- 26 Haziran 2025
✍ Yorum / Analiz
Toplumlar tarihinde en çok bedel ödenen ama en çok göz ardı edilen iki değer: demokrasi ve barış. Oysa bu iki kavram yalnızca siyasal hedef değil; bir ülkenin iç dayanışmasının, sosyal huzurunun ve ulusal gücünün temelidir.
Türkiye gibi çok kimlikli, çok sesli, tarihsel gerilimlerle yoğrulmuş bir ülkede bu gerçek yalnızca teorik değil, hayati bir zorunluluktur. Çünkü barış olmadan toplum nefes alamaz; demokrasi olmadan o barış korunamaz.
Demokrasi: Barışın Teminatıdır
Demokrasi, yalnızca seçimden seçime sandığa gitmek değildir. Gerçek demokrasi; halkın söz sahibi olması, ifade özgürlüğünün güvence altında bulunması, basının özgürce haber yapabilmesi ve hukuk sisteminin tarafsız işlemesidir.
Bu temel hak ve özgürlükler yoksa, sessizlik barış sayılmaz. Bastırılan her ses, yarının daha büyük çatışmalarına zemin hazırlar. Farklı kimliklerin, dillerin, inançların özgürce yaşanabildiği bir sistem inşa edilmeden, gerçek anlamda toplumsal barışa ulaşılamaz.
Barış: İç Cepheyi Birleştirir
Barış, yalnızca savaşın olmaması değildir. Barış; adaletin, eşitliğin ve birlikte yaşama iradesinin varlığıdır. Türkiye’de toplumsal uzlaşma ne zaman öne çıksa, iç cephede dayanışma artar; toplumsal direnç yükselir.
Çünkü halk, adil bir düzende kendini güvende hisseder. İç cephe, yalnızca orduyla değil; halkın moral bütünlüğüyle, devlete duyduğu güvenle, birbirine duyduğu saygıyla güçlü olur. İç cephenin gücü, toplumsal sözleşmenin, ortak vicdanın ürünüdür.
Demokrasi ve Barış: Birbirinin Ön Şartı
Demokrasi olmadan barış sürdürülemez. Barış olmadan ise demokrasinin kurumları işlemez. Baskı altında kalan bir toplumda seçimin adı olur ama anlamı kaybolur. Susturulan basın, bastırılan muhalefet, itibarsızlaştırılan yurttaş iradesi; toplumsal barışı tehdit eden en büyük risklerdir.
Barışı inşa etmenin yolu, ötekileştirme yerine katılımı; yasak yerine özgürlüğü; korku yerine diyalogu tercih etmekten geçer. Barış süreci, yalnızca siyasal değil; kültürel ve vicdani bir dönüşüm sürecidir.
Erdoğan’ın “İç Cephe Çağrısı” ve Gerçeklik
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son dönemde sık sık “iç cepheyi güçlendirme” çağrısı yapıyor. Ancak bu çağrının arkasını dolduran siyasi uygulamalara bakıldığında büyük bir çelişki göze çarpıyor.
- Basın özgürlüğü, sistematik baskılarla boğuluyor.
- Sokak röportajı yapan genç muhabirler gözaltına alınıyor.
- Gazeteciler, akademisyenler, öğrenciler fikirlerinden ötürü yargılanıyor.
- Seçilmiş belediye başkanları görevden alınarak yerine kayyum atanıyor.
- Sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek yurttaşlar susturuluyor.
Bu tablo, iç cephenin güçlenmesini değil, dağılmasını hızlandırıyor. Çünkü güvenin olmadığı yerde birlik kurulamaz. Barışın olmadığı yerde dayanışma filizlenemez.
Devletin gerçek gücü, toplumun adalete duyduğu güven kadardır.
Sonuç: Gerçek Güç, Halkın Gücüdür
Türkiye’nin güçlü olması, yalnızca askeri kabiliyetiyle ya da dış politikadaki çıkışlarıyla ölçülemez. Asıl mesele içerideki barışı kurmak, halkla devleti yeniden yakınlaştırmak, toplumun her kesimini sürece katmak ve her bireyin “ben bu ülkenin eşit yurttaşıyım” diyebilmesini sağlamaktır.
Bugün hem içeride hem dışarıda karşı karşıya olduğumuz krizlerin temel çözüm yolu; halkla barışmak, hukuku onarmak ve demokrasiyi yalnızca bir yönetim biçimi değil bir yaşam biçimi olarak benimsemekten geçiyor.
Çünkü:
Demokrasi olmadan barış olmaz.
Barış olmadan da iç cephe güçlü olamaz.
Güç, tankta değil; toplumun güveninde ve halkın sesinde saklıdır.
- Bu analiz, güncel gelişmeler ve Türkiye’nin demokratikleşme süreci üzerine yapılan yorumları içermektedir. Her hakkı saklıdır.




