Getting your Trinity Audio player ready... |
Çanakkale’de kıyametler kopmakta..
Öyle bir savaş var ki kelimeler anlatamaz..
Öyle bir dehşet ki, korkulara sığmaz..
Toprağa ölüm ekilmekte,
gökten ölüm yağmakta, havaya savrulan binlerce beden, parça parça toprağa düşmekte..
Lakin ölüm bizi yıldırmaz!.
Daha yapılacak çok iş var..
Bu gün bir şeyler yapamazsak daha ne zaman yapacağız?..
Bir tek askerin hatta bir tek merminin çok önemli olduğu tarihi anlar yaşanmakta cehennem yeri Çanakkale’de..
Düşmanı aldatmak için konulan yüzlerce soba borusu yerine gerçek toplar olsaydı fena mı olurdu?.
İmkansızlığın gözü kör olsun..
Bırakın yüzlercesini tek bir top bile ne kadar önemliydi Çanakkale’de..
İşte o toplardan bir tanesi de Çanakkale yolunda..
Hemen cepheye varmalı, bir an önce siperdeki yerini almalı!..
Fakat gelin görün ki yer gök birbirine girmiş cihan böyle bir sağanak görmemişti..
Yer balçık tarlasına dönmüş cepheye yetişmeye çalışan Top arabası çamura saplanmıştı..
Sarı öküz tüm gücüyle asılıyor, askerler kan ter içinde kalmış zorluyor ancak ne çare.. Top yerinden kımıldamıyor bile!..
Yüzbaşı Hulusi bey, bunun üzerine o çok sevdiği küheylanın üzerinden iniyor ve koşuyor topun önüne..
Tüm gücüyle yılarından çekiyor..
At kendini parçalarcasına asılıyor, askerler insan üstü bir gayretle çalışıyorlar fakat top arabasının tekerleri öyle batmış ki balçığa, kurtarmak mümkün değil!..
Balçık değil, dünyayı tongaya düşürme emeliyle oluşturulan kör olası İngiliz siyaseti sanki, tuttuğunu bırakmıyor..
“Ha gayret!”
Ne insan gücü yetiyor ne beygir gücü araba kımıldamıyor bile..
Şimdi ne olacak?
Bu top menzile gitmezde kurulmazsa, kurulmaz da gümbürdemezse, onu bir kurtuluş, bir zafer ümidiyle bekleyen askerler ne hale gelecekler?.
Hulusi bey, çaresizlik içinde atının boynuna sarılmış, kulağına fısıldıyor bütün gerçeği..
İşte o zaman fark ediyor atın çaresizlikten ağladığını, gözlerinden iri iri yaşların yuvarlandığını ve mahzun mahzun top arabasına baktığını..
Kendiside ağlıyor ama vakit ağlama vakti değildir!..
“Hadi bir daha deneyelim” diyor ancak kimsede kıpırdayacak hal kalmamıştır..
“Hadi, bir daha” dedim diye gayrete getiriyor bitkin askeri..
Herkes telaşta, herkes son bir dirilişle atakta..
“Ya Bismillah!.”
At, en büyük destekleri.. Korkunç bir çırpınış, akılları durduran bir gayret sergiliyor inanmak mümkün değil!..
Zavallı at bir top arabasını balçıktan kurtarmak için çekmiyor da sanki bir milleti düşman tuzağından çıkarmak için çekiyor..
Soluk soluğa, ağzından ak köpükler gelerek!.
“Ha gayret!”
“Olmuyor, kumandanım” diye bağırıyor asker..
“Oluyor Olacak, olmak zorunda”
Sonunda balçığın inadı, komutanın inancında tükeniyor ve kıskaçları gevşiyor..
“Oynadı galiba!” diyor asker..
“Konuşmayın, asılın!”
Atın ağzındaki köpükler artık bir kar yumağı, gırtlağında ise hazin iniltiler…
Son çaba…
“Top arabası bir anda kurtulur… ” İngiliz siyasetinin pençelerinden kutulan vatan misali…
Asker bağırır can havliyle “Kumandanım at!” diye..
O da ne!..
At çamurun içinde soluk soluğa lakin gözlerinde yaş yok..
Yok da, Hulusi Bey’in sevinç şavkı sandığı parıltılar var gözlerinde, bir de vedaya benzer son bir kişneme…
Kumandanın yüzünde uzunca son bir bakış ve gözyaşları..
Ve ardından acı bir feryat:
“Öldü zavallı!” “At öldü, komutanım..”
Yapılacak bir şey yok maalesef!.
Konvoy gözü yaşlı sessizce koyulur vatan yoluna..
Asker merak içinde koşar komutanın yanına!.
“Ne dedin, kumandanım? Ne dedin de, at çatlayacak kadar aşka geldi?”
“Ne dedin, kumandanım?”
Tarih kulak kesilip dinlesin!
Sizler de kulak kesilip dinleyin!
Çaresizlik içinde eğildim atın kulağına der komutan!.
Dedim ki ona;
“Çamurdan çıkarmaya çalıştığın top değil vatan!..”
“O aşkla irkildi küheylan..”
( Kıssadan hisse..)
**
Saygıdeğer dostlarım, bizlerin meselesi de Top değil Vatan meselesi olmalıdır..
Zira İngiliz’in hesabı henüz bitmedi ve uşakları hala iş başında..
Dr. Vecdet Öz