|
Getting your Trinity Audio player ready...
|
SOLMEDYA – Suriye’de 8 Aralık 2024 sabahı, 61 yıllık Baas yönetimi sona erdi ve Heyet Tahrir Şam (HTŞ) lideri Ahmed Şara (Ebu Muhammed el-Culani) ülkenin başına geçti. Aradan geçen bir yılda, ülkenin siyasi yönelimi kadar bölgesel dengeleri de değiştiren kritik gelişmeler yaşandı.
Batı ile Normalleşme: Esad Dönemi Yaptırımları Kalkıyor
Şara’nın iktidara gelişinin ardından Suriye, bir zamanlar en sert izolasyona maruz kaldığı Batı ile hızlı bir diplomatik trafik başlattı.
Avrupa Birliği yaptırımları kaldırırken ABD, başkanlık yetkisiyle muafiyetler tanıdı.
Washington ile Şam ilişkilerindeki bu hızlı dönüşü en çarpıcı şekilde özetleyen gelişme ise Şara’nın BM Genel Kurulu’nda konuşması ve ardından Beyaz Saray’da Trump tarafından ağırlanması oldu.
Bu temaslar sürerken, geçmişte çatıştığı Rusya da Şara ile ilişkilerini yeniden tanımladı; Kremlin’de yapılan görüşme Suriye’nin dış politikasındaki eksen değişiminin sembolü haline geldi. Ülkedeki İran etkisi ise neredeyse tamamen geriledi.
Türkiye ile Trafik: 560 Bin Suriyeli Geri Döndü
Suriye’deki iktidar değişikliği Türkiye’de de geniş karşılık buldu.
Geçici koruma kapsamındaki yaklaşık 3 milyon Suriyeliden 560 bini ülkesine döndü.
Türkiye’nin Şam Büyükelçiliği 12 yıl sonra yeniden açıldı. İlk üst düzey temas MİT Başkanı İbrahim Kalın tarafından gerçekleştirildi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Şara’nın birlikte Kasyun Dağı’nda çay içtiği kare ise diplomatik normalleşmenin simgesi oldu.
ABD Başkanı Trump’ın sıkça dile getirdiği “Suriye’yi aldınız” ifadesi Ankara’da benimsenmedi. Şara’nın ilk yurt dışı ziyaretini Ankara’ya değil Riyad’a yapması ve Suriye’nin henüz Türkiye’de büyükelçilik açmaması, ilişkilerin hâlâ temkinli ilerlediğini gösteriyor.
Azınlıklara Yönelik Katliamlar: ‘Tozpembe’ Tablo Dağıldı
Yeni yönetimin ilk yılında ülkede ağır insan hakları ihlalleri de yaşandı.
Mart ayında Aleviler, Temmuz ayında Dürziler bulundukları bölgelerde katliamlara uğradı ve yüzlerce kişi yaşamını yitirdi.
SDG, silah bırakmama gerekçelerinden biri olarak bu saldırıları gösterirken, Türkiye de azınlık haklarına ilişkin sorunların çözülmediğine dikkat çekti.
Hakan Fidan, Ankara’nın Suriye hükümetine verdiği desteğin “herhangi bir gruba baskı için açık çek” anlamına gelmediğini vurguladı.
Birçok bölgede elektrik, su ve temel hizmetlerin hâlâ sağlıklı bir düzeye ulaşmaması, yeni yönetimin yönetim kapasitesine dair soru işaretlerini artırdı.
Güneyde İsrail Baskısı: Genişleyen İşgal
Esad’ın düşmesinden hemen sonra İsrail, Suriye’nin kritik askeri hedeflerine ağır hava saldırıları düzenledi.
Savunma altyapısı büyük ölçüde tahrip edilirken, İsrail Golan Tepeleri’ndeki işgalini daha da kuzeye genişletti.
Tel Aviv yönetimi bu hamleleri, “Dürzi topluluklarını koruma” ve “cihatçı yapının ülkeyi ele geçirmesi” gerekçeleriyle savundu.
Önümüzdeki dönemde Suriye ile İsrail arasında bir güvenlik anlaşması imzalanması olasılığı gündemde olsa da, bunun Şam’ın ne karşılık vereceği belirsizliğini koruyor.
Kuzeyin Belirleyici Rolü: SDG ve Yeni Yönetim
Türkiye açısından en kritik başlık, TSK unsurlarının da bulunduğu Suriye’nin kuzeyi olmaya devam ediyor.
PKK bağlantılı SDG hâlâ ülkenin üçte birini kontrol ediyor. Mazlum Abdi’nin ifadesine göre bölgede 70 bin asker, 30 bin polis bulunuyor.
10 Mart’ta Suriye hükümeti ile yapılan entegrasyon mutabakatı yıl boyunca tartışıldı.
Türkiye, SDG’nin blok hâlinde entegrasyonuna karşı çıkarken, dün yapılan açıklamada Abdi:
“SDG’nin üç tümenini ve iki özel taburunu korumayı kabul ettik.
Bir tabur sınır güvenliğine odaklanacak, diğeriyse kadın taburu olacak.”
diyerek sınırlı entegrasyonun yolunu açtı.
Yönetim modeli konusunda ise Türkiye ve ABD farklı açıklamalar yaptı.
Fidan’ın “farklı anlayışlara dayanan yerel yönetim” sözleri adem-i merkeziyetçilik tartışmasını yeniden ateşlerken, ABD’nin Suriye özel temsilcisi Tom Barrack “Bu bölgede adem-i merkeziyetçilik işlemez” diyerek sürece mesafe koydu.
Suriye Enformasyon Bakanı da “Adem-i merkeziyetçilik dönemi kapandı” ifadesiyle merkezi yönetimin tavrını netleştirdi.
Yıl sonuna kadar hem kuzeydeki askeri düzenlemeler hem de siyasi modelin nasıl şekilleneceği, Suriye’nin geleceğini belirleyecek en kritik başlıklar olmaya devam edecek.






