Burhanettin YILMAZ
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Barış Siyaseti mi, Egemenlik Mücadelesi mi?

Barış Siyaseti mi, Egemenlik Mücadelesi mi?

Anadolu toprakları, bin yılı aşkın süredir Kürtler, Türkler, Araplar, Ermeniler, Rumlar, Lazlar, Çerkesler ve daha pek çok halkın iç içe yaşadığı bir coğrafyadır.

Advert
service
0
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Advert

Anadolu’da Halkların Kardeşliği Üzerine Gerçekçi Bir Bakış
Burhanettin Yılmaz – Solmedya

Yüz Yıllık Gerçeklik ve Yüzeysel Siyaset

Anadolu toprakları, bin yılı aşkın süredir Kürtler, Türkler, Araplar, Ermeniler, Rumlar, Lazlar, Çerkesler ve daha pek çok halkın iç içe yaşadığı bir coğrafyadır. Özellikle Kürt ve Türk halkları, yüzyıllardır komşuluk, akrabalık, kader ortaklığı ve sınıfsal dayanışma içinde birbirine sıkı bağlarla bağlıdır.

Bugün “barış” adıyla yapılan çağrıların temelinde, sanki halklar arasında bir savaş varmış gibi bir iddia yatmaktadır. Oysa tarihsel gerçekler ve halkların kolektif hafızası bunun tam aksini söyler. Kürt ve Türk halkı arasında doğrudan bir halklar savaşı hiçbir zaman yaşanmamıştır. Yaşanan çatışmalar, devletin inkâr, asimilasyon ve baskı politikalarına karşı ortaya çıkan meşru direnişlerdir. Yani mesele halklar arasında değil, egemenler ile ezilenler arasındadır.

Siyasetin Gerilim Üretme Mekanizması

Son kırk yılda Türkiye’de hâkim olan siyaset tarzı, halklar arasında bir sorun varmış gibi sürekli krizler üretmiş, bu krizlerden beslenmeyi alışkanlık haline getirmiştir. Egemen sınıflar ve siyasal temsilcileri, seçim dönemlerinde “terör” kartını sahneye sürerek muhalefeti kriminalize etmiş, toplumu korku ve kutuplaşma ortamına itmiştir.

Hatırlanmalıdır ki, her seçim öncesinde bir güvenlik sorunu servis edilmiş, toplumsal muhalefet “terörle işbirliği” ile yaftalanmış, milliyetçilik kışkırtılarak iktidarın tabanı pekiştirilmiştir. “Barış” söylemi bile devletin siyasal mühendislik aracına dönüşmüştür; bu durum günümüz siyasetinin en trajik paradokslarından biridir.

Gerillaların Silah Bırakması ve Demokratik Alana Geçiş Mücadelesi

Bugün bazı grupların silah bırakması ve siyasal mücadeleye yönelmesi, halklar arası barıştan çok, iktidarın dışındaki tüm dinamikleri denetim altına alma arzusunun sonucudur. Bu süreç, sadece silahlı unsurların pasifleştirilmesi değil; politik iddialarının sistem içine nasıl yedirileceğinin de bir parçasıdır.

Burada mesele gerçek barış değil, devletin yönetim kapasitesini artırma çabasıdır. Silah bırakanların mücadelesi, demokratik siyasette alan açma uğraşıdır. Bu süreç ne barışçıdır ne de gerçek bir demokratik dönüşümdür.

Barış Adına Sessizleştirme ve Denetim

Barış söylemi altında toplumsal muhalefet yeniden şekillendirilmekte, halkların siyasal iradesi sınırlandırılmaktadır. Devlet, silah bırakan gruplara siyaset alanı açmakla kalmayıp, onları daha denetlenebilir, kontrol edilebilir aktörlere dönüştürmektedir.

Geçmiş deneyimler göstermiştir ki, “barışçıl çözüm” adı altında mücadele eden tüm yapılar sistem içine alınmakta, radikal muhalefet bastırılmakta ve halkların iradesi törpülenmektedir. Sonuçta egemenler yönetmeye devam edecek, ezilenler ise yeniden yönetilecektir. Barış, toplumsal dönüşümden çok statükonun korunması olarak sınırlandırılırsa, sahte bir normalleşme algısı yaratılır.

BOP: Barış Söylemiyle Emperyal Müdahale

Bugün yürütülen barış siyaseti, gerçekte bir BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) parçasıdır. BOP, ABD ve NATO tarafından Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek, ulus devletleri zayıflatmak, halkların siyasal iradesini parçalamak için uygulanan emperyalist bir projedir. Türkiye, bu planın taşeronluğunu üstlenmiş ve model ülke ilan edilmiştir.

Silah bıraktırma, sistem içine çekme, muhalefeti yumuşatma ve devleti karşısına almayan “makbul” aktörler yaratma stratejileri BOP’un temel araçlarıdır. Bugün silah bırakan grupların demokratik siyasette yeri olması, bir hak kazanımı değil; emperyal stratejilerin devlete ve sermayeye daha kolay denetim alanı açmasıdır. Halkların değil, düzenin çıkarları gözetilmektedir.

Gerçek Barış Ne Zaman Mümkündür?

Gerçek barış; halkların, sınıfların ve inanç gruplarının eşit yurttaşlık temelinde tanındığı, kültürel hakların iade edildiği, tarihsel adaletsizliklerin yüzleşildiği ve halkların kendi gelecekleri üzerinde söz sahibi olduğu bir düzenle mümkündür.

Sadece silahların susmasıyla değil, halkın sözünün iktidar olduğu bir düzenle gerçekleşir. Bugün barış dilini kullananlar, dün barış isteyenlere “hain” diyenlerdir. Dün güvenlikçi siyasetin mimarları, bugün sahte “barışçılar” olarak sahnede. Halk bu riyakârlığı açıkça görmektedir.

Sonuç olarak: Barış, İktidarların Değil Halkların İşidir

Anadolu’nun çok dilli, çok kimlikli halkları, hiçbir dönemde birbirine düşman olmamıştır. Sorun halklar değil; onları bölüp düşmanlaştıran iktidarların ve egemenlerin aklındadır. Bugün barıştan söz edenler, bu gerçeği görmeden halkların aklıyla alay etmektedir.

Gerçek barış; halkların örgütlenmesi, sözünü söylemesi ve kendi kaderini tayin etmesiyle mümkündür. Aksi halde, egemenlerin yönettiği, halkların yönetildiği sahte bir “normalleşme” düzenine mahkûm oluruz.

Saygılarımla…

Burhanettin Yılmaz

Barış Siyaseti mi, Egemenlik Mücadelesi mi?
+ - 0

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin