Getting your Trinity Audio player ready... |
Eğitim bir rejim inşasında hedef alınan en temel hat. AKP iktidar olduğu günden bugüne de varlığının ve siyasi bekasının gereği eğitimde iki temel alanı kesintisiz sürdürdü: Piyasalaştırma ve dinselleştirme. “Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanıyım” diye başlayan 2000’li yılların başından bugüne emperyalizmin, kapitalizmin ihtiyacı ne ise adım adım hayata geçirildi. Din siyasal İslam söylem ve politikaları ile sömürünün, eşitsizliğin rıza aygıtı olarak hep sahnedeydi.
AKP, ’80 Darbecilerinin ve emperyalistlerin yaratmaya çalıştığı Türkiye için verilen rolün sağ siyasi partiler tarihi içeresinde tek parti iktidarı ile en başarılı aktörü oldu. 4+4+4 sisteminden imam hatipleştirmelere, MESEM ve ÇEDES gibi çocukların gerici odaklar ve patronlar tarafından sömürüldüğü projelere, eğitimi “sektörleştirebilmek” için sürekli değiştirilen sistemlere, ara elemandan çok ucuz işçi talebi karşılamak için geliştirilen meslek eğitim programlarına, üniversite kontenjanları ve sayıları artırılırken aynı oranda atamaların düşürülmesiyle öğretmenlerin özel sektörün güvencesiz sömürüsüne hapsedilmesine kadar, cumhuriyet tarihinde eğitimdeki en radikal dönüşümler AKP döneminde gerçekleşti.
Son günlerin temel gündemi zorunlu eğitim tartışması ile adım adım yok edilen parasız, kamusal eğitimin karma eğitimle eşzamanlı kaldırılması. Mesleki ve teknik eğitim politika belgesi, dört yeni okul modeli, meslek liselerinin ortaokul bölümlerinin de açılması adımları ile çocukların %60-70’inin okuldan koparılıp sermaye için çocuk işçi haline getirilmesinin tüm okulların MESEM’leştirilmesinin hazırlığı yapılıyor. Bunun yanında “Aile Yılı” adı altında tasarlanan gerici politikalar arasında elbette kız çocuklarının eğitimden alınmasını kolaylaştırarak çocuk gelin sayısını artıracak yeni projeler de bulunuyor. Sözde “aile kurmanın zorlaşması” analizinin hem bir mecburiyet gibi dayatılması hem de bunun ekonomik temellerinin hiçe sayılarak kadınları toplumsal hayattan daha fazla kısıtlamaya yönelmesinin somutlaştığı en önemli düzlem yine eğitim.
12 Eylül’de başlayan süreçte Türkiye’de, her yeni neslin tarikatlar ile patronların eline bırakılması ve halkın toplum niteliğini yitirmesi adına en kritik adımlar eğitimde atıldı, buna rağmen hâlâ üniversitelerde de liselerde de gençlik hiç yaşamadığı bir başka ülke tahayyülü ile saray rejiminin tam karşısında durarak, her dönemde direnişin çekirdeği olmaya devam ediyor.
***
AKP DÖNEMİ
AKP döneminde zorunlu din dersi 4. sınıfa indirildi. Seçmeli ders altında farklı din dersleri de ortaokul ve lisede fiilen zorunlu hale getirildi. 2004’ten itibaren başlayan müfredat değişiklikleri ile tüm derslerin içeriklerinden laik ve bilimsel eğitime dair ne varsa çıkarıldı. Tüm derslerin içerikleri dinselleştirildi. Okul öncesinden itibaren tüm eğitim kurumlarında mescitler zorunlu hale getirildi. İlkokuldan sonra hafızlık eğitimi adı altında çocukların okulla ilişiği fiilen koparıldı.
4-6 yaş Kuran kursları ile Kuran kurslarına başlama yaşı 4’e düşürüldü. Okullarda, camilerde, toplum temelli kurum denilerek belediyelerde ve tarikat yapılarının yerlerinde son Şûra ile birlikte her yerde her yaş grubu için Kuran kursları açılıyor.
