Girayalp KARAKUŞ
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Quo Vadis *: Sosyalist Sola Eleştiriler 1

Quo Vadis *: Sosyalist Sola Eleştiriler 1

Şüphesiz Marx işçi sınıfına devrimci vurgu yapmıştı ama bu sınıf mücadelesi simetrik değildi.

Advert
featured
service
0
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Advert

 

Doç. Dr. Girayalp Karakuş

Şüphesiz Marx işçi sınıfına devrimci vurgu yapmıştı ama bu sınıf mücadelesi simetrik değildi. Sanal bir ayrım. Batı Avrupa ve Amerika’daki işçi sınıfı da kapitalistleşti. Sömüren kesimin suç ortağı hâline geldi. Marx’ın Emek-değer teorisi doğruydu ama sermayenin oluşumunda emek tek belirleyici değildi yani kapitalist zenginleşmeye etki eden tek faktör emek değildi. Kapitalizmin özgün şartları sınıf mücadelesini geride bıraktı. Ayrıca sınıf ırkçılığı itibarını kaybetti. Ekonomizm anlayışının indirgemeci yaklaşımı hem entelektüel hem de ahlakî olarak görülemez. Metin Çulhaoğlu yoldaşın “Binyıl Eşiğinde Marksizm ve Türkiye Solunu” kitabını bir çırpıda okuyuverdim. Çulhaoğlu Marksizm’e yöneltilen indirgemeci eleştirilere sert bir şekilde cevap vermiş. Örneğin; kadınların iş hayatına girmesiyle emek ücretinin düşmesini ve işini kaybetme korkusuyla doğan sömürü ilişkilerini sınıf mücadelesi ve ekonomiyle anlatmayacağız da ne yapacağız diye sitem etmiş. Benim gibi düşünenlerin yönelttiği eleştiri tam olarak bu değil. Tabi ki bu durum emek sermaye çelişkisiyle açıklanacak bir durumdur ancak Marksizm’in öne sürdüğü alt-üst yapı ilişkisinin yapısökümünü her şeyiyle hayata yansıtmak indirgemeci bir yaklaşımdır. Althusser’in öne sürdüğü üzere devletlerin çözülmeye uğraması sadece ekonomik ilişkilerle bağlantılı değildir. Çözülmenin olabilmesi için bir toplumda hukukun da sıfıra inmesi ve toplumun siyasal iktidarla birlikte devleti de sorgulamaya başlaması gerekmektedir. 1917 Ekim Devrimi’nin devrimden bihaber köylülerde mobilize etki yaratmasının nedenlerinden birisi de bu denilebilir. Rusya’da can ve mal güvenliği kalmamıştı. Marx’ın işçi sınıfı önderliği teorisi doğruydu ancak pratiğe yansıması olmadı. İşçi sınıfı politik bilince sahip olmayan yığınlardır. Köylüler ona keza. Bunları bilinçlendirmek de kolay değil. 1917 Ekim Devrimi’nde sübjektif ve objektif şartlar olgunlaşmıştı. Ancak şundan eminim ki Lenin başarısız olsaydı tarih ve siyaset kitapları onu da revizyonistlik ve goşistlikle suçlayacaktı. Demokrasinin olgunlaşmadığı ve politik bilince sahip yığınların olmadığı bir ülkede Lenin’in yöntemi anlaşılabilir. Ancak 21. yüzyılda hâlâ profesyonel devrimcilerden kurulu bir kadroyla ve işçi sınıfının önderliğini yaptığı öncü parti anlayışıyla demokratik olmayan yollardan devrim yapma güdüsü doğru bir yaklaşım değildir. İşçi sınıfının iktisadi bir sistem yaratamayacağını Marx ve Lenin’de kabul ediyordu. Kendiliğinden sınıf olmayı sürece bırakmışlardı. Açıkça söylemek gerekirse devrimci mücadelede işçi sınıfı önderliğine ve sınıf mücadelesine inanmıyorum. Çünkü iki yüz yıldır fedakar devrimci insanlar bu proses için uğraştı ama başarılı olamadı. Yeni yollar denenmeli. Sınıf mücadelesi Batı’da içkinleşti. Biz de böyle bir şey olmadı. Bizde de sınıflaşma var ancak yığınlar politize değildir. Dünyadaki işçi sınıfı enternasyonalist de değil küreselleşti. Uluslararası sömürünün bir aparatı oldu. Devrimcilik özelliğini kaybetti. Bu sorunlar küresel demokrasiyle de çözülemez. Egemenlik ilişkilerinin olmadığı bir düzen hayal. Sınıf mücadelesi de bizim sosyalistlerin hayal dünyasında olan bir şey. Çin, Güney Kore, Amerika ‘da gerçekleşen işçi sınıfı hareketleri de bölgesel. Velhasıl politik bilinci olmayan işçi ve köylülerden zinde kuvvetler olmaz. Sosyalist hareketler legal mücadele metotlarla siyaset yapmalı. Halka kendini anlatmalı. Silahlı mücadele halk ile sosyalistlerin iletişiminin kopmasına yol açıyor. Türkiye’nin kendine özgü koşulları var. Türkiye’de köylülerden devrimci mücadele çıkmaz. Köylülerin zihni yapısını herkes biliyor. Lenin gerçekten söylemiş mi bilmiyorum ama gerçeği arz etmesi açısından değerli. “Biz köylüler için savaşırken onlar efendileri için kilisede mum dikiyordu.” Geçmiş deneyimlere rağmen hâlâ aynı yanlışların yapılması acı verici. Laclau ve Mouffe’nin radikal demokrasi anlayışı incelenmeli. Feminist, çevreci, savaş karşıtı, sermaye ile işbirliği yapmayan sivil toplum örgütleri ve işçi sınıfı hareketleri sayesinde devrime gerek olmadan toplum dönüştürülebilir.

Althusser’in deyimiyle Marx’ın düşünce dünyasında iki dönem vardır: 1) Gençlik 2) Olgunlaşma. Gençlik dönemindeki Marx, ideolojik kaygılarla hareket ettiği için idealistti. Hegelvari düşünce dünyasından dolayı. Olgulaşma döneminde ise daha gerçekçi ve anti-hümanist. Hümanist yaklaşımlar gerçek dünya ile bağımızı koparmaktadır. Gerçekçi siyaset, romantik duygulardan sıyrılıp olay ve örgüleri daha iyi kavramamıza yol açmaktadır.

Marksist ekolün geniş bir külliyatı var ancak bazı dogmalardan sıyrılması gerekmektedir. Her nedense Türkiye’deki Marxsistlerin büyük çoğunluğu Gramsci’nin sivil toplum ontolojisini küçük görmektedir. Oysa Gramsci’nin tahayyül ettiği sivil toplum kavramsallaştırmasında bu organizasyonlar devrimci niteliktedir. Sermaye ile arasında mesafe vardır. Demokratik yoldan devrimci mücadeleyi anlamadan revizyonistlikle suçlamak doğru bir çözümleme değildir. Somut durumun somut tahlilinde çağın koşullarına göre hareket etmek gerekmektedir. Örneğin; Türkiye’deki sosyalist İşçi Partisi son seçimde yüzde 2 oy alabildi. Yani bir milyon oy demek. Kendini halka anlatabildiğinde halk teveccüh gösterebiliyor. Zaman ve koşullar değişti. Kaba materyalist yaklaşımlarla hareket edilmemeli.

Yazı devam edecek…

*Gidiş Nereye

Quo Vadis *: Sosyalist Sola Eleştiriler 1
+ - 0

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin