Dün Yalova’da, herkesin gözü önünde daha önce de süregiden örgüt yapılanmalarına ilişkin bir operasyonda, çoluk çocuğuna ekmek götürmek kaygısıyla üniforma giymiş üç polis şehit edildi, sekiz de yapalı polisimiz var. Olay yerine yakında yapılan bir röportajda konuşan önceki dönem Yalova milletvekili Muharrem İnce, olayda yer alan İŞİD militanlarından birinin 4 ay önce de polis tarafından gözaltına alındığını, ancak aynı gün serbest bırakıldığını söyledi. İnce’nin açıklamalarına göre bölgede çok sayıda cemaat ve tarikat yapılanması bulunmaktadır; bunlardan birisi olağan koşullarda binde 25 olan tarla yapılaşması hakkını yüzde yüz kullanarak beş dönüm alana beş dönüm üzerine inşaat yapabilmiştir. İnce’ye göre “sakallı” olmak Yalova’da bir çeşit dokunulmazlık sağlamaktadır.
Bir gün önceki başka bir haberde de açıklanan “Asgari Ücret”e karşı barışçı bir gösteride yer almış 19 yaşındaki Boğaziçi Üniversitesi öğrencisinin tutuklandığını öğrenmiştik.
Bu toplum Osmanlı çöküş döneminden başlayarak toprakları ve yeraltı-yerüstü değerleri üzerinde gözü olan bazı dış güçler tarafından karıştırıldı… Bu güçler ne yazık ki, kendilerine aracılık edecek, ortaklık edecek birilerini de kolayca bulabildiler. Filistin doğumlu Hıristiyan kökenli bilim insanı Edward Said’in Napolyon’un 2 Temmuz 1798 günü Mısır’ı işgalini milat gördüğü bir süreçte, emperyalist güçler İslam dinini ve inancını İslam ülkeleri üzerinde kötüye kullanabilmek için türlü oyunlar oynamışlardır.
Cumhuriyet kuruluşundan, 1946 yılına kadar görece bağımsız bir dış politika izleyen Türkiye Cumhuriyeti, çok partili demokrasiyle birlikte inançların ve milli duyguların politika alanında çokça istismar edildiği bir ülke durumuna geldi. Hiç gereği yokken 1948 yılında ABD ile eğitim alanında yapılan ikili anlaşma gereği Türkiye’ye gelen Kate V. Wofford gibi namuslu eğitimciler, “Sizde Köy Enstitüleri gibi okullar varken bizi neden çağırdınız, anlayamadım” anlamına gelen raporlar vermişti. Ne yazık ki, o okulları, UNESCO’nun tüm dünyaya “Örnek Eğitim Modeli” olarak göstereceği Köy Enstitüleri’ni kapattık. Batıyla bütünleşmek isteyen yerli egemenlerin istekleri doğrultusunda din eğitimine ve imam hatip okullarına öncelik tanıdık.
Özellikle de 12 Eylül 1980 darbesinden sonra cemaat ve tarikatlar toplum içinde cirit atmaya başladı. Devlet içinde de çok sayıda yandaş edindiler, yasalar ve yönetmelikler yerine cemaatların, tarikatların, ya da bunların yetiştirdiği, göreve getirdiği kişilerin ideolojik öngörüleri ülke yönetiminde etkin ve yetkin duruma geldi. 15 Temmuz Darbesi bu sürecin açık bir dışavurumudur. 15 Temmuz’dan sonra da adı ve niyeti başka birçok inanç örgütlenmesi hem çevre ülkelerdeki bazı karışıklıklarda, hem de yurt içinde kullanıldı, ne yazık ki de korundular, beslendiler, ayrıcalıklı işlemler gördüler.
Artık yeter! Bu ülkenin tüm aydınları, tüm yurttaşlar, tüm kamu görevlileri taşıdıkları ön yargılardan arınarak yansız, yasalara, toplumsal geleceği saygılı birer yurttaş bilincine kavuşmalıdır. Onur, vicdan, adalet ve ahlâk duygusu bir toplumun gerçek temelini oluşturur.
Tüm kamu görevlileri, kimin tarafından okutulduysa okutulsun, kim tarafından kendisine sınav soruları verilmiş veya hak etmediği görevlere getirilmiş olurlarsa olsunlar, vicdanlarının sesini dinlemeli, yurt ve insan sevgisini önde tutan bir düşünce ve davranış biçimini benimsemelidir.
Yazık bu canlara, yazık önyargıların altüst ettiği, temellerini sarsmaya başladığı bu topluma.
Ahlâklı ve adaletli bir toplumda yaşamak için elbirliği içinde olmalı, güçlerimizi birleştirmeli, çıkarcıları, ikiyüzlüleri, görevini kötüye kullananları, önyargılarla hareket edenleri, ahlâk çöküntüsü içinde bulunanları aramızdan temizlemeliyiz.
Gününüz aydın olsun!
30 Aralık 2025, Alper Akçam