AKP’nin iktidara geldiği ilk yıllardan itibaren imam hatipler hızla artışa geçti. Yalnızca 2002 yılından 2007 yılına değin İHL öğrenci sayısı %80 arttı. (2002 71 bin/ 2007 127 bin) 2012 4+4+4’ten sonra imam hatiplerin ortaokul bölümü de açıldı. Kılık kıyafet yönetmeliği değişikliği ile çocukların 9 yaşından itibaren saçlarının kapatılması düzenlendi.
Türkiye’de imam hatip ortaokullarının sayısı 2014-2015 eğitim öğretim yılında 1597 iken, 2022-2023’te 3 bin 432’ye yükseldi. İstanbul’da ise 197 olan imam hatip ortaokulu sayısı 357’ye çıktı. 2014-2015 eğitim öğretim yılında Türkiye genelinde 1017 imam hatip lisesi bulunurken, 2022-2023 itibarıyla bu sayı 1714’e yükseldi.
Değiştirilen sınav sistemleri ve okullaşma politikası sonucunda okul ve kontenjan yetersizliği nedeniyle akademik liselere yerleşemeyen öğrenciler imam hatiplere zorunlu yerleştirildi.
***
SERMAYE-SARAY-TARİKAT İŞ BİRLİĞİNDE EĞİTİM
Erdoğan iktidara geldiği ilk yıllarda 21 Temmuz 2003’te İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda yaptığı konuşma ile “Biz istiyoruz ki devlet yavaş yavaş eğitimden çekilsin, bu iş tamamen özel sektörde kalsın. Ağırlıklı olarak özel sektörde kalsın. Onlar bu işi alıp götürsünler. Bunu başaracaklarına inanıyorum.” demişti.
2015’te “Türkiye bir anonim şirket gibi yönetilmeli.” diye kurulan daha onlarca cümle ve politika sonucunda eğitim adım adım piyasalaştırıldı.
80 darbecilerinin 24 Ocak kararlarının izlerinin en güçlü yaşama geçirildiği yıllar 2000’li yıllar oldu.
Vakıf üniversiteleri adıyla onlarca yeni özel üniversite açıldı. Vakıf üniversitelerine belediyeler kamu arazilerini, halka ait olanı bedel almadan tahsis etti. Genel bütçeden de vakıf üniversitelerine kaynak aktarılmaya devam edildi. Özel üniversitelere aktarılan kaynaklar toplanan vergilerden oluşan bütçeden harcandı.
Bu hikayenin çok öncesi de vardı; örneğin AKP’li İBB tarafından 1990’ların ikinci yarısında bir vakıf üniversitesi olarak kurulacak olan Koç Üniversitesi için orman arazisi tahsis edildi. Arazi tahsisinin yasal olmadığına ilişkin dava açılsa da inşaat devam etti ve üniversite açıldı.
AKP’nin ilk milli eğitim bakanı (Erkan Mumcu) “yükseköğretim yasasını değiştireceğiz” diyerek yükseköğretim yasa taslağı hazırladı. Siyaseti ve sermayeyi üniversitelere sokma, üniversite yönetim kurullarını şirket yönetim kuruluna dönüştürme ve üniversiteleri ticarileştirme adımları hızlandırıldı. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasından kısa bir süre sonra YÖK genel kurulunun çoğunluğu Akp’ye yakın isimlerden oluşturuldu ve bir ilahiyatçı YÖK’te eğitim komisyonu başkanı yapıldı.
2007’de süresi dolan Erdoğan Teziç’in yerine YÖK başkanlığına Yusuf Ziya Özcan getirilerek kadrolaşmaya hız verildi. İslamcı eğilimleri nedeniyle bilimsel eğitimden uzak ülkelerin üniversitelerine denklik verilmeye başlandı.
Yusuf Ziya Özcan’ın göreve gelir gelmez ilk cümlesi “Üniversiteler paralı olmalı” oldu.
