Getting your Trinity Audio player ready... |
Akşener, kadın gazetecilerle video konferans yoluyla görüştü, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularına özetle şu yanıtları verdi:
– Kutuplaştırma çöktü: (Pınar Gültekin cinayeti ve iktidarın İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açması) İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacısı Türkiye ve iktidar partisi. Sayın Erdoğan’ın kızı da dernek yönetim kurulu üyeliği nedeniyle bu yapının içinde. Ne oldu da ne değişti? Şiddet gören, ayrımcılığa uğrayan kadınların erkeklerle eşit imkânlara sahip olmasını öngören sözleşme, daha önce hiç uygulanmadı. Benim gözlemim şu: Sayın Erdoğan’ın kutuplaştırma siyaseti, özellikle 31 Mart seçimlerinden sonra çöktü. Öyle olduğu için de Sayın Erdoğan’ın yeniden seçilmesi için bazı adımlar atması gerekiyor.
– Konsolide etmek istiyor: Erdoğan’ın kutuplaştırma üzerinden giden bir oy alma stratejisi var. Bir de çelik çekirdek diyebileceğimiz yüzde 10 civarında bir seçmen kitlesi var. O seçmen kitlesinin de iddialara dayanarak söylüyorum, Erdoğan için aktif çalışma içinde olmadıkları, bu seçmenin de konsolide edilip, siyasi olarak çalışmalarının yolunu açmak amaçlı olduğunu düşünüyorum. Ancak bu bir zihniyet meselesi. Kadının karnından sıpanın, sırtından sopanın eksik edilmemesi gerektiğini düşünen hâkimlerin olduğu bir Türkiye’de, “muhalefet” diye adlandırılan, AKP’li trollerin nefret ettiği, kadınlara yönelik hakaretlerin hiç ceza görmediği bir ülkede bir yönüyle bu, seçmen konsolidasyonu ve zihniyet meselesi. Biz, İYİ Parti olarak, İstanbul Sözleşmesi’nin yanında olduğumuzu çok net ortaya koyduk.
– İzmir’de kadınlara polisin müdahalesi: Eski İçişleri Bakanı olarak söylüyorum, bunun kabul edilmesi mümkün değil. Hatırlarsınız, benim dönemimde, laiklik üzerine yürüyüşler yapılırdı. Ben ve beraber çalıştığım bürokratlarımın ilk verdiği talimat, bir Allah’ın kulunun burnunun dahi kanamaması üzerineydi. Gösteri ve yürüyüş kanunlarda çok açık. Taş, sopa, silah kullanmayacaksınız. Öldürülmüş bir kız çocuğu var, orada da bu kurallara uyan kadınlara şiddet kullanılması kabul edilmez. Sosyal medyaya ben kendim bakıyorum, “kızın giyimi nasıldı, kendisi nasıldı, güzel miydi, çirkin miydi” gibi sorular soruluyor, bunların da hepsi iğrenç. Ülkeyi yönetenler net tavır koymalı.
– Sağ siyaset için hep koz: (Ayasofya kararı) Ayasofya, özellikle sağın her renginin içinde kendini tanımlayan, biz yaş grubunun önemli, Kızılelma gibi gördüğü bir alandır. 1980 öncesinde hep mitingler yapılırdı. O dönemin Milli Selamet Partisi’ni, Adalet Partisi’ni, MHP’yi destekleyen gençlerin, “bir imparatorluk bakiyesinin getirdiği bir başarıya özlem psikolojisinin sonu olarak” şekillenmişti Ayasofya. O günün solun değişik renklerinde kendini tanımlayan gençlerin ve CHP’sinin de “Vay siz Ayasofya’yı açamazsınız” diye kitlesel bir tutumuna da şahit olmadık. Her zaman sağ siyaset için önemli bir koz olmuştu. Erdoğan için de seçimi kazanmaya yönelik bir koz.
– Erdoğan hayal kırıklığına uğradı: Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla birlikte ortaya çıkan resmi gördüğünüz zaman da Sayın Erdoğan’ın ciddi bir hayal kırıklığına uğramış olabileceğini düşünüyorum. Genç neslin Türkiye’de çok daha farklı sorunlarla boğuştuğu bir dönemde Ayasofya’nın “bir kutuplaştırma aracı olarak ortaya çıkmasının mümkün olmadığını” Sayın Erdoğan gördü. Ayasofya’da kılınacak cuma namazına Sayın Ali Erbaş tarafından aranıp, davet edildim. Bilim Kurulu’na sorduk, Sağlık Bakanı ile çalışıyorlar, oradan yanıt bekliyorum. Anladığım kadarıyla benim katılmam mümkün olmayacak gibi görünüyor. Meclis’te Grup Başkanımız Orhan Çakırlar ile Grup Başkanvekilimiz Yavuz Ağıralioğlu gibi birkaç arkadaşımızı görevlendireceğiz.
– Erken seçim iddiası: Ayasofya, İstanbul Sözleşmesi, sosyal medya meselesi ve her açılışa Sayın Erdoğan’ın katılıyor olması; bütün bunlara baktığım zaman seçime yönelik altyapının hazırlandığını okuyorum. Ekonomik manada tsunami etkisinde bir dalganın geleceği söyleniyor. Bilgim değil ama bir analiz.
BAŞBAKAN YARDIMCILIĞI TEKLİF EDİLDİ
– İncindim: (Memleket Masası çağrısı) Şaşırdığım şey, muhalefeti destekler gibi görünen, birtakım kanaat önderi olarak kendini tanımlayan, geçmişte de Sayın Erdoğan’ı alkışlayan kesimde “Meral Akşener, Tayyip Erdoğan’a göz kırptı, yanaşmaya çalışıyor” gibi bir görüş oldu. AK Parti’nin kuruluşunda vardım, ilkeler bazında problemler görüp ayrıldım. O zamanlar bu kanaat önderlerinden bir soru gelmedi. Muhtemelen “salak” bulmuşlardır; “İktidara gelen bir partiden neden ayrılıyor…” MHP bünyesindeyken Başbakan Yardımcılığı teklif edildi, reddettim. Akşener, siyasi mücadele yapıyor kişisel olarak da herhangi bir şey almış değil. Milletvekili değilim, oğlum, eşim şirketler kurup iş yapmamışlar. Ha bire tazminat davası açılıyor hakkımda, onları ödeyeceğim. 31 Mart seçimlerinde birliktelik teklifi bizden gitti CHP’ye. Bütün bunları neden yapıyorum? Sayın Erdoğan’a göz kırmak için değil, Türkiye’ye nefes aldırmak için; hukukun üstünlüğünü, adaleti tesis edebilmek için. Manevi anlamda sopa yiyoruz ki erkeklerimiz de resmi sopa yiyor. Sayın Erdoğan’a göz kırpma yorumlarından incindim. Çünkü benim göz kırpmaya ihtiyacım yok. Bedeller ödeniyor. Bu tarz çemkirmelerle karşılaşmak insanı incitiyor.