Av. Cemil DEVECİ Samsun/Atakum 2019-24 Belediye Başkanı
Bu metin, günümüz siyasetinde değer temelli düşünme ve yönetim anlayışının önemini vurgulamak amacıyla hazırlanmıştır. Başlık bana değil, kızıma aittir; Türk siyaseti için önemli bir tespittir.
Siyaset, özünde toplumun ortak çıkarını korumak ve kamu yararını gözetmek için oluşturulmuş bir alandır. Bu alanın sağlıklı işlemesi, kararların ilkelere, yönetimin kurumlara, yönelişlerin ise ortak değerlere dayanmasıyla mümkündür.
Ne var ki çağımızda, hem Türkiye’de hem de dünya genelinde siyaset, ilke ve değer merkezli olmaktan uzaklaşıp giderek kişisel sadakat ve lider merkezli bağlılık eksenine kaymıştır.
Bu kayış, sadece demokratik işleyişi zayıflatmakla kalmamış; etik yozlaşma, yolsuzluk, kayırmacılık ve kurumsal çöküntüyü de beraberinde getirmiştir.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında siyaset bir kişi kültü üzerine değil, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi üzerine kurulmuştu. Ancak zamanla bu anlayış yerini parti liderinin gölgesinde şekillenen bir siyasal kültüre bıraktı.
Parti içi demokrasi zayıfladı, eleştiri kültürü yerini biata, liyakat ise sadakate bıraktı. Kamu kurumlarında yükselmenin ölçütü ehliyet değil, liderin gözüne girmek haline geldi.
Bu da doğal olarak menfaat ağlarını besleyen, çıkar ilişkileriyle örülmüş bir yönetim pratiğini doğurdu.
Benzer süreçler dünya siyasetinde de görülüyor; ABD’de Trump, Rusya’da Putin, Macaristan’da Orbán, Hindistan’da Modi gibi liderler, kurumsal yapıları kişisel otoriteyle bütünleştiren modeller geliştirdiler.
Kişiye bağlı yönetimlerde liyakat, bağımsız düşünme ve etik duruş cezalandırılır; itaat, övgü ve menfaat ortaklığı ödüllendirilir.
Bu ortamda en yetenekli değil, en uyumlu kişiler öne çıkar.
Zamanla bu kişiler liderin çevresinde çıkar temelli bir kast sistemi oluşturur.
Kamu kaynakları şeffaflıktan uzak biçimde dağıtılır; yolsuzluk ve hukuksuzluk kurumsallaşır.
Bağımsız denetim kurumları işlevsizleşir, yargı siyasallaşır, medya susturulur.
Böylece yolsuzluk bireysel ahlak sorunu olmaktan çıkar, yönetim biçiminin parçası haline gelir.
Bu tür sistemlerde en dürüst insanlar değil; en uyumlu, en sessiz, en sadık olanlar yükselir.
Gerçek liderlik, kendine bağlı insanlar yaratmak değil; değerlere bağlı toplumlar yetiştirmektir.
Kişilere bağlanmak menfaatleri büyütür ama vicdanı küçültür.
Değerlere bağlanmak ise menfaatleri sınırlarken vicdanı büyütür.
Siyaset, ancak değer zemininde yeniden anlam kazanabilir.
Hukukun üstünlüğü, şeffaflık, hesap verebilirlik, etik yönetim ve liyakat esasları siyasal sistemin temeline yerleştirilmeli; parti içi demokrasi güçlendirilmelidir; yükselmenin ölçütü sadakat değil, kamu yararına hizmet kapasitesi olmalıdır.
Eğitimde yurttaşlık bilinci, etik değerler ve eleştirel düşünme kültürü yaygınlaştırılmalı; medya gerçeği arama sorumluluğunu yeniden üstlenmelidir.
Bugün Türkiye’nin ve dünyanın ihtiyacı, karizmatik figürler değil, karakterli kurumlar; övgüye alışmış liderler değil, eleştiriyi göğüsleyebilen demokrasilerdir.
Çünkü kişiler geçer — değerler kalır.