2008’de çıkarılan yasa ile üniversitelere ilk rektör atanmasında seçim yapılmama, rektör olmak isteyenlerin YÖK’e başvurma, YÖK’ün başvuran adaylardan üçünü seçip cumhurbaşkanına sunacağı, cumhurbaşkanının bunlardan birini rektör olarak atayacağı bir düzenleme yapıldı. Bu yasa sonrasında da yeni kurulan üniversitelere Gül, AKP yandaşlarını rektör olarak atadı.
Yapılan onlarca düzenleme, yasa, yönetmelik değişikliği ve Başkanlık rejimi ile birlikte sermaye ve şirketleşmiş tarikat yapılarından oluşturulan isimlerle Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları kurulu kuruldu ve yükseköğretimin tüm işleyişine tek adamın karar verdiği bir mekanizma yaratıldı.
Güvencesiz çalışma, üniversitelerin piyasanın emrine verilmesi, siyasal kadrolaşma, 15 Temmuz darbe girişimi sonucu başta Barış Akademisyenleri olmak üzere ihraçlarla akademide korkunç bir yıkım yaratıldı.
Kamusal, parasız, nitelikli eğitimdeki yıkımın zirve noktasına ulaşıldı. Ülke tarihinde ilk kez özel okulların oranı kamu okullarına oranla yüzde 24’e ulaştı. Kamu okulları da kayıt parası, bağış, aidat, kulüp gibi isimler adı altında paralılaştırıldı.
Okullaşma politikası, sınav sistemi değişiklikleri ile eğitimde sermaye, patronlar ne istediyse verildi. Kamu okullarına ayrılmayan kaynaklar özel okul, vakıf üniversitesi sahiplerine aktarıldı. Sadece genel seçimden bugüne özel meslek liselerine yüzde yüze varan oranda üç kez teşvik aktarıldı. Deprem bölgesinde yalnızca okul öncesi çocuklara verilen okul yemeği tasarruf gerekçesiyle sonlandırılırken deprem bölgesindeki özel okullara destek açıklandı.
98’de eğitime ayrılan bütçe yüzde 30’larda, 2002’de yüzde 17 iken 2025’te yüzde 9,73’e geriledi. Eğitim hak olmaktan çıkarılarak halk için en büyük harcama kalemlerinden biri haline geldi. Yoksulluğun artışı ile birlikte okul dışına çıkış bir buçuk milyonu geçti. MESEM (mesleki eğitim merkezi) adıyla çocuklar okullardan koparıldı işsizlik fonundan, halkın parasından ayrılan kaynaklarla çocuklar sermaye için bedava iş gücü haline getirildi.
Köy okulları, kamu yurtları kapatıldı. Kamuya ait araziler kaynaklar sermayeye, şirketleşmiş tarikatlara aktarıldı. Ülkenin her yerinde Karamanlar, Aladağlar yaratıldı. Ensar’ın Karaman yurdunda 45 çocuğa yönelik tecavüz, istismar “Bir kereden bir şey olmaz” diyerek mecliste kahkahalar eşliğinde aklandı. Aladağ’da Süleymancılar’a ait kaçak yurtta 11 kız çocuğu yanarak yaşamını kaybetti. Karaman, Kulp, Aladağ, Taşkent, Dikili ve ülkemizin onlarca yerinde köy okulları kapatılan, gidebilecekleri kamu yurdu bırakılmayan çocuklar yoksulluğun çaresizliği nedeniyle tarikatlara mecbur bırakıldı. Yaşamları, umutları ellerinden alındı.
Öyle bir sınav sistemi ve okullaşma politikası yaratıldı ki akademik liselerin sayısı ve kontenjanı azaltılırken liselerin yarısından fazlası imam hatip ve meslek liselerinden oluşturuldu. Çocukların ya yeni rejim için yeni nesil inşası ya da sermaye için ucuz/bedava iş gücü haline getirileceği bu okullara veya özel okullara zorunlu bırakıldığı bir sistem oluşturuldu.
