Türkiye siyaseti, yalnızca dış koşullardan değil, içerideki çözülmelerden de kaynaklı bir tıkanıklık içinde. Bu tıkanıklığın merkezinde ise Ana Muhalefet Partisi var. İktidar partileri 23 yılın yorgunluğu ve yetmezliğiyle Tam bir tükenmişlik sendromu yaşıyorlar. Ülke, Cumhuriyet tarihinin en zor ve en bunalımlı dönemini yaşıyor. Ve bu tıkanmışlığın ve tükenmişliğin sonucu olarak iktidar hayatın her alanında otoriterleşiyor.
Buradan çıkmak gerekiyor, bunun içinde baskıcı otoriter iktidara karşı mücadele hattı oluşturmak gerekir. Dünya siyasal tarihindeki örneklerinde olduğu gibi en geniş sosyal-siyasal muhalefeti ayni mücadele hattında birleştirip-bütünleştirmek gerekir. Bu görev Cumhuriyetin kurucu partisi CHP’ye düşer. Kaldı ki ‘Tek Adam Rejimi’ Ana Muhalefet Partisi ve bu gün itibariyle Türkiye’nin en büyük partisini hedef seçti; Cumhurbaşkanı adayı İBB başkanı ve 11 ilçe belediye başkanı, çok sayıda belediye çalışanı tutuklu. Partinin İstanbul kongresi ve 38. Kurultayının iptali için yargı süreci devam ediyor.
CHP, bir yandan iç çekişmelerle boğuşurken diğer yandan iktidar karşısında alternatif olma iddiasını sürdürüyor. Ancak sorulması gereken soru şu: Bu haliyle sürdürülebilir mi?
CHP, Türkiye’ye örnek olmak istiyorsa, önce kendi içinde bir yönetim modeli oturtmalı. Kutuplaşmadan uzak, şeffaf, katılımcı ve tutarlı bir iç örgütlenme, ancak bu kriz ortamını aşarak kurulabilir. Yazılı-sözlü basın, sosyal medya bir süredir Cumhuriyet Halk Partisini konuşuyor; karanlık, umutsuz bir tablo çiziliyor. Büyük bir öngörüsüzlükle geleceğimizi yok ediyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi öksürürse, Türkiye nezle olur.
CHP, uzun süredir daha çok eleştiri dilini kullanıyor. İktidarın yanlışlarını teşhir etmek bir strateji olabilir; fakat çözüm üretmeyen her eleştiri bir süre sonra boş bir yankıya dönüşür. Özellikle ekonomik krizin gölgesinde yaşayan kitleler, umut görmek istiyor. CHP hâlâ net bir kalkınma, üretim ve sosyal adalet vizyonunu halkın gözünde ete kemiğe büründürmüş değil.
CHP, Türk Devriminin öncüsü, Anti Emperyalist Devrimci Cumhuriyetin kurucusudur; bu sorumluluğunu hiçbir zaman ve hiçbir koşulda unutmamalı ve ertelememelidir.
Türkiye İçin Akılcı Çıkış Yolu: Yapısal Reformlar
Türkiye’nin siyasi krizden çıkışı CHP’nin ötesinde, sistemsel bir restorasyondan geçiyor. En başta anayasal düzenin yeniden inşası gerekiyor. Demokratik parlamenter sistem, bağımsız yargı, tarafsız medya ve çoğulculuk; bu ülkenin temel ihtiyaçlarıdır.
Ekonomide ise liyakat, bağımsız kurumlar ve üretim odaklı sanayi politikaları bir tercih değil, bir zorunluluk haline gelmiştir. Faiz takıntıları ya da kısa vadeli döviz oyunlarıyla değil, bilimsel ekonomiyle yol alınmalı.
CHP Ne Yapmalı?
CHP’nin tarihsel misyonu, sadece muhalefet etmek değil; bir gelecek tahayyülü sunmaktır. Bu da ancak net bir vizyonla olur. “Yeni CHP” kavramı artık, sosyal adalet, özgürlükçü demokrasi ve bilimsel kalkınma eksenli bir program ile somutlanmalı. Halkla iç içe, gençlerle temasta, kadınlarla birlikte üreten bir yapı, “gerçek” bir alternatif olur.
Bataklıktan çıkmak için önce çamurlu zemine saplanan ayakları yerden kaldırmak gerekir. Türkiye’nin kökleri sağlam; demokrasi, laiklik ve emek bu ülkenin en derin damarlarıdır. Onları yeniden sulayacak olan da, cesur, ilkeli ve kapsayıcı bir siyasettir.
CHP’nin içinde bulunduğu durum ve Türkiye’nin çıkış yolu:
Türkiye siyaseti bugün sancılı bir süreçten geçiyor. Muhalefetin en önemli aktörü CHP, kendi içinde ciddi çatlaklar yaşarken, dışarıdan da büyük baskılar altında. Değişim ve yenilenme söylemleri öne çıksa da, eski yeni ayrımı yapılarak parti kadroları arasında devam ettirilen gerilim partiyi zorlayan en büyük sorunlardan biridir.
Genel-Yerel seçimlere yaklaşırken aday belirleme sürecindeki sıkıntılar, CHP’nin iç demokrasi iddiasını zedeliyor. Muhalefetin genelinde ise “sadece eleştiri” yapmakla yetinildiği, net ve kapsayıcı bir alternatif programın henüz tam oturmadığı açıkça görülmektedir.
Gençlere, kadınlara ve farklı siyasal-sosyal kesimlere ulaşma çabaları var ancak yeterince etkili olunamıyor.
Öte yandan Ankara, İstanbul gibi büyükşehirlerdeki belediyeler önemli hizmetler yapıyor ama siyasi kaosun hakim olduğu bu süreçte “yaptıklarını anlatamamak” büyük bir handikap. Bu başarılar seçmene doğru ve etkili şekilde aktarılmalı.
Türkiye’nin bataklıktan çıkabilmesi için:
Öncelikle anayasa ve yargı bağımsızlığı sağlanmalı. Güçlü denge-fren mekanizmaları olmadan gerçek demokrasi mümkün değil.
Ekonomi politikalarında kısa vadeli faiz ve döviz manipülasyonlarından uzak, üretim ve AR-GE odaklı planlama şart.
Toplumsal kutuplaşmayı aşacak diyalog ve uzlaşı ortamları yaratılmalı; siyasi partiler, sivil toplum ve medya daha yapıcı olmalı.
CHP, net ve somut bir vizyon ortaya koymalı; özellikle yerel yönetimlerdeki başarılarını güçlü bir şekilde halka anlatmalı.
Kısaca, Türkiye’nin kurtuluşu “düşman siyaseti” yerine “fikir siyaseti”ni öncelemekten, kapsayıcı olmaktan ve ilkeli duruşunu kaybetmemekten geçiyor. CHP’nin de önce kendi içindeki sorunları çözmesi ve halkla daha güçlü bağ kurması gerekiyor.
Bataklık, ancak köklere temiz su ulaşırsa kurur. Türkiye’nin kökleri ise demokrasi, özgürlük ve emeğin hakkıdır. Bu değerler yeniden hayat bulursa, ülke siyaseti de bu karanlık günlerinden çıkabilir…





Sayın Cemil bey
Eski belediye başkanım. Yazınızda partili tutumunuz yani sadece CHP gözü ile bakmak uygun olmadığını, ancak yapılacak reformlar konusunda tüm akli selim viçdan sahibi vatandaşların ortak çatıda birleşmesi için herkesin parti taasubundan çıkması gerektiğini ekleyip. Ayrıca siyaseti yapan ve yapacak arkadaşların toplum için siyaset yapmaları gerektiğini. Siyasetin ticaret olarak yapılmaması, siyasilerin yanlış kararlarından yargılanması gerektiği reform paketine eklenmesinin gerektiğini düşünüyorum. Saygılarımla