Burhanettin Yılmaz
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in seçildiği kurultayın üzerinden aylar geçti ama parti içindeki tartışmalar bir an bile durmadı. Yönetim kanadı, eleştiri yapan isimlerin “kurultayda aday olmadığını”, “iyi niyet taşımadığını” söyleyerek eleştiriyi değersizleştirmeye çalışıyor. Dahası, “Parti içi kanallar açık, isteyen gelir konuşur” deniliyor.
Kulağa hoş geliyor.
Peki gerçek böyle mi?
Bu soruyu sadece ben değil, örgütün her kademesi soruyor:
Parti içi kanallar gerçekten açık mı? Yoksa sadece vitrin mi açık gösteriliyor?
Delegasyonun Anatomisi
CHP’de ilçe mahallelerinden başlayarak il ve kurultay delegelerinin nasıl belirlendiğini herkes biliyor ama kimse yüksek sesle söylemek istemiyor. Belediye başkanları eliyle örgüte baskı yapıldığı; makam, mevki ve iş vaatleriyle delegasyonun şekillendirildiği; birçok yerde sandık bile koyulmadan listelerin masa başında yazıldığı artık sır değil.
Yüz yıllık CHP tarihinde delegasyonun bu kadar tek merkezli kontrol edildiği bir dönem göstermek neredeyse imkânsız.
Sonra da çıkıp şu cümle kuruluyor:
“Eleştiri kanallarımız açık. Herkes gelir, aday olur.”
Kimse kusura bakmasın ama bindirilmiş kıtalarla doldurulmuş salonlarda, tek merkezden belirlenmiş delegelerin önünde birinin çıkıp “bağımsız adayım” demesi yalnızca bir temenni olur.
Kâğıt üzerinde demokrasi, sahada ise kapısı kapalı bir kulüp…
Bu çelişki sürdükçe, parti içi demokrasiden söz etmek kimsenin aklıyla oynamaktan başka bir anlam taşımıyor.
İhraçlar: Fikir Suçuna Geri Dönüş
Gelelim ihraç furyasına…
Berhan Şimşek’ten Gürsel Tekin’e, Barış Yarkadaş’tan onlarca emek vermiş CHP’liye kadar 100’ü aşkın isim bir gecede partiden atıldı.
Peki suçlama ne?
Gerçek bir suçlama yok.
Kimisi Kılıçdaroğlu’nun bir paylaşımını beğenmiş,
kimisi istenmeyen bir kişi ile fotoğraf karesinde görünmüş,
kimisi bir eleştiri yapmış.
Bunlar mı disiplin suçu?
CHP, tarihinin hiçbir döneminde bu kadar ince ayarlı bir sansür mekanizmasına sahip olmadı.
Bugün parti içinde eleştiri yapmak, istenmeyen isimle aynı kareye girmek, yanlış tweeti beğenmek bile ihraç gerekçesi hâline getiriliyorsa ortada disiplin değil, tasfiye vardır.
CHP’nin Asıl Krizi: Eleştiriyi Yönetememek
Bugün CHP’nin yaşadığı mesele kişiler ya da kliklerin kavgası değil; daha derin, daha yakıcı bir krizdir:
CHP eleştiriyi yönetemiyor.
Çünkü eleştiri, koltuk düzenine dokunuyor.
Çünkü eleştiri, üzeri örtülen gerçekleri görünür kılıyor.
Çünkü eleştiri, parti içi konfor alanlarını bozuyor.
Oysa CHP, tarihsel olarak eleştiriden beslenen bir örgüttü.
Şimdi ise eleştiriyi bastıran reflekslerin hâkim olduğu bir yapıya dönüşüyor.
Bu dönüşüm partiyi büyütmez; tam tersine daraltır, köreltir, nefessiz bırakır.
Son Söz: CHP’yi Korku Değil, Cesaret Ayakta Tutar
Bugün CHP’yi ayakta tutan; makam odalarında oturanlar değil, sandık başında nöbet tutan, sokakta mücadele eden, örgütte direnen yüzbinlerdir.
Gerçek disiplin; düşünceyi susturmak değil, ahlâkı, adaleti, liyakati hâkim kılmaktır.
Gerçek liderlik; eleştirenleri kapının önüne koymak değil, onları dinleyebilmektir.
Gerçek siyaset; “benden değilsen düşmansın” anlayışıyla değil, ortak akılla yapılır.
CHP’nin ihtiyacı olan şey; korkuyla örülmüş bir disiplin değil, cesaretle inşa edilmiş bir demokrasi kültürüdür.
Yoksa bu parti dışarıdan değil, içeriden daraltılır.
Ve en büyük hasarı da bu sessizlik iklimi verir.