***
ÖĞRETMENLİK NASIL BİTİRİLDİ?
Proje okulları adıyla akademik başarısı yüksek olan liselerden başlayarak liseler hangi idarecinin, öğretmenin bu okullarda çalışacağına bakanlığın/iktidarın karar verdiği siyasi kadrolaşmanın hızlandırıldığı okullar haline getirildi.
Maarif Modelinde yer alan söylemleri ile “yeni bir insan, devlet, toplum tahayyülüne uygun öğretmen profili” amaçlanarak kariyer basamakları, ücretli, sözleşmeli, güvencesiz, düşük ücrete çalışma koşulları olağanlaştırıldı. AKP iktidarı döneminde atamanın en yoğun yapıldığı alan din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği oldu. Bu alan siyasal kadrolaşmanın manivelası haline getirildi. Kurumlar arası geçiş (Diyanet başta olmak üzere) ve manevi danışmanlık gibi uygulamalarla siyasal kadrolaşma kesintisiz sürdürüldü. Eğitim yöneticilerinin belirlenmesinden öğretmen atamalarına mülakat, güvenlik soruşturması, arşiv araştırması gibi yöntemlerle kadrolaşma son hız devam ettirildi.
Proje okulları adıyla akademik başarısı yüksek olan liselerden başlayarak liseler hangi idarecinin, öğretmenin bu okullarda çalışacağına bakanlığın/iktidarın karar verdiği siyasi kadrolaşmanın hızlandırıldığı okullar haline getirildi.
Özel okul patronları istedi özel okullardaki taban maaş hakkı öğretmenlerin ellerinden alındı. Özel okullar emek sömürüsünün, esnek, güvencesiz, düşük ücrete çalıştırmanın temel alanları haline getirildi.
Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) ve Milli Eğitim Akademisi ile iş güvencesi ortadan kaldırıldı. ÖMK ile kimin atanacağına, kimin mesleğine devam edip edemeyeceğine, özlük, mesleki haklara, kimin okul idarecisi olacağını siyasi iktidarın karar vereceği bir baskı aygıtı yaratıldı. Milli Eğitim Akademisi ile lisans mezunu olan herkesin öğretmen olarak atanacağını düzenleyen, siyasal kadrolaşmanın son hız sürdürülebileceği yapı ile eğitim fakültelerinin kapısına kilit vuruldu. Yıllardır atama bekleyen öğretmenlerin son umutları da ellerinden alındı.
***
KESİNTİSİZ SÜREN BİR AKP PROJESİ: EĞİTİMDE FETHULLAHÇILAŞMA
Yönetimini cumhurbaşkanının belirlediği, mütevelli heyetinden birinin yerinin boşalması durumunda yeni kişiyi de heyetin belirleyeceği, iktidar değişse dahi mütevelli heyetinin değişmeyeceği sonsuz yetkilere ve mali güce sahip siyasi iktidarın ihtiyaçları doğrultusunda ideolojik faaliyet yürüten bir yapı oluşturuldu.
Kutlu doğum haftaları (15 Temmuz darbesinden sonra ismi Mevlid-i Nebi haftası oldu.), Türkçe Olimpiyatları gibi işler kamu okullarında Fethullah Gülen örgütlenmesinin temel ayakları oldu.
1966 yılında İzmir’in Bornova Camisi’nde bir vaiz olan Gülen 2000’lerle ülkemizde ve dünyanın her yerinde okulları, dershaneleri, yurtları olan bir güce nasıl ulaştı?
12 Mart 1971’de gözaltına alındıysa da bir süre sonra salıverildi. 1975 yılında “Nur Kampları” nı kurdu. Yaz aylarında Edremit, İzmir/ Kemalpaşa yöresinde yaşları 13-15 arasındaki yoksul ailelerin çocuklarını eğitti. “Sızıntı” dergisini o tarihlerde çıkardı.
