EŞSİZ önderimiz Atatürk’ün gösterdiği yolu temel amaç edinen Atatürkçü dostlarım, Kemalist yoldaşlarım, sağlık sorunlarım nedeni ile bir süredir paylaşmalarınıza katılamıyorum
Tamamlanmamış ancak tamamlanmak üzere olan, konusu içinden kurtulmak için çabaladığımız karanlık dehlize nasıl sürüklendiğimizi ve Falih Rıfkı Atay’ın “En mesut Türkler Atatürk ölmeden ölen Türklerdir” diye kastettiği bir zaman kesitinde Atatürk’ün dehasının ürünü olan muhteşem bir eser Nazilli Basma Fabrikasını konu edinen bir yazımı sizlere “CUMHURİYET TARİHİMİZDEN İKİ ZAMAN KESİTİ” adı ile sunmuştum.
Ancak yazdıklarım Facebook ilkelerine uymayacak kadar uzun olduğu için iki bölüme ayırıp kalan bölümü şimdi görüşünüze sunuyorum
Önce kısaca bir başka konuya değinmek istiyorum…
Zaman zaman “Ben Atatürkçüyüm, Kemalist değilim” diyenlere rastladığım oluyor.
Bu yazının girişine “Kemalist yoldaşlarım” diye başlamam farklı yorumlara neden olabilir. Bu nedenle gelin Kemalizm nedir, Kemalizm kavramı nasıl doğdu bu kavramı ilk defa kimler kullandı ona bakalım.
Türk ordusu kurtuluş savaşı verirken başta İngilizler olmak emperyalist güçler tarafından Mustafa Kemal Paşanın yönettiği ordu için verildi. “Kemalist çeteler” dediler Mustafa kemal Paşaya çete reisi denildiği oldu
Dışarıdaki düşman cephe bu da ya içerideki kurtuluş savaşına karşı olan saray yanlısı hainler.
Onlar kurtuluş savaşını destekleyen herkesi, “Kuvayi milliye”yi küçümser bir yaklaşımla, “Kemalistler”, “Kemalîler” ve “Kemalciler” olarak adlandırdılar
Kemaliler kavramı 16. ve 17. yüzyıllarda Osmanlı imparatorluğunda devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasi nedenlerle çıkan celali isyanına atfen verildi.
**
1931 yılında Cumhuriyet Halk Partisinin programında yer alan Atatürk ilkleri olan “Cumhuriyetçilik,” “Halkçılık”, “Ulusalcılık”, “Laiklik “, “Devletçilik” ve “Devrimcilik” kavramları Kemalizm’in simgeleri olarak ulus bilincine yerleşti.
Bu altı ilke hepsi birine bağlı bir bütündür ve ilkelerden herhangi birinin eksik olması Atatürkçülüğü Atatürkçülükten uzaklaştırır
Sözgelişi “laik değilim, devletçi değilim ama Atatürkçüyüm” demek olur mu?
Bu nedenle kişisel inancıma göre ilkeleri Atatürk tarafından konan “Kemalizm” Atatürkçülüktür, “Atatürkçülük” Kemalizm’dir
**
JAPON asıllı siyaset bilimci Francis Fukuyama “Tarihin sonu” adlı kitabında diyalektik düşünceden yola çıkarak “zaman içinde bütün ideolojilerin çatışması sonunda kapitalizm bütün dünyaya egemen olacak, herkes eşit olacak bazıları daha az, bazıları daha çok eşit olacaklar ve daha az eşit olanlar daha çok eşit olanlara hizmet edecekler. Bu da tarihin sonu olacak” der.
Çağlar ilerledikçe daha da gelişecek olan insan aklı, insan onuru buna izin verir mi?
Eğer Tarihin sonu gelecekse bu son aşama insan haklarına, insana en çok değer veren rejim olan Kemalizm bütün insanlık tarafından benimsendiğinde gerçekleşecektir.
Alman tarihçi Prof. Herbert Melzig’in şu sözlerini bir kez daha hatırlayalım:
“Atatürk’ün reformları ve sözleri göklerde bayrak gibi dalgalanıyor. Bu bayrak dünyaya barış getirecektir ve bizler bu büyük insanın düşüncelerini bile takip edebilecek güçte değiliz.”
