“Sol Bir Parti Sessizlikle Yönetilemez**
CHP, 39. Olağan Kurultayı’na günler kala şaşırtıcı bir sükûnet içinde. Delegelerin, il ve ilçe örgütlerinin, parti içi dinamiklerin hareketlenmesi gereken bir dönemde, partiyi kaplayan yoğun bir “sessizlik perdesi” var. Bu yalnızca bir ilgisizlik değil; politik bir belirti, hatta tehlikeli bir alarm sinyali.
Peki, Türkiye’nin en köklü sol-sosyal demokrat partisinde bu sessizlik neden?
Bu sorunun cevabı, partinin bugünkü yönelimiyle, örgüt iradesinin güncel durumu ve tüzük değişikliklerinin yarattığı fiili sonuçlarla yakından ilişkili.
Lider Merkezli Yapının Kökleşmesi
Yeni tüzük, mevcut Genel Başkan’ın imza toplamadan aday olmasına olanak tanıyor.
Bu düzenleme ilk bakışta “kolaylaştırıcı” gibi görünse de pratikte tek bir sonuç üretiyor:
Genel Başkan alternatifsizleşiyor.
CHP gibi sol kökenli bir partide alternatif üretiminin zayıflaması, siyasal hareketliliğin durması demektir. Adaylık tartışmalarının yokluğu, fikir mücadelesinin zayıfladığına; fikir mücadelesinin zayıflığı ise lider merkezli bir yönetim modelinin derinleştiğine işaret ediyor.
Bu sessizlik, siyasetin doğasından değil; korkunun ve baskının siyasallaştırılmış hâlinden besleniyor.
Örgütte “Ustalıklı Bir Uyum Kültürü” İnşa Edildi
Son yıllarda parti örgütünde eleştirel seslerin geri plana itildiği, “uyumlu olanın ödüllendirildiği”, “sorgulayanın dışlandığı” bir atmosfer yaratıldığı sıkça dile getiriliyor.
Bu durumun sonucu açık:
- Aday olmak riskli,
- Eleştirmek maliyetli,
- Sessiz kalmak ise kolaylaştırılmış bir norm hâline geliyor.
CHP gibi sol bir parti için bu tablo kabul edilebilir değildir.
Solun doğasında sorgulamak vardır; sessizliğin örgüt kültürü hâline getirilmesi, partinin tarihsel kimliğiyle taban tabana zıttır.
Delegelerin Üzerindeki Görünmez Baskı Hattı
İlçe ve il kongrelerinde belirlenen delegelerin önemli bir kısmının mevcut genel merkez yönetimine yakın isimler olduğu biliniyor. Bu durum, delegeler üzerinde fiili bir “beklenti baskısı” yaratıyor.
Delegeler, yalnızca parti içi konumlarını korumak adına değil; gelecek süreçlerde dışlanmamak için de mevcut çizgiye sadık görünme zorunluluğu hissediyor. Bu da doğal olarak:
- Alternatif aday çıkmasının önünü kesiyor,
- Aday olmak isteyenlerin cesaretini törpülüyor,
- Kurultay tartışmalarını başlamadan bitiriyor.
Bu baskı açıkça görülmese bile örgüt içinde herkes tarafından hissediliyor.
Sol Program Tartışmalarının Bilinçli Olarak Bastırılması
Parti içindeki sessizlik yalnızca adaylık üzerinden değil, program tartışmaları üzerinden de kendini gösteriyor.
28 Kasım’da programın delegelere sunulacak olması bile parti içinde ciddi bir tartışma yaratmış değil.
Oysa sol partilerde program tartışması kurultayın kalbidir.
Bu kadar kritik bir süreçte tartışma yoksa, bu bir tercihtir:
Programın tartışılmaması, eleştirilmeyecek ve dışına çıkılmayacak bir çizgi dayatmanın aracıdır.
Sol siyaset ise çizgi dayatmaya değil, çizgi mücadelesine dayanır.