Akevler Kooperatifi’nin kuruluşu siyasi ilişkilerinin ilk adımıydı. Kooperatif üyeleri arasına çok sayıda kaymakam, vali, yargıç ve savcı yer aldı. Daha sonra bu kişiler ANAP ve DYP’den, 3 Kasım 2002 seçimlerinde de AKP’den milletvekili seçildi, bakan oldu.
12 Eylül 1980 sonrası arandığı halde yakalanamadı. Turgut Özal’ın her zaman himayesinde oldu. Özal’la tanışması 1977 seçimlerinden önce oldu. İzmir’de MSP milletvekili adayı olan Özal, Gülen ve çevresinden destek gördü. Gülen 1982 Anayasasını destekledi.
1983 seçimlerinde ANAP’ı destekledi. ANAP iktidarı dönemi Fethullahçılara yaradı. Askeri liseler, polis kolejleri ve astsubay okullarında örgütlenmeye başlayan Fethullahçılar, devlet erkindeki etkinliklerini yoğunlaştırdı. TSK, adliye, içişleri ve Milli Eğitim Bakanlıklarında örgütlenmeyi esas aldı. 1986 yılında Gülen’in “Akyazılar Vakfı”nın askeri okullara sahte sağlık raporu ile öğrenci soktuğu saptandı. Çok kişi tutuklandı ama Gülen’in burnu bile kanamadı.
1995 yılında “medya”yla yakın ilişkiye girdi. Başta liberaller olmak üzere çok sayıda yazarla “çıkar yumağı” oluşturuldu. Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Hikmet Çetin gibi politikacılarla yakın ilişki kuruldu: Cumhurbaşkanlığı döneminde Süleyman Demirel tarafından ödüller verildi.
24 yıl içinde inanılmaz bir örgütlenmeyle, yurtiçi ve yurtdışında 500 okul, işyeri, gazeteler, televizyonlar ve radyolar kurdu. Trilyonlarla oynamaya başladı. Azerbaycan’dan Türkmenistan’a dek pek çok ülkede okullar açtı. Tüm bunlar kimin kontrolünde oldu? Orta Asya cumhuriyetlerini, Ortadoğu’yu denetlemek isteyen ABD’nin yönetiminde…
Gülen’in deyimiyle, (öğrencilerin/ ağabey adı verilenlerin kaldığı) “Işık Evleri” ile yeni rejim/nesil inşası ticari olanaklar sağlanmış esnaf ve işadamları tarafından finanse edildi. Amaç cemaat için ağı genişletmenin yolu olan yeni mali kaynak ve insan gücü bulmaktır. İş, spor, medya, üniversite, siyaset çevrelerinden çok kişi Gülen’le tanışmak, onunla aynı fotoğraf karesine girmek için sıraya girdi.
Beraber yürüdük bu yollarda denilerek 2000’li yıllarla gücünün doruğuna ulaştı. Başta eğitim olmak üzere tüm kurumlarda kadrolaştı. Kopya skandalları ile binlerce gencin emeği çalındı. 15 Temmuz darbesinin göz göre göre yaşanmasına neden olabilecek tüm olanaklar sağlandı.
Türkçe Olimpiyatları’nın Türkiye Eğitim Zirvesi’ne “evrildiği” süreçle değişen yalnızca tarikat, vakıf, dernek, etkinlik isimleri oldu. Türkiye Maarif Vakfı ile kamu kaynakları buraya aktarıldı, 52 ülkede faaliyet yürüten bir yapı yaratıldı. Yoksulluğun kıskacındaki çocuklara ücretsiz okul yemeği için ayrılmayan bütçe, Maarif Vakfı’na 2022’de 1 milyar 871 milyon, Ocak-Mayıs 2023 döneminde ise 2 milyar 325 milyon olarak aktarıldı.
Yönetimini cumhurbaşkanının belirlediği, mütevelli heyetinden birinin yerinin boşalması durumunda yeni kişiyi de heyetin belirleyeceği, iktidar değişse dahi mütevelli heyetinin değişmeyeceği sonsuz yetkilere ve mali güce sahip siyasi iktidarın ihtiyaçları doğrultusunda ideolojik faaliyet yürüten bir yapı oluşturuldu.
