Av.Cemil DEVECİ
2019-2024 Samsun/Atakum
Belediye Başkanı
Kapitalist sistem, bu güne kadar insanlığa büyük acılar çektirdi, krize girdikçe otoriter, baskıcı, faşist yönetimleri destekledi; toplumsal muhalefetin dozuna ve seyrine göre zaman zaman kendini yeniledi, yeniliyor; denetim mekanizmaları kurdu, Kuruyor olsa da bu gün bir şeylerin yolunda gitmediği uzaktan görülebilmektedir.
Yüzyılın son çeyreğinde ortaya koyduğu “kural seti” ana hatlarıyla; serbest ticaret + sermaye hareketliliği + bağımsız merkez bankaları + çok taraflı hakemlik (WTO/IMF) + güvenli tedarik zincirleri gibi…
Sistem; yönetim krizinde, tüm ilkelerini bir bir aşındırıyor. Büyük iddialarla kurduğu WTO’nun temyiz organı beş yıldır işlemiyor.
2024’de kabul edilen MC13 reform süreci (Mali Yönetim Reformu), ağır aksak uygulanıyor, tam uygulama yok sürdürülebilir değil; geçici MPIA gibi “ara çözümler” uygulanıyor.
Net Sıfır Avrupa Platformu beklenen etkiyi gösteremiyor; Oysa Net Sıfır, Emisyonlu Teknoloji Sektörünün rekabet gücünü artıracak, yatırımı çekecek ve AB’de temiz teknolojiye yönelik pazar erişimini geliştirecekti; Temiz Enerji geçişi desteklenecek, Yeşil Teknoloji kullanılacaktı.
IMF, jeoekonomik parçalanmanın uzun vadede dünya üretimini %7’ye kadar aşağı çekebileceğini hesaplıyor; OECD ve UNCTAD da benzer uyarılar yapıyor.
Uluslararası sanayi politikaları dönüşüyor; ABD’nin IRA sonrası hızlanan “yeni sanayi politikası” ve AB’nin Net-Zero Industry Act düzenlemeleri, klasik “devlet çekilsin” anlayışından uzaklaşarak, stratejik sektörlerde devlet yönlendirmesine geri dönülüyor.
Trump ile Washington’daki yeni hat, OBBBA temiz enerji teşviklerini daraltarak yeniden yön değiştiriyor; bu da öngörülebilirliği azaltıyor.
İklim değişiklikleri ve kayıpları için Loss & Damage Fund’ın uygulanmasına başlanması, ulusüstü finansmanda “gönüllü bağış”a dayalı yeni bir kurumsallık öngörülmüştü ancak ölçek hâlâ sınırlı.
Sistem giderek tıkanıyor. Asıl çıkmaz sokak, Baskıcı, otoriter, faşist yönetimler; Dünya ülkelerinin yarısından fazlası demokrasi dışı yöntemlerle yönetiliyor; eksiksiz tam demokrasinin uygulandığı ülke sayısı neredeyse iki elin parmakları kadar. Dünya buna çözüm bulmadan huzura kavuşamaz.
Kaldı ki, IMF, WTO /Dünya Ticaret Örgütü/, OECD ve Think-tank’ler, Kapitalist sistemin çatı kuruluşları olduğu için ‘Tam Demokrasi’ diyemeseler de, ‘’korumalı eş-yaşam (managed coexistence) ve veri/teknoloji güvenliğinde işbirliği; zayıflamayı ve parçalanmayı önleyecek ‘yeniden-küreselleşme’ ve kurumsal onarımlar’’ önermektedirler.
Ekonomik/Siyasal ve Stratejik Güç ilişkileri denklemi ABD-AB; ABD-Rusya; Çin ve Hindistan arasında sıkıştı. Afganistan’dan Libya’ya kadar bölge ülkeleri yıllar süren iç savaşa sürüklendi ve parçalandı; İsrail merkezli savaşlar ve Avrupa sınırında Ukrayna-Rusya savaşı ve dünyanın pek çok bölgesinde sınır ve ekonomik savaşlar devam ediyor.
Sosyalist sistem uzun bir süredir dünya siyasetini belirlemekten uzak; rakipsiz kalan Kapitalist sistem ise iç yetmezliklerle karşılaşıyor ve kitlesel itirazları ve halk hareketlerini önleyemiyor.
Dünya öngörülemez, güvensiz bir sona doğru ilerliyor. Tek başına kalan Kapitalist sistem kendini yönetemiyor, karşısında dünyanın her yerinde örgütlü toplumsal muhalefet güçleniyor. Kapitalist ülkelerin aralarındaki ticaret savaşları büyüyor ve derinleşiyor.
Kapitalist ve Sosyalist sistem kendi pratikleriyle dünyaya yön veremiyorlar; aralarında on yıllardır süren rekabeti/birbirini yok etme mücadelesini bırakarak; “Daha İnsani” ve Barışçıl bir Düzen için somut çerçeve içinde ortak akıl birlikteliği oluşturmalılar. Bu konuda çokça yöntem önerisi var; konuyu tartışmaya açık tutabilmek için özetleyerek ve kendi önerimi de sunarak yazımı bitireyim.
Üretimin iki temel paydaşı var; Emek/Sermaye; ikisinden biri olmadan üretim yapılamıyor. Üretim olmadan Kapitalizm de Sosyalizm de yaşam alanı bulamıyor; ikisi birbirini var ediyor ve büyütüyor.
Üretimin sürdürülebilir ve herkesin yararına olabilmesi için Eksiksiz Tam Demokrasinin yanında, Emek ve Sermaye örgütlerine ek olarak, Demokratik Devleti, Tüketici örgütlerini, Sivil Toplum Kuruluşlarını paydaş kılarak ve tüm paydaşların ortak yararını gözeterek, çevreye ve insan sağlığına duyarlı, üretim ve tüketim planlaması yapmayı; uluslararası örgütlerin, daha aktif daha etkin ve birleştirici olmaları ve benimde katıldığım büyük bir “ORTAK İYİLİK KOALİSYONU” önerilmektedir…



