Türkiye uzun zamandır bir yönetim krizinin içinde. Ekonomiden adalete, özgürlüklerden sosyal yaşama kadar her alanda yaşanan olumsuzlukların nedeni yalnızca iktidarın yanlış politikaları değil; aynı zamanda muhalefetin de topluma umut veremeyen, sürekli kendi kısır çekişmelerine gömülmüş hali. İktidar ve muhalefet arasındaki didişme, halkın gerçek sorunlarını görünmez kılıyor. Bu tablo, toplumun siyasete olan inancını derinden sarsmış durumda.
Bugün kamuoyu araştırmalarında yüzde 36’lara ulaşan “hiçbir partiye güvenmiyorum” cevabı, sadece bir memnuniyetsizliği değil, tarihsel bir kopuşu ifade ediyor. Halk, mevcut siyasal aktörlerin ülkeyi düze çıkaramayacağına dair güçlü bir kanaate sahip. Partilere verilen oy oranları bile artık inandırıcılığını yitiriyor; çünkü toplum, seçim anketlerinin değil, yaşadığı hayatın gerçeklerini görüyor.
Bu nedenle parlamentonun dışında kalan kimi küçük partilerin bile iktidar alternatifi gibi tartışılmaya başlaması şaşırtıcı değil. Bu durum, mevcut siyasal düzenin kendi sonunu hazırladığının açık göstergesi. Aynı yöntemleri tekrar ederek tek bir sonuç bile alınamadı; halk artık bunun bilincinde.
Aynı Yöntemler, Aynı Sonuç: Halk Artık Kendi Gücünün Farkında
Yirmi yıldır aynı yöntemlerle aynı sonuçları alan, hiçbir yenilik üretmeyen, halkın taleplerini duymayan bir siyaset tarzı çökmüştür. Toplum bunu görüyor. Bu yüzden giderek daha fazla insan çözümü sandığa değil, kendi örgütlü varlığına bağlıyor.
Bu, sol siyasetin tarihsel olarak ifade ettiği temel hakikati yeniden doğruluyor:
Kurtuluş, örgütlü halkın kendi ellerindedir.
Bugün Türkiye’de toplumsal dönüşümün gerçek öznesi artık siyasal partiler değil; yıllardır baskılanan, yok sayılan, itibarsızlaştırılan geniş toplum kesimleridir.
Bu kesimler kimlerdir?
- Demokratik kitle örgütleri,
- Sendikalar,
- Meslek odaları,
- Aydınlar ve bilim insanları,
- İşçi sınıfı ve emekçiler,
- Kadın hareketleri, gençlik örgütleri,
- Üretici köylüler ve küçük esnaf,
- Toplumun ilerici, demokratik ve bağımsız tüm bileşenleri.
Bu güçler, Türkiye’nin hem demokratik hem de ekonomik çıkışının gerçek taşıyıcı kolonlarını oluşturuyor. Devletin ve siyasi partilerin tıkandığı yerde, toplumsal muhalefetin omuzlarında yeni bir yol açılıyor. Gerçek çözüm bu bileşenlerin ortak bir hedefle, ortak bir hatla, ortak bir mücadeleyle birleşmesinden geçiyor. Siyaseti yeniden kuracak olan güç tam da buradadır.
Siyasal Alanın Boşalması: Tarihsel Bir Fırsat mı, Tehlike mi?
Siyasal partilerin inandırıcılığını yitirmesi, iki kapıyı birden açıyor:
- Otoriterleşmenin daha da derinleşmesi — Halk siyasetten çekildikçe iktidar alanı boşalır, güç sahipleri bu boşluğu daha sert politikalarla doldurmaya çalışır.
- Toplumsal muhalefetin yükselişi — Siyasetin tıkandığı her tarihsel dönemde olduğu gibi kitleler kendi örgütlenmelerini yaratır, yeni siyasal özneler sahneye çıkar.
Bugün Türkiye bu iki seçenek arasında gidip geliyor. Bu nedenle toplumun örgütlü güçleri, yalnızca iktidarın baskılarına değil, aynı zamanda muhalefetin ataleti ve vizyonsuzluğuna karşı da yeni bir siyasal alan kurmak zorunda.
Birleşik Toplumsal Muhalefet: Yeni Türkiye’nin Kurucu Gücü
Türkiye’nin ihtiyacı basit bir “iktidar değişimi” değil, sistemsel bir dönüşüm. Bu dönüşümün merkezinde ise birleşik, programlı ve kararlı bir toplumsal mücadele hattı olmalı.
Bu hattın temel taşları şunlar olmalıdır:
- Ekonomik adalet talebini demokrasi mücadelesiyle birleştiren bir çizgi,
- Tüm emek kesimlerini kapsayan sınıf eksenli bir program,
- Sendikaların yeniden siyasal aktör haline gelmesi,
- Bilimin ve akademinin özgürleşmesi,
- Kadınların ve gençlerin öncü rolü,
- Yerelden ülke ölçeğine yayılan örgütlü bir mücadele ağı.
Bu programla ortaya çıkacak olan toplumsal güç, yalnızca iktidara değil, düzen muhalefetine de alternatif olacaktır.
Çözüm: Birleşik Toplumsal Muhalefetin İnşası
Türkiye’nin ihtiyacı basit bir “iktidar değişimi” değil, sistemsel bir dönüşüm. Bu dönüşümün merkezinde ise birleşik, programlı ve kararlı bir toplumsal mücadele hattı olmalı.
Bu mücadele hattı:
- Demokrasi mücadelesini ekonomik adalet talebiyle buluşturmalı,
- İktidar-muhalefet kısır döngüsünü aşarak kendi kurucu iradesini yaratmalı,
- Siyasi partilerin dolduramadığı alanı tabandan yukarı doğru örgütleyerek doldurmalı,
- Emekçilerin, yoksulların, dışlananların gerçek taleplerini merkeze alan bir yeni toplumsal sözleşme üretmeli.
Bir başka deyişle, yalnızca seçim sonuçlarına bel bağlamayan, yaşamın her alanında örgütlenen bir hareket.
Sonuç: Gelecek, Örgütlü Halkın Ellerindedir
Bugün Türkiye’deki tablo umutsuzluk değil; tam tersine büyük bir dönüşümün habercisi. Siyasi partilerin yarattığı boşluk, toplumun kendi sözünü söylemesi için eşsiz bir fırsat. Eğer demokratik kitle örgütleri, sendikalar, odalar, bilim insanları ve işçi sınıfı ortak bir hat örerse, bu ülkeyi yeniden kuracak olan güç o hattın içinden çıkacaktır.
Siyasetin çöktüğü yerde ümitsizlik değil, halk iradesinin doğuşu vardır.
Ve bu doğuşun adı örgütlü toplumsal muhalefettir.




yazınızı dikkatlice okudum. tespit ve önerileriniz siyaset bilimine yol gösterecektir. emeğinize sağlık. Fakat yazılarınızda dünyamızın artık kuresellestigi , ayrı ayrı ülkelerde yaşasalar bile siyasi olarak birbirinden etkilendigini ihmal ediyorsunuz. Insanlık 18, 19 ve 20 yy çektiği korkunç açıları unutmadı. Bu durum insanların kendilerini daha fazla düşünmesine yol açtı.