- Yol mu;
Süreç kıskacındaki oportünizm mi!
DEM Parti’nin “Biz iki tarafa da sığmayız, üçüncü yoluz” söylemi kulağa hoş geliyor ama sahadaki sessizlik bu savı boşa düşürüyor.
Siyaset,
müzakere salonlarında değil, halkın çığlığında anlam kazanır.
“Üçüncü Yol” söylemi, sokakta karşılık bulmuyor!
“Sosyalist sol bizi olduğu gibi kabul etmelidir;
Biz iki tarafa da sığmayız, üçüncü yoluz.”
Bu sav kulağa çok hoş gelebilir ama içi boş bir politik retorikten öteye geçemiyor. Çünkü DEM uzun süredir meydanlarda yok.
Sahada görünmeyen,
halkın nabzını tutmayan, kendi eylemini örgütlemeyen bir siyaset, “Üçüncü yol” savını sadece bir slogan estetiğine dönüştürür.
Müzakerenin gölgesinde unutulan mücadele!
DEM’in son yıllardaki politik tutumu,
mücadele alanını müzakere masasına feda ettiğini gösteriyor.
Soralım açıkça:
Bırakın başkalarının yaptığı eylemlere güçlü katılım sağlamayı,
AKP-MHP azınlık iktidarının otoriter baskısına karşı,
DEM hangi eylemi kendi çağrısıyla örgütledi?
Yanıt sessizliktir.
Bu sessizlik,
müzakerenin mücadelenin yerini aldığı bir sessizlik gerçeğidir.
“Biz hem müzakere hem mücadele ediyoruz” demek kolaydır;
Ama sahada görünmeyen bir parti için bu söylem,
korkunun siyasete dönüşmüş durumudur.
Üstelik;
Bu güne kadar Enternasyonal bir inanç ve ruhla Kürt halkının yanında saf tutan Dostlara hakaret,
düşmanlara methiye!..
Sanırım bu konuda DEM açısından büyük bir muhalefet boşluğu orta yerde durmaktadır.
Sözde “Biz hem müzakere hem mücadele ediyoruz” deyip, mücadele alanında bir parti olarak yeterince aktif olmamak çelişkisini DEM aşamadığı sürece haklı olarak bu eleştirilerin hedefi olacaktır.
Bu konuda objektif bakan herkes DEM’in sadece müzakere kıskacı içerisine sıkıştırıldığını,
mücadelenin istinai durumlar hariç ise tatil edildiğini farkedecektir.
Üstelik demokratik haklarını kullanarak;
Eleştiri öz eleştiri mekanizmasını işletenleri, yani bunca yıldır dost olarak birlikte saf tuttuğu ama bugün farklı düşünerek,
farklı söylemlerde bulunanları düşman hukuku içerisinde değerlendirip “Defonun gidin” diyerek aşağılayan,
bugüne kadar düşman hukukunu uygulayanlara “Allah uzun ömürler versin Atatürk’ten sonra tanıdığımız en büyük devlet adamı” diyerek allayıp pullayarak sütten çıkmış ak kaşığa dönüştürerek,
ellerinde sosyalistlerin, Alevilerin,
Kürtlerin kanı bulunanları övecek sözlerle onurlandıranları da gözardı etmememiz ve tarihe not olarak düşmemiz bizim insanlığa karşı boyun borcumuzdur.
Bu da böyle biline.
Bu,
politik çizgi değil,
Kürt halkına sırtını dönmektir.
Ha!
“Siz ne zamandan beri Selahattin”ci,
Figen”ci oldunuz” diyenlere;
Biz kimsenin adamı olmadık,
hep mazlumdan,
ezilenden ve işçi sınıfından yanaydık usta…
Biz bu tabloyu unutmamalıyız.
Çünkü tarih,
suskunları değil,
direnenleri yazıyor
Ve direnişin adı,
hiçbir zaman “Üçüncü yol” diye oportünizme evrilmenin adı olmadı
SONUÇ:
Oportünizm bir süreç değildir ideolojis,
siyasal çizginin bilinen iflasıdır.
Siyaset masa başında değil, sokakta yapılır.
Halktan kopan her siyaset, sonunda kendine hapsolur.
“Kendini tarafsız sanan, aslında güçlüden yanadır!”
Özcesi,
tarih susanları değil,
direnenleri yazar.
Yanlıştan dönülmesi umuduyla…
Şiir Sevdanın Militanıdır!
Aşk Örgütlenmektir!



