Doç. Dr. Girayalp Karakuş
12 Eylül Darbesini gerçekleştirenlerin kültür savaşımında ve rıza üretiminde kullandıkları argümanlardan birisi “Türk-İslam Sentezi” idi. 1970’ler Türkiye’sinde Türk sağının en prestijli yayın organı ise “Tercüman gazetesiydi”. Gazetede yazanların ortak özellikleri sıkı birer antikomünist olmalarıydı. Ergun Göze ve Ahmet Kabaklı gibi isimler antikomünist propagandanın sözcüleriydi. Türkiye’de 1970’lerin sonlarından itibaren dalga dalga yayılan darbe beklentisi vardı. 27 Mayıs Devrimini gerçekleştiren sol Kemalistler ordudan temizlenmişti. Nitekim 12 Eylül Darbesini gerçekleştirenler ordunun muhafazakâr kanadını oluşturuyordu. Bu atmosferde Tercüman gazetesinin de yayın politikasında muhafazakâr bir darbe girişimine açık pencere bırakma vardı. Örneğin; antikomünist Ahmet Kabaklı’ya göre yükselen solun etkisi Türk devlet geleneğini tehlikeye sokuyordu. “Muhtıra muhatabını bulmuştur” başlıklı makalesinde Kabaklı: “Demokrasi milletlere huzur ve şeref veren vazgeçilmez bir rejimdir. Devlet ise demokrasiden bin kat önemlidir. Çünkü devlet olmazsa, demokrasi, hürriyet, parlamento değil millet bile olmaz.”(1) diyerek demokrasiye istenildiği zaman müdahale edilmesi gerektiğini savunuyordu. Aynı mentalite Türk-İslam sentezini savunan Aydınlar Ocağı’nda da vardı. Nitekim Atatürkçülük adına yapılan 12 Eylül Darbesinin asıl ideolojisini Türk-İslam sentezi oluşturuyordu. Peki 12 Eylül Darbesi olduğunda ülkücülere neden dokunuldu? sorusu gündeme gelebilir. Bunun cevabı: “otoriteyi paylaşmayı istememektir.” Kenan Evren kurduğu anti-demokratik rejimde Alparslan Türkeş ile iktidar pazarlığına girmek istememiştir dolayısıyla arada solun karşısına çıkarılan Bozkurtlar da harcanmıştır denilebilir.
Kenan Evren 1981 yılında Erzurum’da yaptığı konuşmada ilkokul, ortaokul ve lise düzeyinde zorunlu din dersi konulacağını ifade etmiştir. Bu düşünceyi savunanların başında Aydınlar Ocağı vardı. Aslında ülkücülerin “fikrimiz iktidarda, biz zindandayız” mottosunun ardında yatan sebeplerden birisi de 12 Eylül faşizminin sağcı politikalarıdır. Aydınlar Ocağı’nın savunduğu düşüncelerden birisi de tarih derslerinin sosyal bilgiler derslerinden bağımsız anlatılmasıydı. Milliyetçi-muhafazakâr seçkinler 1940’lardan itibaren şekillenen evrenselci, hümanist yaklaşımdan dolayı sosyal bilgiler dersine soğuk yaklaşmıştır. (2) 12 Eylül rejimi Aydınlar Ocağı’nın başlattığı bu prosesi tamamlamıştır.
Her ne kadar 12 Eylül Darbesini gerçekleştirenlerin Aydınlar Ocağı ile organik bağlantısı olsa da Türk sağının en büyük handikapı taşra siyasetçileri olmaları ve güçlü bir orta sınıfa sahip olamamalarıdır. Belki de Türkiye’de demokratikleşmedeki kurumsallaşmanın sağlanamamasının en büyük nedeni de bu sebeplerdir. Türk sağı taşralıdır, yeniliğe mesafeli yaklaşır ve kendinden olmayanı meşrebi dışarıda olmakla itham eder.
12 Eylül Darbesi başarıya ulaşmış mıdır? Bu sorunun cevabı başka bir soruda yatmaktadır. 12 Eylül Darbesi solu durdurmak için mi yapıldı?. Sol durduruldu mu sorusuna cevabımız “evet “ olacaktır. O halde başarılı olmuştur denilebilir. Günümüzde sol da şekil değiştirmiştir. Sosyalist sol, sınıf mücadelesi hedefinden çevrecilik, LGBT hakları, hayvan hakları gibi konulara evrilmiştir. 12 Eylül emekçi sınıfın hafızasını silmiştir. Bunu da milliyetçi-muhafazakâr kalemşörlerin eliyle kültür savaşı yaparak gerçekleştirmiştir. Her şeyden önce kanaatimce 12 Eylül’ün en kötü yanı ise Atatürkçülük sol ideolojiden sağ bir sapmaya dönüştürülmüştür. Bunun tarihsel köklerini 12 Eylül faşizmi ile Aydınlar Ocağının ideolojik aygıtlarıyla açıklayabiliriz.
Kaynakça
1) Ahmet Kabaklı, “Muhtıra Muhatabını Bulmuştur” , Tercüman, 7 Ocak 1980.
2)Yüksel Taşkın, Antikomünizmden Küreselleşme Karşıtlığına Milliyetçi Muhafazakâr Entelijansiya, 4. B., İletişim Yayınları, İstanbul, 2019,s. 250.