Sessizlik, “AKP’leşme” Eleştirilerini Derinleştiriyor
Bugün örgüt içindeki en sert eleştiri şu:
CHP giderek AKP’leşiyor mu?
Bu soru durduk yere sorulmuyor.
Parti içi demokrasinin zayıflatılması, tek sesliliğin artması, lider etrafında kurulan hiyerarşinin büyümesi ve kurultayın formaliteye dönüşmesi gibi işaretler, bu tartışmayı besliyor.
Bir sol partinin en büyük tehlikesi, sağ partilere benzemek değil;
sol değerlerden uzaklaşmaktır.
CHP’nin sessizliği, yakın tehlikenin ayak sesidir.
Sessizlik, Aday Olmak İsteyenleri Yıldırıyor
Bugün parti içinde kamuoyu önünde konuşmasa da, aday olmak isteyen bazı isimlerin olduğu biliniyor.
Fakat bu isimler konuşmuyor.
Neden?
Çünkü bu sessizlik ikliminde adaylık, bir siyasi proje olmaktan çıkmış; kişisel bedel gerektiren bir risk hâline gelmiştir.
Bu koşullarda kimse “düşmanlaştırılma”, “örgütten dışlanma” ve “etkisizleştirilme” korkusu yaşamadan aday olamıyor.
Bu durumun adı demokrasi değil, örtülü baskıdır.
Sonuç: CHP Bu Sessizliği Kırmak Zorundadır
Sol bir parti, sessizlikle yönetilemez.
Sessizlik, solun siyasal enerjisini yok eder, kadrolarını pasifize eder, tartışmayı bitirir, örgütü edilgenleştirir.
CHP’nin 39. Olağan Kurultayı, işte bu nedenle hayati bir eşiktir.
- Aday çıkmalıdır.
- Tartışma başlamalıdır.
- Delegeler iradesini koymalıdır.
- Sessizliğin siyaseti değil, mücadelenin siyaseti konuşmalıdır.
Bu kurultay yalnızca bir liderin değil, CHP’nin sol kimliğinin geleceğini belirleyecek.
Ve unutulmamalı:
Sessizlik cesaretin değil, korkunun ürünüdür.
Sol ise korkunun değil, cesaretin siyasetidir.




yazınızı dikkatlice okudum.
KORKAK INSANDAN 《 LIDER 》 OLUR MU?
………Bu koşullarda kimse “düşmanlaştırılma”, “örgütten dışlanma” ve “etkisizleştirilme” korkusu yaşamadan aday olamıyor. ……..diyorsunuz.
Lider;bir grubun veya topluluğun başında olan ve yön gösteren kişidir. Karar veren, insanları bir amaç doğrultusunda yönlendiren, öncülük edebilen kişi dir LIDER. KORKANDAN, CEKINENDEN, O NEDER DIYENDEN, SIYASI KARIYERINNE OLACAK diyen/ diyenler ZATEN LIDER OLAMAMAZ.
Sn yılmaz 60 yaşındayım lise yıllarından beri Gençlik kollarınfa ihtilal kapanma vs bir sürü şey yaşandı,
bende kalan şu chp ne yapsa olmuyor,Yaranamıyorki.
kurultayda iki liste çıkıyor,
insanlar tartışıyor .
bazen ölçü kaçsada Türk halkının siyasi bilinç seviyesine göre süreç iyi yönetilse bile,
biri çıkıp kedi köpek gibi birbirini yiyorlar diyor.
şu anki durumda olduğu gibi parti her yönden kıskaca alınıp örgüt resmen boğulurcasına bunaltılmış durumda.
delege burda birlik ve dayanışma için normal şartlarda eleştireceği bir olaya olağan üstü koşul diyerek erdemli davranıp sukunet içinde kongrenin ifa edilmesi için üzerime ne düşerse yapayım bilinci ile davramıyor.
o zaman dışardan sizin yazdığınız gibi görünüyor.
olağan olmayan koşullarda hiç bir tepki oşağan olamazki.