Yazan: [Erdem UYGUR]
Orta Doğu yine bir emperyalist paylaşım savaşının eşiğinde. Siyonist İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının ardından, bu sabaha karşı ABD emperyalizmi de açık bir şekilde savaşın tarafı oldu. İsrail’in hedefindeki İran nükleer tesisleri, Amerikan kuvvetleri tarafından bombalandı. Bu saldırı, bölgedeki krizin yalnızca büyüyeceğini gösteriyor.
Barış vaadiyle iktidara gelen ABD’nin eski Başkanı Donald Trump, seleflerinden farklı olmadığını tekrar kanıtladı. Barışı değil, silahı; diyaloğu değil, bombayı tercih etti. Trump’ın ve genel olarak ABD yönetiminin tutumu, emperyalizmin karakterini açıkça gözler önüne seriyor: Kan üzerinden kurulan düzen, silah üzerinden inşa edilen hâkimiyet.
Bugün İsrail’in işlediği her katliamda perde arkasında duran güç yine ABD’dir. Türkiye topraklarında yer alan Kürecik Radar Üssü dahi bu kirli savaşta İsrail’e istihbarat sağlayan bir araç olarak kullanılmaktadır. Emperyalizmin Orta Doğu üzerindeki kurgusunun, halkların yaşam hakkını ve egemenliklerini yok saydığı açıktır. Bu sistemin yalnızca dış aktörleri değil, içerideki ortakları da vardır. Türkiye’deki siyasi iktidarın, ABD ile kurduğu “dostluk” ilişkisi; bu saldırıların zeminini meşrulaştırmakta ve suç ortaklığı anlamına gelmektedir.
Orta Doğu, bir kez daha küresel egemenlik savaşlarının arenasına çevrilmiştir. Bölgeye hâkim olma iddiasındaki devletler, birbirlerine bombalarla mesaj verirken; her patlamanın altında kalan yine halklar oluyor. Günlük yaşamı savaş tehdidiyle örülmüş halklar; bir gün nükleer bir saldırının, bir gün topyekûn bir işgalin gölgesinde yaşamak zorunda bırakılıyor.
Ancak bu coğrafyanın kaderi emperyalist senaryolarla yazılamaz. ABD’nin, İsrail’in ve onların yerel iş birlikçilerinin halk düşmanı politikaları karşısında duracak tek güç; örgütlü halkların barış ve özgürlük mücadelesidir. Filistin’den İran’a, Suriye’den Yemen’e kadar direnen halklar bu kirli düzene teslim olmayacaklarını her fırsatta haykırıyor.
Bugün daha fazla ses çıkarmak, daha fazla dayanışmak ve “bu bizim savaşımız değil” demek zorundayız. Emperyalizmin ve Siyonizmin savaşa sürüklediği bu dünyada, barışı savunmak sadece bir tercih değil, bir zorunluluktur.
