İktidar cephesinden “milli birlik ve beraberlik” sözlerini duymaktan artık neredeyse usandık. Her kriz sonrası, her anma gününde, her kutlamada bu sözleri tekrar ediyorlar. Ama iş icraata gelince, ne birliğe dair bir irade, ne de beraberliğe dair bir pratik görebiliyoruz.
15 Temmuz’un yıldönümünde Ankara Gölbaşı’ndaki Özel Harekat Daire Başkanlığı’nda düzenlenen anma töreni, bu samimiyetsizliğin bir başka örneği olarak kayda geçti. Cumhuriyet Halk Partisi adına törene katılmak isteyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan, alana gitti ama protokolde CHP’ye yer verilmedi. Evet, bu ülkenin ana muhalefet partisi, “devletin töreninde” yok sayıldı.
Bakan’ın o anda verdiği tepki ise hem sade hem tarihseldi:
“Şehitlerimizi CHP olarak burada ayakta anacağız.”
İktidar, bu ülkenin siyasi çoğulculuğunu, demokrasiye inanan herkesin omuz omuza durduğu 15 Temmuz gecesini, yalnızca kendi vitrinine hapsetmeye çalışıyor. Oysa o gece Meclis’e bomba yağarken, CHP milletvekilleri de Meclis’teydi. O karanlık gecede yalnızca AKP yoktu. FETÖ’nün bombaları Meclis’in çatısını delerken, tüm partilerden vekiller demokrasiyi savunuyordu. Bugün o gerçek görmezden geliniyor.
Bu açık dışlama, sadece CHP’ye yönelik bir nezaketsizlik değildir. Aynı zamanda bu halkın yarısını temsil eden milyonlarca insanın hafızasına, aidiyetine ve ortak acısına yapılan bir hakarettir. Devlet protokolü, bir parti şovuna dönüştürüldüğünde orada birlik de olmaz, adalet de.
İktidar mensupları hep bir ağızdan “iç barış”tan söz ediyor. Peki iç barış, anmalarda milyonları temsil eden bir siyasi partiyi dışlamakla mı olur? Devlet dediğiniz şey; sadece iktidarın değil, muhalefetin de, farklı toplumsal kesimlerin de temsil edildiği, çoğulcu bir yapıdır. Eğer değilse, orası devlet değil, bir parti örgütüdür.
Bugün Türkiye’nin önündeki en büyük tehditlerden biri, işte bu dar devlet anlayışıdır. Anmalar birleştirici değil, ayrıştırıcı hale getiriliyor. Oysa devlet ciddiyeti; rakibini düşman değil, meşru muhalif görmeyi gerektirir. Törene katılanları değil, katılamayanları da düşünmeyi gerektirir. Bugün bu anlayıştan eser yok.
15 Temmuz, halkın sokakta gösterdiği iradenin tarihidir. Ama tarih, yalnızca iktidarın istediği biçimde anlatılamaz. O gece direnenler yalnızca saraydan talimat alanlar değildi. O gece demokrasiye sahip çıkanlar, farklı düşüncelerden milyonlardı. Bu gerçek görmezden gelinemez.
Bu ülkenin bir gerçeği de şu: CHP, bu ülkenin tarihidir, geleceğidir ve hiçbir protokol listesiyle silinemez.
Protokolde olmasa da sokaktadır, kürsüdedir, halkın yanındadır.
15 Temmuz’da sormamız gereken soru şudur:
Gerçekten “birlik” mi istiyoruz?
Yoksa tek sesli bir düzenin altında sadece kendimizi mi alkışlatmak istiyoruz?
Eğer gerçekten birlik isteniyorsa, bunun ilk adımı “dışlamak” değil, tanımaktır.
Saygılarımla….
Burhanettin Yılmaz
Sol Medya –




