Türkiye’nin yakın tarihindeki en kritik süreçlerden biri olan “çözüm süreci” ve benzeri açılım tartışmaları, her zaman ülke bütünlüğü, milli birlik, toplumsal huzur gibi doğrudan halkı ilgilendiren başlıklarla anıldı. Ancak bugün TBMM’de kurulan “açılım” komisyonu, aldığı bir kararla bu sürecin halktan nasıl koparıldığını, şeffaflığın sadece sözde kaldığını gösterdi.
Komisyonun ikinci toplantısı Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) bilgilendirmesi gerekçesiyle basına kapatıldı. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, konuşmaların tutanak altına alınacağını ama bu tutanakların 10 yıl boyunca kimseye verilmeyeceğini, komisyon üyelerinin bile bunlara erişemeyeceğini açıkladı. Üstelik toplantı öncesinde kamuoyuna “her şey halkın gözü önünde olacak” denmişti.
Şeffaflık Masada Var, Gerçekte Yok
Bu durum, demokrasi anlayışımız açısından son derece sorunlu. Çünkü bir ülkenin kaderini etkileyen, terör, güvenlik, anayasa gibi konular üzerine alınan kararların kapalı kapılar ardında yapılması, “milli irade” kavramını kâğıt üzerinde bırakır. Meclis, halkın iradesini temsil eden en üst kurumsa, bu iradenin bilgiden mahrum bırakılması, temsil görevini boşa çıkarır.
Şeffaflık, sadece toplantı başında fotoğraf çektirip basına servis etmek değildir. Şeffaflık, sürecin her aşamasının halkın bilgisine açık olmasıdır. “On yıl gizlilik” anlayışı, şeffaflığın tam tersidir.
Halkın Bilmediği Süreç Meşruiyet Kaybeder
Bir komisyonun kararlarını 10 yıl saklı tutması, sadece bilgiye erişim hakkını gasp etmekle kalmaz; aynı zamanda sürecin meşruiyetini de tartışmalı hale getirir. Çünkü halkın haberdar olmadığı bir süreç, ne kadar iyi niyetle yürütülürse yürütülsün, güven oluşturamaz.
Ayrıca böyle kapalı süreçlerde hesap verebilirlik ortadan kalkar. On yıl sonra açıklanacak tutanakların, o günkü kararların hesabını sormaya imkânı olmayacaktır. Bu da demokratik denetimi fiilen imkânsızlaştırır.
“Göz Önünde Olacak” Sözüne Rağmen
En vahim olanı, daha ilk toplantıda “her şey halkın gözü önünde olacak” denmesine rağmen ikinci toplantıda kapıların kapanmasıdır. Bu, siyasette güven erozyonuna yol açar. Halk, bir kez daha siyasetçilerin sözleriyle eylemleri arasındaki uçuruma tanık olur.
Çözüm: Gerçek Şeffaflık ve Halk Katılımı
Eğer bir süreç gerçekten “milli” ise, halktan saklanmamalı; aksine halkın katılımı sağlanmalıdır. Bu tür kritik süreçlerde:
- Tüm toplantılar basına ve halka açık olmalı.
- Tutanaklar anında kamuoyuyla paylaşılmalı.
- Sürece ilişkin her adımda halkın görüşü alınmalı.
- Kararlar kapalı kapılar ardında değil, toplumun önünde tartışılmalı.
Çözüm süreci veya açılım gibi başlıklar, ülkenin geleceğini şekillendiren konulardır. Bu konularda “şeffaflık” sadece bir vitrin sözü değil, temel bir demokratik zorunluluktur.