İnanıyorum ki, İnsanlık Atatürkün düşüncelerini takip edebilecek güce ulaştığında bütün dünya Kemalist olacaktır
**
GELELİM önceki yazımın devamına…
Eşsiz önderimiz Atatürk’ün zihninde yeşeren tarım, sanayi, bilim, sanat alanları ile erken cumhuriyet döneminde kalkınma, mucizesinin yaratıcısı olan sosyal tesisler projesininim üretim ekonomisinden beton rantı ekonomisine dönüşünün en çarpıcı örneklerinden biri olan ve bir zamanlar ülkemizin en kaliteli gazete kağıdını üreten SEKA’nın Giresun Aksu Kâğıt Fabrikasının hazin sonuna…
Yani muhteşem bir başlangıçtan dramatik bir sona…
Önceki yazımda Atatürk’ün erişilmez dehasının ürünü olan Akıllı Fabrikalar projesinin bir örneği olan Nazilli Basma Fabrikasının niteliklerinden söz etmiştim. Onunla aynı amaçla kurulan ve ülke ihtiyacını sağlayan SEKA’nın Giresun Aksu Kâğıt Fabrikasının üretim tesislerini, sosyal kültürel hizmet birimlerini tekrarlamaya gerek yok
SEKA’nın Giresun fabrikasında 2003 yılında 66 bin ton odun hamuru, 83 bin ton gazete kâğıdı üretiliyordu. Fabrika o yıllarda ülkemizin gazete kâğıdı ihtiyacını karşılıyordu
1970 yılında 32 milyon dolar harcanarak 780 dönüm arazi üstüne 8 megawattlık enerji santralı, 125 adet lojmanı, 1500 kişilik çalışan kadrosu olan ve yıllık 82 bin ton gazete kâğıdı üretim kapasitesi olan SEKA Aksu fabrikası AKP iktidarının SEKA’ların varlığının bütçeye zarar verdiğine ilişkin açıklamaları üzerine kâr elde ediliyor olmasına karşılık 2004 yılında özelleştirildi.
60 milyon lira değer biçilen tesis Erbakan’ın damadının şirketi olan Mecmua Gazete Dağıtım Pazarlama Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi Milda’ya 5 milyon liraya satıildı
benzer şeyi Nazilli’deki tesis için “teknolojisi eskidi” bahanesiyle yapmışlardı. Günümüzde Ekonomisi gelişmiş ülkelerde teknolojisi modernleştirilerek üretimine devam eden asırlık şirketler var. Böylesine önemli bir tesisi modernize ederek ülke ekonomisine katkısını sürdürmek varken yıkmak ülkeye ulusa ihanettir
Türkiye Selüloz-İş Sendikası, Aksu işletmesinin gerçek değerinin çok altında bir bedele satıldığı ve özelleştirmenin tekelleşmeye sebep olacağı gerekçeleri ile karar iptali için dava açtı. Davayı Ordu İdare Mahkemesi reddetti
İzleyen dönemde sürekli zarar eden şirket 2010 yılında tesisin makinelerini 11 milyon liraya hurdacıya, devletten 5 milyon liraya satın aldığı Fabrikanın arazisini 68 milyon liraya devlete sattı, arazi TOKİ’ye devredildi
Kısaca Giresun bölgesinde herkesin ekmeğini yediği çok kişiye ekmek kapısı olan Giresun SEKA Aksu Kâğıt Fabrikası inşaat rantına kurban gitti.,
AKP’nin Salt Sümerbank’ı değil 5 Nisan 2002 tarihinde de Etibank’ı’ kapatıp yok ettiği düşünülerse bunun ülkeye ulusa verdiği zararın büyüklüğü açıkça görülür. Bu aynı zamanda Sümerbank’ın da Etibank’ın kuruluşununum fikir babası olan Atatürk’e karşı türkülüğe karşı da bu saygısızlıktır, ihanettir
“O kadar abartma” diye düşünebilirsiniz
Sosyal tesisler katliamının önde gelen ismi Kemal Baltutan’ın şu söylediklerini hatırlayın…
“Yakında Sümerbank tarihten siliniyor artık, bitirdik. Elinde bir şey kalmadığı gibi ismini de kaldırıyoruz.”
