|
Getting your Trinity Audio player ready...
|
İzmit’te geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen emekli yürüyüşü, hava koşullarıyla değil, ortaya koyduğu iradeyle hatırlanacak. Soğuk vardı. Yağmur vardı. Ama eksik olan şey katılımcı değildi. Bu ayrıntı küçük değil; aksine meselenin tam kalbine işaret ediyor.
Çünkü konfor varken yapılan eylemlerle, zorluk altında oluşan kalabalıklar aynı şey değildir. Yağmurda, soğukta sokağa çıkan insan “alışkanlıktan” değil; ihtiyaçtan, adaletsizlikten ve artık ertelenemeyen bir öfkeden çıkar. O gün İzmit’te yaşanan tam olarak buydu.
Bu yürüyüş, uzun süredir unutturulmaya çalışılan bir duyguyu yeniden üretti:
Gerçek bir birlik duygusunu.
Sözde değil, fiilen.
Farkı tam da buradaydı.
Yan yana gelmiş ama birbirine değmeyen kalabalıklar yoktu.
Ne dediği belirsiz, sadece “kalabalık görünsün” diye yapılmış çağrılar yoktu.
Bunun yerine ortak karar vardı, ortak hazırlık vardı, ortak hedef vardı.
Emekli örgütleri bu kez gerçekten birlikte davrandı. Süreç, bir hazırlık komitesiyle başladı. Siyasi partilere, sendikalara, meslek örgütlerine ve odalara açık çağrı yapıldı. Kimsenin gölgesine sığınılmadan, kimse vitrin süsü yapılmadan yürütülen bir süreçti bu. Tam da bu yüzden karşılık buldu.
Bu yürüyüş şunu açık biçimde gösterdi:
“Birlik olmuyor” diye ezberlenen şey, doğru kurulduğunda oluyormuş.
Bir başka önemli sonuç daha var.
Bu yürüyüş, emeklilik meselesinin yalnızca emeklileri ilgilendirmediğini görünür kıldı.
Bugün emekli maaşı açlık sınırının altındaysa, yarın çalışanın ücreti de güvencesizdir.
Bugün emekli sendikaları baskı altındaysa, yarın çalışanların örgütlenme alanı daha da daralır.
Emeklilik; hayatın sonunda verilen bir bahşiş değil, bir toplumun emeğe ne kadar değer verdiğinin ölçüsüdür.
Ve o ölçü uzun süredir bozuk.
Bu nedenle İzmit’teki yürüyüş yalnızca bir tepki değil; aynı zamanda güçlü bir uyarıdır.
Ve evet, aynı zamanda bir başlangıçtır.
Ancak asıl soru şimdi başlıyor:
Bu kalabalık nasıl korunacak?
En büyük hata, “oldu” demektir.
En büyük tehlike ise bu başarıyı bir fotoğraf karesine sıkıştırmaktır.
Bu yürüyüşün devamı, yeni ve parlak çağrılarla değil; düzenli, sabırlı ve yerel temaslarla mümkündür. Emekli örgütleri yalnızca eylem günlerinde değil, hayatın içinde görünür olmak zorundadır. Mahallelerde, pazar yerlerinde, kahvelerde, apartman önlerinde… Güven böyle kurulur. Kalabalık böyle kalıcı olur.
Bir de şu unutulmamalıdır:
Bu kalabalık vaatle değil, açıklıkla geldi.
Süslenmiş sözlerle değil, çıplak gerçeklerle.
Bu yüzden bundan sonra ihtiyaç duyulan şey daha yüksek bir ses değil; daha derin bir bağdır.
İzmit’te yağmur altında yürüyen kalabalık bize şunu söyledi:
İnsanlar hâlâ geliyor.
Ama yalnızca doğru yere çağrıldıklarında.
Bu sesi duymak ve ona göre yol almak artık bir tercih değil, bir sorumluluktur.
Bedriye Yıldızeli






