Cumhuriyet tarihinin en karanlık, en kırılgan ve en zor günlerinden geçiyoruz. Bu arada dünya da demokrasiden uzaklaşıyor, dünya nüfusunun yüzde 70’i otoriter ve baskıcı yöneticiler tarafından yönetiliyor; Avrupa’da aşırı sağ partilerin oy oranı yüzde 20’lere ulaştı. Ülkemizi 23 yıldır aynı parti yönetiyor.
Bir ülkede demokrasi yoksa ya da sınırlıysa, sağlıklı yaşam, sağlıklı gıda, sağlıklı ve doğal çevre ve kısaca gelecek yok olmaktadır.
Günümüzde sandık-seçim aldatıcı bir oyun olmaya başladı çünkü siyaset ve siyasetin tamamlayıcı unsurları (Basın-sendikalar-meslek örgütleri) oyunun parçası olmaya başladılar.
Bu oyunu bozacak, bu kötü gidişi durduracak ve değiştirecek olan, öncelikle sosyalist solun birleşmesi ve birleşik sosyalist solun; sosyal demokratlarla, cumhuriyetçilerle ve bu düzenden şikayeti olanlarla geniş bir demokrasi cephesi kurabilmesidir.
Bu durumda solun (sosyalist-sosyal demokrat sol) itiraz eden değil; yöneten, yönlendiren, topluma gelecek vizyonu sunan siyasi önder olma zamanı; kaldı ki, hem Türkiye’de ve hem de dünyada bu gidişe, bu yönetim anlayışına karşı itirazlar yükselmeye başladı. Amerikalı solcu bağımsız senatör Bernie Sanders, ‘Oligarşi İle Mücadele’ eylemliliğini başlatarak, Trump’ın güçlü olduğu bölgelerde coşkulu kitlesel mitingler yapıyor; gençleri, sinmiş kabuğuna çekilmiş demokratları meydanlara topluyor, toplayabiliyor. Türkiye’de 19 Mart’tan beri üniversite öğrencilerinin öncülüğünde kitlesel eylemler gerçekleştiriliyor, bu eylemlere Cumhuriyet Halk Partisi öncülük ediyor; demokrasiden, cumhuriyetten yana tüm partiler, sivil toplum örgütleri katılıyor; halk itiraz ediyor…
Birlikte yaşamanın ilk adımı şekli değil, ‘Tam Demokrasi’dir. Tam demokrasiden kastım ne Sosyalist Demokrasidir ve ne de Liberal Demokrasidir; Sosyalist Demokrasi kendi kendini tüketti, Liberal Demokrasi de can çekişiyor; farklılıklarımızla birlikte barış içinde kardeşçe yaşayabileceğimiz demokrasi. İlericiler, demokratlar, cumhuriyetçiler, sosyalistler böyle tanımlanmış bir demokrasi için birleşmelidir.
Bu birleşik mücadelenin taşıyıcı gücü kadınlar ve gençler olmalıdır. Toplumun yarısı kadınlar sosyal ve siyasal hayattan uzak tutulamaz aksi halde başarısızlık kaçınılmaz olur. Toplumun dinamik kesimi eğitimli gençler, onların geleceği onlara rağmen ya da onlarsız planlanmamalı.
Sosyalist Enternasyonalin İstanbul’da CHP’nin ev sahipliğinde Dünya ve Kadın sorunları gündemiyle yapılan toplantısına 81 ülkeden 89 Sosyalist Parti temsilcisi katıldı; toplantıya katılan üyelerin Türk basınına yaptıkları açıklamalar benzer içerikli. BirGün gazetesince derlenen, toplantıya katılanların ortak görüşü; ‘’Kapitalizmin krizi derinleşip aşırı sağ yükselirken tüm ilericilerin birleşmesine ihtiyaç var. Hepimiz bölgemizde ve ülkemizde demokrasi ve çok kültürlülüğü yaratmak için birleşmeliyiz. İstanbul’da yaptığımız şey, sosyalist hareketin ve partilerin koalisyonunu yeniden inşa etmek’’…
Kadın Sosyalist Enternasyonal’in başkanı Janet Camilo demokrasi mücadelesinde kadını tanımlıyor ve diyor ki; ‘‘Bizler değişimin kahramanları, barışın kurucuları, geleceğin yaratıcılarıyız. Eşitlik olmadan adalet olmaz. Kapsayıcılık olmadan demokrasi olmaz’’. Ve devam ediyor, ‘’Türk hükümetinin kökten dinci ya da otoriter baskılar altında, ilk imzacısı olduğu İstanbul sözleşmesinden çekilmiş olması üzüntü verici. Ancak şaşırmadık çünkü biliyoruz ki kadına yönelik şiddet sadece toplumsal bir sorun değil, siyasi ve kültürel kontrol aracıdır’’…
Kapitalistler dünyayı paylaşamıyor; deyim yerindeyse birbirlerine kazık atmaya çalışıyorlar. Trump, bilerek mi, bilmeyerek mi yaptı bilinmiyor ama Emperyalist-Kapitalist sistemin sorunlu olduğunu tüm dünyaya ve özellikle de Sol-Sosyalist dünyaya duyurdu.
Yol ayrımındayız; otoriter bir rejim yönetiminde mi yaşamak istiyoruz, demokraside mi ?… Eğer demokrasi diyorsak birleşmeliyiz. Birleşmeliyiz ki, çağımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirebilelim…




