Bugün Türkiye’nin içine sürüklendiği kriz ne bir hata, ne bir talihsizlik, ne de kaderdir. Bu ülkenin 100 yıllık birikimini hedef alan, yıllardır adım adım işleyen bir planın sonuçlarını yaşıyoruz. Cumhuriyet karşıtı yapılar ile uluslararası emperyalist çıkarların kesiştiği nokta, Türkiye’yi yönetilemez bir modele mahkûm etmiştir.
Türkiye’nin yönetsel krizi özellikle 16 Nisan 2017 referandumu ile derinleşti. Mühürsüz oyların “meşru” sayıldığı ve parlamenter sistemin ortadan kaldırıldığı o tarih, Cumhuriyet düzeninin kırılma anıdır. Başkanlık sistemi diye pazarlanan bu model, kısa sürede tek kişinin iradesine kilitlenmiş bir parti devletine dönüştü. Bugün yaşadığımız ekonomik çöküş, hukuk erozyonu, liyakat yıkımı, toplumsal kutuplaşma ve kurumsal çürüme bu yanlış tercihin doğal sonucudur.
Bu gidişatın baş sorumluları yalnızca AKP-MHP blokundaki siyasal mühendisler değildir. Liberaller, kökten dinci yapılar, “yeni Türkiye” masalına kanan bir kesim ve sistemin ürettiği suskun aydınlar da bu tablonun mimarlarıdır.
Ancak artık şikâyetin değil, çıkış yolunu açıkça tarif etmenin zamanıdır.
Partili Cumhurbaşkanı Modeli Niçin Çökmüştür?
Çünkü tek kişinin hem yürütmeyi, hem partiyi, hem devleti, hem medyayı, hem yargıyı, hem güvenlik aygıtını kontrol ettiği bir yapıda demokrasi olmaz.
Çünkü Türkiye gibi çok katmanlı bir toplumda partili bir cumhurbaşkanı, kaçınılmaz olarak toplumun en az yarısını dışlayan bir kimliğe dönüşür.
Çünkü artık çok açık biçimde görülmüştür:
Kim hangi partiden gelirse gelsin, partili olduğu sürece bu düzen değişmez; bedeli de yine halk öder.
Toplumsal Muhalefetin Yapması Gereken: Partili Aday Kapısı Kapanmalıdır
Bu nedenle Türkiye’nin önündeki yol, herhangi bir partinin “kendi adayını” dayatması değildir. Tam tersine, bu ülkede yaşanan çöküşün en önemli derslerinden biri şudur:
Cumhurbaşkanı adayı, hiçbir partiye, yapıya, zümreye bağlı olmamalıdır.
Bugün solun, demokratların, emekçilerin, Cumhuriyetçilerin, toplumun tüm ilerici güçlerinin ortak tutumu net olmalıdır:
Partili cumhurbaşkanı dönemi kapanmalıdır.
Partilerin desteğine ihtiyaç duymayan, fakat hiçbir partinin memuru gibi davranmayan; halkın birleştirici iradesini temsil eden bir aday bu ülkenin yeniden ayağa kalkmasının ilk adımıdır.
Çıkış Yolu: Toplumun İçinden, Partisiz ve Temiz Bir Aday
Böyle bir aday nasıl olmalı?
- Hiçbir partiye bağlı olmamalı.
- Emperyalizmle, cemaatlerle, çıkar ağlarıyla ilişkisi olmamalı.
- Halkın her kesimini temsil edebilmeli.
- Bilgi, birikim ve devlet deneyimine sahip olmalı.
- Gençlerle, kadınlarla, işçilerle, emekçilerle ve üreticilerle bağ kurabilmeli.
- Türkiye’yi yeniden parlamenter demokrasiye taşıyacak güvenceleri sunmalı.
Bu sürecin öncülüğünü ise siyasal partiler değil, toplumsal muhalefetin gerçek dinamikleri üstlenmelidir:
demokratik kitle örgütleri, sendikalar, odalar, sanatçılar, akademisyenler, gençlik ve kadın hareketleri…
Bu ülke sokaktan, emeğin örgütlü gücünden, hak mücadelesinden doğan bir iradeyle yeniden kurulabilir. Sandığa gidilecekse, bu toplum kendi adayını çıkarmalıdır.
Son Söz: Türkiye’nin Yeni Başlangıcı Partisiz Cumhurbaşkanıyla Mümkündür
Bu çağrı bir tepki değil, bir inşadır.
Bir öfke değil, bir uyarıdır.
Bir şikâyet değil, bir çıkış manifestosudur.
Türkiye bugün partisiz, tarafsız, birleştirici ve devlet aklıyla hareket eden bir cumhurbaşkanına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır.
Eğer bu ülke yeniden nefes almak istiyorsa,
eğer gençler göç yollarında değil kendi topraklarında umut bulsun istiyorsak,
eğer Cumhuriyet yeniden halkın devleti olsun diyorsak,
o halde bugün atılacak ilk adım şudur:
Partili cumhurbaşkanlığı defterini kapatmak ve halkın kendi adayını belirlemesidir.




Bitenlerin iyi/ kötü günü olduğu gibi ,devletlerinde ıyi/ kötü zamanları vardır. Birey nadil ki hatalarından ders alarak gelişirse, devlette çıkardığı yasaların geri dikişlerinden ders alarak yoluna devam eder. MILLETIMIZ kadim bir devlet geleneğine sahiptir. Badkanlik/ Yarı başkanlık yönetim biçimi sadece bize had değildir. Bizde yeni gecik olması sebebiyle, ONEMLI NOKSAN HUSUSLAR MEVCUTTUR. Parlamentonun etkisizleştirilmesi ( koalisyonun ülkemizi istikrarsızlığa sürüklediği de bir realitedir) bir örnektir.
Ededi Önderimizin M Kemal ATATURK’un dediği gibi 《 Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. BEN ASLA UMUDUMU YITIRMEDIM》 . Saygı ve sevgilerimle.