Erdem UYGUR
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. “Bir İmparatorluğun Trajedisi: Mihail Gorbaçov ve Tarihin Yalnız Reformcusu”

“Bir İmparatorluğun Trajedisi: Mihail Gorbaçov ve Tarihin Yalnız Reformcusu”

Siyasi tarihin zaman tünelinde, ardında güçlü bir siyasal ve toplumsal mücadele geleneği bulunan, ütopya ve dünya görüşlerinin siyasetin ana motivasyon kaynağı olduğu dönemlerin en önemli politik aktörlerinden biri hiç kuşkusuz Sovyetler Birliği’nin son lideri Mihail Gorbaçov olmuştur.

Advert
featured
service
0
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Advert

Siyasi tarihin zaman tünelinde, ardında güçlü bir siyasal ve toplumsal mücadele geleneği bulunan, ütopya ve dünya görüşlerinin siyasetin ana motivasyon kaynağı olduğu dönemlerin en önemli politik aktörlerinden biri hiç kuşkusuz Sovyetler Birliği’nin son lideri Mihail Gorbaçov olmuştur.

Kişisel ilgim bu politik figüre lise yıllarımda başlamıştı. Nam-ı diğer Gorby, doğrusu ve yanlışıyla, II. Dünya Savaşı sonrasında oluşan nükleer “dehşet dengesi” ve “soğuk savaş”ın lideri olduğu sistemi feda ederek sona erdirdi. Kısacası tarihin akışına müdahale edip onu değiştirdi, ama bunu yaparken kendi siyasi kariyerini de feda etti.

Gorbaçov’u anlamak için yönetmenliğini Werner Herzog ve Andre Singer’ın yaptığı, 2018 tarihli “Mihail Gorbaçov’la Görüşmek” (Meeting Gorbachev) adlı 90 dakikalık biyografik belgesel film önemli bir referans noktasıdır. Herzog bu filmle ilgili olarak şunları söyler:

“Büyüleyici ve aydınlatıcı bir deneyimdi. 20. yüzyılın gidişatını değiştiren, eylemleri dünyayı dönüştüren bir adamdı o. Ne var ki Moskova’ya vardığımda, karşımda trajik ve yalnız birini buldum; Sovyetler Birliği’nin tükenişi ve hayatları iyileştireceğini vaat eden perestroyka (yeniden yapılanma) ile glasnost (açıklık) sözlerini tutmadığı için suçlanan birini.”

Belgesel, Gorbaçov’un 1931’de Stavropol, Provolnoye’de başlayan yaşamından, 1952’de siyasete girişine ve 25 Aralık 1991’de SSCB devlet başkanlığından istifasına kadar olan süreci irdeliyor. Bu yolculukta Politbüro üyeliği, Genel Sekreterlik ve Devlet Başkanlığı dönemlerindeki tarihsel dönemeçler titizlikle ele alınıyor.

Belgeselin asıl odak noktası, Gorbaçov’un SSCB’nin “Soğuk Savaş” sürecinde ekonomik ve toplumsal bir yıkıma doğru gittiğini açık yüreklilikle ilan etmesi; parti bürokrasisi (nomenklatura) ve aparatçikler gibi yapısal unsurların aksine sistemdeki sorunları gizlememesi ve reform sürecini başlatmasıdır.

1986’da İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ile görüşerek silahsızlanma sürecini başlatması, ardından Margaret Thatcher’ın da sürece dahil olması ve nihayetinde Aralık 1987’de “Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması (INF)”nın imzalanması, onun diplomatik cesaretinin en somut örneklerinden biridir.

1987’de duyurduğu Perestroyka (Yeniden Yapılanma) ve Glasnost (Açıklık) politikaları ise yalnız SSCB tarihinde değil, dünya siyasal tarihinde de bir dönüm noktası olmuştur. Ancak bu reform hamleleri, ülke içinde büyük ekonomik ve politik sarsıntılara yol açmıştır. 21 Ağustos 1991’de KGB, ordu ve parti bürokrasisinin öncülüğünde gerçekleştirilen darbe girişimi, Boris Yeltsin liderliğindeki halk direnişiyle bastırılmış, Gorbaçov yeniden göreve dönse de planladığı “Yenilenmiş Birlik Antlaşması” rafa kalkmıştır.

Aynı yılın Aralık ayında, Yeltsin ve çevresinin girişimiyle Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) kurulmuş, Gorbaçov ise kendisini tarihsel bir boşlukta bulmuştur. 25 Aralık 1991’de istifasını açıklayarak Sovyetler Birliği’nin fiilen sona erdiğini ilan etmiştir.

Gorbaçov bu süreçte sık sık şu sözlerle savunmada bulunmuştur:

“Sosyalizmden vazgeçmedik, ona ihanet etmek istemiyoruz. Sadece yeni bir kalite kazandırmak ve insani potansiyelini ortaya çıkarmak istiyoruz.”

Ne var ki, tarih onu “bir imparatorluğun yıkıcısı” olarak anarken, o ise Boris Yeltsin ve çevresini ihanetle suçlamıştır.

1990’da Nobel Barış Ödülü’nü kazanan Gorbaçov, sonraki yıllarda küreselleşme karşıtı ve adalet vurgulu fikirleriyle dikkat çekmiştir. Şu sorusu, onun düşünsel mirasını özetler niteliktedir:

“Bugünün dünyası neden huzursuz, adaletsiz ve askeri olarak gerilimli bir durumda?”

Ve yanıtı da kendi içindedir:

“Soğuk Savaş’ta Batı’nın zaferini ilan edenler, yeni ve adil bir güvenlik sistemi kurmayı reddedenler, bugünün dünyasındaki krizlerin sorumluluğunu taşımaktadır. Yeni bir silahlanma yarışı başladı, ekolojik kriz derinleşti, zengin ve yoksul arasındaki uçurum büyüdü. Dünya bir liderlik krizine sürükleniyor.”

Sonuçta bir imparatorluğun yıkımının mimarı olarak algılanmak, “Soğuk Savaş” sonrası dönemde yaşadığımız “Soğuk Barış”ın her vekâlet savaşında yeniden hatırlanmak, Gorbaçov’un kişisel trajedisi olmuştur. Ama aynı zamanda “cennet vaat eden” o dev imparatorluğun da trajedisiydi bu.

Gorbaçov, tüm artıları ve eksileriyle siyasi tarihe silinmeyecek bir imza atmış, ama bu imzanın bedelini tarihi bir yalnızlık içinde ödemiştir.

“Bir İmparatorluğun Trajedisi: Mihail Gorbaçov ve Tarihin Yalnız Reformcusu”
+ - 0

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin