Remzi UYSAL
Ege’de efe ve zeybek kültürü, yüzyıllardır bu toprakların bir parçası olmuştur. Bu kültürün temel değerleri arasında yiğitlik, mertlik, vefa ve sözünde durmak öne çıkar. Bu topraklarda, hainlik veya arkadan vurmak anlamına gelen “kancıklanmak” tabiri kullanılır. Bir efe için kancıklık, ölümden bile beter sayılırdı; çünkü yiğitliğe gölge düşürmek anlamına gelirdi.
Benim için efe kültürü, çocuk yaşta başlayan gözlemlerle başladı. Beş yaşındayken, babamın atının terkisinde köy düğünlerine ve komşu köylere yağmur dualarına giderdik. Susurluk’a yaptığımız üç saatlik yolculuklar, o yaşlarda hem heyecan verici hem de öğreticiydi. Babam, köy katibi olarak köylüler tarafından “Kanun İsmail” lakabıyla tanınırdı ve ilerleyen yıllarda Susurluk’ta devletle açtığı orman davasını kazanmış tek kişi oldu. At sırtında sıkça dinlediğim “İzmir’in Kavakları” şarkısı, çocuk yaşta Ege kültürüne dair ilk izlenimlerimi oluşturdu.
Ege’deki efeler, çoğunlukla ağa ve devlet zulmüne karşı halkı korumak için dağa çıkmış, zenginlerden alıp halka dağıtan, köylülerin yaşamını iyileştiren yiğit adamlardı. Tarihte Atçalı Kel Mehmet, Çakırcalı Mehmet Efe, Kamalı Zeybek, Yörük Ali Efe ve Demircili Mehmet Efe gibi birçok efe, halkın sevgisini kazanmış, zulme karşı direniş göstermiştir. Kış aylarında halk, bazı efeleri saklayarak korurdu; ihanet veya hileye uğrayan efeler ise “kancıklanmak” tabiriyle tanımlanırdı.
Örneğin Atçalı Kel Mehmet, II. Mahmut döneminde, ağa zulmüne karşı Aydın ilini işgal etmiş ve şehrin asayişini zeybek ve kızanlarıyla sağlamıştır. Maaşları ödenmeyen memurlara ödeme yapmış, valiyi ve diğer üst düzey yöneticileri zindana atmıştır. Atçalı, halk tarafından “Vilayetin valisi, devletin hizmetlisi, Atçalı Kel Mehmet” olarak kabul görmüş ve halkın gözünde meşru bir yönetici olmuştur. Ancak İstanbul’daki Saray, bu durumu kabullenmemiş ve 1830 yılında üzerine asker göndermiştir. Rivayetler farklıdır: Atçalı’nın ordu ile çarpışarak öldüğü veya teslim alınarak idam edildiği söylenir.
Cumhuriyet döneminde, Kurtuluş Savaşı’nda efeler, Yörük Ali Efe başta olmak üzere Yunan işgaline karşı direnmiş ve düzenli orduya katılmıştır. Bazı efeler, düzenli orduya katılmayı reddetse de direnişleri efsanevi olmuştur. Örneğin Gökçen Efe, Yunanlıların dostça davranmadığını görünce, silahlanıp tekrar dağa çıkmıştır. Demircili Mehmet Efe ise, düzenli orduya katılmayı reddettiği için Atatürk tarafından köyünden dışarı çıkmama cezası ile cezalandırılmıştır.
Ege’de efeler, roman ve denemelerde de sıkça konu olmuştur. Çakırcalı Mehmet Efe (1868-1911), Yaşar Kemal tarafından “soylu eşkiya” tipolojisine göre anlatılmış, binin üzerinde can aldığı ve efsaneye dönüştüğü vurgulanmıştır. Sabahattin Ali ise, Çakırcalı’yı “Abdülhamit zorbalığına karşı ilk kurşun” olarak değerlendirmiştir. Ancak gerçek fotoğrafları ve tanıklıklar, roman ve filmlerde gördüğümüz kahramanların bazen olduğundan daha heybetli tasvir edildiğini göstermektedir; cesaret boyda değil, yürektedir.
Ege’de efe kültürü sadece Türk kökenli efelerle sınırlı değildir. Yunan, Ermeni ve Yahudi kökenli efeler de yaşamış, örneğin Yunan kökenli Andon Bande ve Civinis Gang ile Ermeni asıllı Mıgırdıç Efe iz bırakmıştır. Bu durum, bölgenin çok kültürlü ve dirençli tarihini gösterir.
Bugün Ege efelerinin mirası, toplumsal değerler ve vefa anlayışı olarak yaşatılmaktadır. Ancak günümüz siyasetine bakıldığında, bu değerlerin çoğu zaman göz ardı edildiği görülmektedir. Ege’nin yiğit efeleri, halkın ve adaletin yanında durmayı hayatlarının temel ilkesi olarak görmüşlerdir. Umut edelim ki, ülkemizde siyasette de ahlak, sorumluluk ve vefa duyguları geçerli olur.