Sümerbank, adını yazının bulunuşu, tekerleğin icadı gibi pek çok ilki başlatan, geliştirdikleri sözgelişi astronomi bilgileri bugünlerdeki bilgilerden farksız olan ve “uygarlığı başlatan” diye anılan Öntürklerin bir kolundan alır. Bilim adamlarına göre Sümerler kesinlikle Türk soyluydular.
Atatürkün Türklük sevgisi, Türklük gururu ile verdiği Sümerbank isminin silinmesinin, Atatürk’ün adının ders kitaplarında önemsizleştirilmesinden, andımızın yasaklanmasından kamu kurumlarında TC ibaresinin silinmesinden ne farkı var?
*
İzninizle konu “Türklük” olmuşken Atatürk’ün kayıp kıta Mu ile bağlantılı olarak Türklerin kökeni üzerindeki araştırmaların söz etmek isterim…
Türk dili ve tarihininin geçmişinin araştırılması Atatürk’ü en çok meşgul eden konulardan biriydi. Bu yoldaki çalışmaları bizzat başlatarak yönlendirmiş, teşvik ederek desteklemişti.
1933 yılında “Ben fâni bir insanım, bir gün öleceğim. Büyüklüğüne ve üstün kabiliyetine inandığım Türk ulusunun gerçek tarihinin yazılmasını sağlığımda görmek istiyorum.” diyordu
Bu arada bu amaçla Meksika’ya elçi olarak tayin edilen diplomat Tahsin Mayapetek’ten büyük depremlerde kaybolan Mu Kıtası uygarlığı hakkında bilgi toplaması, Türkler’ in Mu kökenli olup olmadıklarını araştırmasını, ayrıca Türkçe ile Maya dili arasındaki ortak noktaları, birliktelikleri ve varsa örnek ifadeleri, sözleri tespit etmesini ister.
Mayapetek M.Ö. 200.000 ile 70.000 yılarına ait bilgileri içeren Meksika tabletlerini inceleyerek, günümüzden 12.000 yıl önce yok olan yüksek medeniyet merkezi Mu Kıtası ile ilgili bilgiler toplar.
Ayrıca, İngiliz Albay James Churchward’ın Hindistan’da bulduğu Naakal tabletlerinde yer alan Mu Kıtası hakkındaki bilgilere yer verdiği İngilizce beş kitabını inceler. 1935 yılında bu konuda hazırladığı raporları önce Churchward’ın çeviren yaptıran Atatürk’e, daha sonra da Türk Dil Kurumu’na gönderir. Bu raporlar bugün Çankaya ve Anıtkabir arşivlerini de bulunuyor
*
ATATÜRK hayatını hiçbir ulusu aşağılamadan bütün insanlığa saygı duyarak Türklük değerlerinin yükselmesine vakfederken, bir yandan Prof. Ali Mazuri’ye “O bizimdir. Büyük değerler salt ait oldukları toplumun değil tüm dünya malıdırlar. Aynı şekilde Atatürk bir dünya değeridir. Bunun için Türkiye’nin O’nu tekeline almasına izin veremeyiz” dedirten işte öyle bir “insanüstü” varlık …
Bugün onun adının ve eserlerinin adını çizmeye çalışanlar var var.
Türklük varlığını Türklük değerlerini yok hükmünde sayıp hem de adını başında Prof. Unvanı taşıyıp da “Türk diye bir ırk yoktur, Türklük bir sentezdir” diyen akıldan, bilimden nasibini alamamış bilim adamı(!) politikacılar var, çeyrek yüz yıldır ulusun başına bela olan nice mostralıklar var.
Neyimiz var neyimiz yok hepsi bu…
Nerelerden nerelere getirildik yazıklar olsun bize…
Kurtuluş Savaşının Atatürkün izinde yürüyen bacılar keşke bugün de yaşıyor olsalardı…



