Doç. Dr. Girayalp Karakuş
Arap entelektüellerinin Marsizm ile tanışması 19. yüzyıla rastlamaktadır. Marksizmin olmazsa olmaz koşulu olan işçi sınıfının varlığı Arap dünyasında cılızdı. Burjuvazi ise Batılı emperyalistlerle işbirliği içerisinde idi. 20. yüzyılda Arap dünyasının kısmen kapitalistleşmesi neticesinde sendikalaşma faaliyetleri arttı. Sudan, Irak ve Mısır’da sendikalar ortaya çıktı. Sendikalar etrafında kümelenen Arap sosyalistleri illegal yayınlar çıkarmaya başladı. Etkili propaganda taktikleri neticesinde ciddi biçimde kitleleri etkilediler. Ancak özellikle İngiltere’nin desteğini alan Arap diktatörleri sonunda sendikaları sindirdi.
Soğuk Savaş’ın başlamasıyla birlikte Sudan Komünist Partisi haricindeki Arap Komünist Partileri Sovyet Marksizminin etkisi altına girdi. Arap sosyalistleri Türkiye’de Doğan Avcıoğlu’nun yaptığı gibi milliyetçilikle harmanlanan, Arap geleneklerine uygun bir Marksizm icat etmek için mücadele ettiler. Bu partilerin büyük çoğunluğu Sovyetler Birliği Komünist Partisi tarafından fonlandı. Aslında bu bağımlılık ilişkisi Sovyetler Birliği’nin de bölgede etkili olabilmesi için işine yaradı.
Arap Komünist Partilerinin çoğunda parti içi demokrasi yoktu. Örgütlenme biçimleri Marksist-Leninist-Stalinist çizgide idi. Parti programları, eylem planları Marksist Leninist çizgideydi. Ancak Filistin Komünist Partisi parti içi demokraside Rosa Lüksemburg’un çizgisinde daha demokratik olmaya çalışıyordu. Soğuk Savaş yıllarında Arap Komünist Partileri önemli bir kitleye de sahip olmuşlardı. Baas Partisi de aslında Sovyet Marksizmi’ni Arapların objektif ve sübjektif koşullarına uyarlanmasıydı denilebilir.
Arap coğrafyasında 1917 Ekim Devrimi ilk zamanlarında coşkuyla karşılandı. Daha sonrasında Arap sosyalistlerinin din ve Batı karşıtı söylemlerde bulunmaları neticesinde kitleler Arap sosyalist hareketlerine şüphe ile baktı. 1920-1960 arası dönemde Arap coğrafyasında Filistin meselesinden dolayı sosyalizm yerine milliyetçi bir hava hakimdi. Bu durumu bilen Arap sosyalistlerinin retoriği de milliyetçi havaya uyum sağladı. Marksizm Arap coğrafyasında niş bir kitleye sahipti, kitle partileri hâline hiçbir zaman gelememiştir.
Sovyetler Birliği’nde gerçekleştirilen Bakü Kurultayına bile Arap sosyalistleri değil, milliyetçiler katıldı. Arap milliyetçiliği sosyalizmin enternasyonalist düşüncelerinin önüne geçti. Kapitalizmin sömürücülüğünün farkında olmayan kitleler genellikle milliyetçi hareketlere yönlendi. Sovyetler Birliği ise Arap halkının sosyalist olmasına daima şüphe ile baktı. Onları bazı konularda destekleyerek dış politikada elini güçlendirmeye çalıştı. Sovyetler Birliği daima sosyalist dünya devriminin ancak sanayileşmiş Batılı ülkeler tarafından gerçekleşebileceğine inandı. Sovyetlerin Arap sosyalistleri ile ittifakı tamamen çıkar ilişkisine dayalı idi. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’ne göre; Doğu halklarının kurtuluşu Batılı işçi sınıfının devrim yapmasına bağlı idi. Doğunun devrimcileşmesinin kendiliğinden olması hayaldi. Oysa Spartakistlerin yenilmesi, Macar ayaklanmasının olması ve Batılı işçi sınıfının kompradorlaşması bu tezin sorgulanmasına yol açmalı idi. Arap sosyalistleri ise Sovyetler Birliğine bağımlı olduğu için kendine özgü bir sav ortaya koyamadı. Marksist-Leninist-Stalinist programı olduğu gibi kabul ettiler. Son tahlilde bu konuyla ilgili Tarık İsmail’in “Arap Dünyasında Komünist Hareket” adlı kitabının okunmasını okuyuculara tavsiye ederim. Saygılarımla…



