Türkiye’de uzun süredir şu soru soruluyor:
Demokratik sendikacılık neden bir türlü kök salamıyor?
Cevabı yalnızca sendikalara, yöneticilere ya da işçilere indirgemek kolay ama eksik. Çünkü sendikalar, içinde bulundukları siyasal iklimden bağımsız kurumlar değildir. Aksine, o iklimin doğrudan ürünüdür.
Bir bina inşa edilirken zemin etüdü yapılır. Zemin çürükse, üzerine ne kadar sağlam beton dökerseniz dökün bina ya çöker ya da çatlar. Türkiye’de demokrasinin zemini yıllardır sorunlu. Bu zemin üzerinde demokratik sendikacılık inşa edilebileceğini düşünmek, gerçeklerle yüzleşmemektir.
Demokrasi Yukarıdan Aşağıya İşler
Siyasetçiler demokrasiyi uygulamadığı sürece, sendikalarda demokrasinin yeşermesini beklemek bir yanılsamadır. Çünkü ülkede:
- Siyasi Partiler Yasası hâlâ lider sultasını koruyor,
- Parti içi demokrasiyi zorunlu kılan hiçbir yapısal düzenleme yok,
- Aynı isimler onlarca yıl koltuklarını bırakmıyor,
- Seçimler var ama gerçek bir temsiliyet
Bu tablo yalnızca parlamentoyu değil; sendikaları, meslek odalarını, dernekleri ve hatta kooperatifleri de doğrudan etkiliyor. Zira siyasal kültür bulaşıcıdır. Tepede otoriterlik varsa, aşağıda da hiyerarşi ve biat üretir.
Sendikalarda “Seçim” Var, Demokrasi Yok
Bugün birçok sendikada seçimler yapılır; ama bu seçimler gerçek bir demokratik işleyişin göstergesi değildir. Delege sistemleri kapalıdır, muhalefet tasfiye edilir, yöneticiler yıllarca koltuklarından kalkmaz.
İki ya da üç dönemden fazla seçilmenin önü kesilmediği sürece;
sendikal bürokrasi, işçi iradesinin yerine geçmeye devam eder.
Bu durum kişisel bir ahlak sorunu değil, yapısal bir demokrasi sorunudur.
Nasıl ki siyasette “lider değişmezliği” normalleştirilmişse, sendikalarda da “başkan değişmezliği” olağan kabul edilir hale gelmiştir. Sonuçta sendikalar, üyelerinin mücadele örgütü olmaktan çıkar; yöneticilerinin kariyer alanına dönüşür.
Grev Yasaklı Bir Ülkede Demokratik Sendika Olur mu?
Demokratik sendikacılık yalnızca sandık meselesi değildir. Grev hakkının fiilen yasaklı olduğu, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin engellendiği, işçilerin anayasal haklarını kullandığı için gözaltına alındığı bir ülkede sendikal demokrasi ancak kâğıt üzerinde mümkündür.
Devlet, sermaye lehine taraf olmuşsa;
mahkemeler grev ertelemelerini otomatik onaylıyorsa;
polis işçinin karşısında, patronun yanındaysa…
orada sendika içi demokrasi, yalnız başına bir kurtuluş reçetesi olamaz.
Asıl Soru Şudur
Demokratik sendikacılık olur mu?
Evet, ancak demokratik bir siyasal mücadeleyle birlikte.
Siyasetin antidemokratik olduğu, yasaların liderleri koruduğu, koltukların dokunulmaz kılındığı bir düzende sendikal demokrasiyi savunmak, zeminsiz bina yapmaya benzer.
Bu yüzden mesele yalnızca “sendikalar demokratik olsun” çağrısı değildir.
Mesele, ülkenin demokrasi mücadelesini sendikal mücadeleyle birleştirmektir.
Sonuç :
Gerçek demokratik sendikacılık;
- Siyasi Partiler Yasası değişmeden,
- Görev süreleri sınırlandırılmadan,
- Grev hakkı güvence altına alınmadan,
- İşçi iradesi bürokrasinin yerine geçirilmeden
mümkün değildir.
Demokratik sendikacılık istiyorsak,
demokratik siyaset için de mücadele etmek zorundayız.
Ekmek mücadelesiyle özgürlük mücadelesini,
sendikal haklarla siyasal hakları,
işyeri direnişiyle rejim tartışmasını ayıran her yaklaşım, işçi sınıfını bölmekten başka bir işe yaramaz.
Çünkü bu ülkede demokrasi, yukarıdan bahşedilmez.
Aşağıdan, sınıf mücadelesiyle kazanılır.