***
EĞİTİME SON DARBE HAZIRLIĞI
ÇEDES başta olmak üzere sermaye ve şirketleşmiş tarikat yapıları ile yapılan protokol ve iş birlikleri eliyle imam, vaiz, vaize, müezzin gibi eğitimci olmayan kişiler, tarikatlar, ülkü ocakları kamp, yaz okulu, gezi, sempozyum gibi onlarca isim adı altında okul öncesinden yükseköğretime ideolojik faaliyet yürütmeye başladı.
Son günlerin temel gündemi zorunlu eğitim tartışması ile adım adım yok edilen parasız, kamusal eğitimin karma eğitimle eş zamanlı kaldırılması amaçlanıyor. Mesleki ve teknik eğitim politika belgesi, dört yeni okul modeli, meslek liselerinin ortaokul bölümlerinin de açılması adımları ile çocukların %60-70’inin okuldan koparılıp sermaye için çocuk işçi haline getirilmesinin tüm okulların MESEM’leştirilmesinin hazırlığı yapılıyor.
Kapitalizmin ucuz/bedava iş gücü çağrısıyla hızlandırılan Aile yılı, toplumsal cinsiyet eşitliğinin, karma eğitimin, Medeni Kanun’un hedef gösterilmesi, nüfus-doğum politikaları ve tabii ki Anayasa değişikliği ile zorunlu eğitimin evlilik yaşını yükselttiği, yuva kurmayı engellediği argümanları eşliğinde zorunlu eğitim çağında olan 18 yaş altı çocuklar için çocuk evliliklerinin artışı amaçlanıyor.
Eğitim yeni bir rejim inşası ve kalıcılaştırılması için en etkili alan. 80 darbesine gelinen sürecin aktörlerinin ve 80 darbecilerinin mirasçısı olan Akp 23 yıl süresince ulusal ve uluslararası sermaye, şirketleşmiş tarikatlar ne isterse onu yaptı. Çünkü varlığını da siyasi bekasını da emperyalizme, kapitalizme borçluydu. Şimdi ise eğitim politikaları ve Anayasa değişikliği ile yıkımın son raunduna hazırlanıyor.
ÇEDES başta olmak üzere sermaye ve şirketleşmiş tarikat yapıları ile yapılan protokol ve iş birlikleri eliyle imam, vaiz, vaize, müezzin gibi eğitimci olmayan kişiler, tarikatlar, ülkü ocakları kamp, yaz okulu, gezi, sempozyum gibi onlarca isim adı altında okul öncesinden yükseköğretime ideolojik faaliyet yürütmeye başladı.
***
AKP ÖNCESİ DÖNEMDE EĞİTİMDE GERİ ADIMLAR
1945 yılında sona eren II. Dünya Savaşı sonrasında, Türkiye’de 1946 yılında ilk kez çok partili seçim yapıldı. Seçim sonrasında dönemin CHP iktidarında sağ kanatın güç kazanmasına paralel olarak Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile başlayan yakınlaşma derinlik kazandıkça, eğitimde de laiklikten, bilimsellikten ve demokratiklikten adım adım uzaklaşıldı.
1930’lu yıllarda din öğretiminden elini çekmiş olan devlet, 1940 sonlarında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile geri dönüş yaptı. CHP’nin tartışmalı 7. Kongresinin sonucu olarak cumhuriyetin toprak reformu gibi ilerici vaatleri rafa kaldırılırken, eğitimde gericilik hız kazandı: Kuran kursları açıldı; ilkokulların 4. ve 5. sınıflarına “velilerin isteğine bağlı” seçmeli din dersi kondu ve Ankara’da bir ilahiyat fakültesi açıldı. Yoksul köy çocuklarının gelecek yaşantılarını değiştirmesinin tek umudu olan Köy Enstitüleri’nin kapatılması süreci başlatıldı.
