uzmanların, “barış gönüllüleri”nin verdiği raporlarla Türkiye nüfus haritaları çıkarıldı. Türkiye’yi 12 Eylül 1980 faşist darbesine götüren süreçte Maraş-Sivas-Çorum ve birçok yerde “mezhep kavgası” havasına sokulan çatışmalar ve Alevi katliamları yaşatıldı. Kırsal alandaki Alevi nüfus ya zorla, ya da devletin iş olanakları yem olarak uzatılarak asimile edildi, bir yandan büyük şehirlere göçe zorlandı. Emperyalizm, oyunlarını Muaviye ikiyüzlülüğüyle davranan Sünni görünümlü politikacılar ve onları destekleyecek cemaat ve tarikatlar üzerinden oynayacaktı; başarıyla da oynadı…
Cumhuriyetimiz, Cumhuriyet öğretmenlerimiz ve Cumhuriyet gazetemiz, emperyalizmin baskı, tahakküm ve “Siyasal İslam” üzerinden oynadığı Şarkiyatçı oyunlarla büyük bir baskı, sömürü ve zulüm altındaki İslam coğrafyasında laikliğin ve demokrasinin kültürel bayrağı gibi duruyor. Emperyalist zulüm her gün yeni iç acıtıcı oyunlar sahneliyor. Orta Doğu’da gözü dönmüş bir cani güç olarak İsrail’i öne sürüyor.
Bu koşullar altında Türkiye gerçekten de çok kritik bir bölgede bulunuyor. Ülkemizin din istismarcılığı temelinde kurulmuş bu yalan, talan çarkını kırabilmesi durumunda dünyada da büyük değişimler olacaktır.
Cılavuz Köy Enstitüsü çıkışlı bir ana babanın çocuğu olarak, hekimlik günlerini de kapsayarak yaşamın her alanını aynı zamanda bir eğitim-bilinçlendirme-örnek olma düşüncesiyle adımlamış bir Türkiye yurttaşı kimliğiyle, Cumhuriyet öğretmenlerinin “Dünya Öğretmenler Günü”nü kutluyor, okurlarımı Cumhuriyet’e yüzyılı aşmış kültür öncülüğü yapmaya çalışmış Cumhuriyet Gazetesi’ne destek olmaya çağırıyorum.
Selam olsun laik, kamusal, özgür, akılcı Cumhuriyet eğitimine, selam olsun Cumhuriyet Gazetesi’ne ve Cumhuriyet öğretmenlerine…
05 Ekim 2025, Alper Akçam
(Not; Önceden duyurmuş olduğum, Cumhuriyet Yayınları aracılığıyla katılacağım Uşak Kitap Fuarı imza günü, görevli arkadaşımızın babasının acil hastalığı nedeniyle iptal edilmiştir. Saygı ve sevgiyle duyurulur.)



