Türkiye’de siyaset uzun zamandır bir öfke arenasına indirgenmiş durumda. Herkes bağırıyor, herkes kızıyor, herkes kendince haklı. Ancak siyasetin özü, yalnızca eylemde öfke boşaltmak ya da karşıtına yüksek sesle laf yetiştirmek değildir. Siyaset, akıl ve mantıkla yürütülür. İçinde eylemi barındırır ama onu aşan, çok daha kapsamlı bir süreci ifade eder.
Siyaset, toplumun farklı kesimlerini ortak bir paydada buluşturma sanatıdır. Bunun yolu da her zaman diyalogdan, müzakereden, sabırdan ve stratejik akıldan geçer. Bir partinin veya ülkenin geleceğini sadece bilek güreşine indirgemek, demokratik olgunluktan uzaklaşmak anlamına gelir. Eylem anlıktır, tepkiyi gösterir; siyaset ise uzun vadeli planı kurar, yarını inşa eder.
CHP’de Diyalog Kapısının Önemi
Bugün Cumhuriyet Halk Partisi, tarihinin belki de en kritik dönemeçlerinden birinde bulunuyor. Belediyelere yönelik kayyım operasyonları, kurultay tartışmaları ve kamuoyunun yüksek beklentisi arasında parti ciddi bir sınavdan geçiyor. Böyle bir dönemde parti içi meseleleri yönetme biçimi, sadece iç dengeleri değil, dışarıda toplumun partiyi nasıl gördüğünü de doğrudan etkiliyor.
Bu açıdan bakıldığında, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in öfkesinin arkasından gitmesi, diyalog yerine restleşmeyi tercih etmesi, ciddi bir handikap yaratıyor. İstanbul İl Başkanlığı’na atanan çağrı heyetine kapıların kapatılması, sorunu çözmek yerine krizi büyütüyor. Partinin ihtiyacı olan şey, ateşe odun atmak değil; yangını kontrol altına alacak akılcı bir siyaset tarzıdır.
Oysa CHP tarihinde parti içi tartışmalar her zaman olmuştur. İsmet İnönü–Bülent Ecevit çekişmesi, 1970’lerdeki “ortanın solu” tartışmaları, SHP–CHP birleşmesi dönemindeki sancılar… Tüm bu örneklerde kimi zaman gerilimler yükselmiş, kimi zaman parti neredeyse bölünme noktasına gelmiştir. Ama sonuçta kurumsal kimlik korunmuş, CHP yeniden kendini toparlayabilmiştir. Bu deneyim bize şunu gösteriyor: kişilerin öfkesi geçicidir, kurumun devamlılığı kalıcıdır.
Öfkenin Bedeli
Öfke siyaseti, kısa vadede güçlü görünür. Tabanı konsolide eder, alkış toplar. Ama uzun vadede, ortak aklı köreltir, partiyi dar bir kadro hareketine indirger. CHP’nin bugün yapması gereken şey, öfkeli çıkışlarla günü kurtarmak değil; akılcı stratejilerle yarını kurmaktır.
Türkiye’de iktidarın CHP’li belediyelere yönelik kayyım operasyonları ortadayken, partinin enerjisini kendi iç kavgalarına harcaması, sadece AKP’nin işine yarar. Sandıkta kazanılamayanı masa başında geri alma girişimlerine karşı en büyük cevap, birlik ve sağduyudur.
Çıkış Yolu: Sağduyu ve Kurumsal Kimlik
CHP, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında iktidara yürümek istiyorsa, öfkeyi değil aklı; restleşmeyi değil diyalogu; kişisel hesapları değil kurumsal kimliği öne çıkarmak zorundadır. Özgür Özel de, çağrı heyeti de, her bir partili de şunu bilmelidir: tartışmalar kişisel değil kurumsaldır.
Partiyi büyütecek olan şey öfke değil; sağduyu, akıl ve diyalogtur. Eylem siyasetin bir parçasıdır ama siyaset ondan ibaret değildir. CHP, eylemde öfkesini, siyasette aklını gösterebilirse iktidara yürüyebilir. Aksi halde öfke partiyi içeriden tüketir.
Unutulmasın: CHP’yi geleceğe taşıyacak olan, kişilerin hırsı değil, partinin kurumsal kimliğidir.