Menderes zamanında 1951’de imam hatip okulları açıldı. 1963-1964 öğretim yılında imam hatip okullarına parasız yatılı öğrenci alınmasına başlandı. İmam hatipler yoksulluğun çaresizliğinin mekânları olarak zorunlu hale getirildi. Demirel döneminde imam olamayacak kız öğrenciler de 1966’da bu okullara alınmaya başlandı. Demirel’in 1975-1980 yılları arasında kurduğu Milliyetçi Cephe (MC) hükümetleri döneminde, kısa sürede 237 imam hatip ortaokulu açıldı.
Yine Demokrat Parti döneminde ilkokullardaki seçmeli din dersi, bu kez velilerin istemesi değil istememesi koşuluna bağlanarak (istemeyenlerin dilekçe vermesi) fiilen zorunlu ders haline getirildi. Seçmeli din dersi, 1956’da ortaokullara ve Süleyman Demirel’in başbakanlığında da liselere girdi. Bülent Ecevit-Necmettin Erbakan hükümeti, 1974 yılında Ahlak Bilgisi dersini okullarda zorunlu ders yaptı. 12 Eylül hükümeti ise, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini 1982 Anayasasına zorunlu ders olarak koydu.
Demirel zamanında, 1960’larda 333 sayılı yasa ile Kuran kursu açma yetkisi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) denetiminde olmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ve dolayısıyla müftülüklere bırakıldı. Bu tarihten sonra hem DİB’in açtığı hem de kaçak olarak açılan Kuran kursları sayısı artmaya başladı.
12 Eylül 1980 darbe yönetimi ve Anavatan Partisi (ANAP) zamanında, bu kurslara daha fazla ağırlık verilmesine başlandı. Yine bu dönemde Kenan Evren zamanında, 18 Haziran 1983’te 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda değişiklik yapılarak, imam hatiplilere, Harp Okulu dışında kalan yükseköğretim alanlarına girme hakkı verildi. Başbakan Turgut Özal zamanında, 1985-1986 öğretim yılında, yabancı dille eğitim yapacak Anadolu imam hatip liselerinin açılmasına başlandı; daha sonra, imam hatiplerde de “çok programlı lise” ve yabancı dil ağırlıklı “süper lise” uygulamasına geçildi.
1997 yılında kesintisiz sekiz yıllık zorunlu eğitim kabul edildiğinde, Kuran kurslarına zorunlu eğitim sonunda gidilmesi gerekirken, Mesut Yılmaz-Ecevit hükümeti Danıştay’ın iptallerine karşın, birkaç kez ilgili yönetmelikleri değiştirerek 5. sınıftan sonra gidilmesini sağladı. Bu değişiklikler ve hemen arkasından Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) iktidara gelmesiyle, Kuran kurslarındaki artışlar iki misline çıkarıldı. AKP’nin, kaçak kurs açanlara verilen cezalarda indirim yapmasından sonra, kaçak Kuran kursları sayıları da hızla çoğaldı. Dinsel eğitim verilen yerlerin denetimi MEB’ten alınıp Diyanet’e verildi. 2013’te TCK’de yapılan değişiklikle kanuna aykırı eğitim kurumu açmak, işletmek suç olmaktan çıkarıldı.
1990 ortalarında imam hatipte sayısı 600’ü ve öğrenci sayısı da 500 bini geçti. Bu okul mezunları genelde üniversitede öğretmenlik, hukuk ve siyasal bilgiler alanlarına yöneldi, 1997 yılında üniversite sınavına giren 50.725 imam hatip mezunundan yalnızca öğretmenlik alanlarına girenlerin sayısı 3.490 oldu. Refah Partisi’nin 13 Ekim 1996 tarihli kongresinde, “bugünkü neslin İmam-Hatiplere ve Kuran kurslarına yapılan yatırım sonucu” olduğunu vurgulaması boşuna değildi.
BirGün