Getting your Trinity Audio player ready... |
İktidar hayatı hedef aldığında hayat, iktidara direniş olur…
Fransalı yazar ve filozof Gilles Deleuze’ün sözlerinden süzülüp gelen bu slogana özellikle Gezi Direnişinden sonra hemen hepimiz rastlamışızdır.
Türkiye’de -haklı olarak- sıkça kullanılan bu slogan, gittikçe otoriterleşen dünyanın pek çok ülkesi için geçerliliğini korumakla kalmaz, hayatını ve varoluşunu hedef alan iktidar karşısında “sıradan” insanların canına nasıl tak edebileceğini, bu insanların yeri geldiğinde nasıl inisiyatif alabileceğini de bizlere hatırlatır.
Belaruslu siyasetçi Svetlana Tikhanovskaya da şüphesiz hayatı ve ülkesi için hak ve özgürlükler adına inisiyatif alabilmiş bu insanlardan biridir.
9 Ağustos tarihinde Belarus’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden birkaç ay öncesine kadar Tikhanovskaya’nın ismini duymamış olabilirsiniz.
Fakat artık o -her ne kadar seçimleri kaybedip ülkesinden ayrılmak zorunda kalmış olsa da- başta Belarus olmak üzere kadınların başrolde olduğu yeni bir siyasi aktivizmin önemli sembollerinden biri olarak kabul ediliyor.
Peki, Svetlana Tikhanovskaya kimdir?
“Avrupa’nın son diktatörü”ne karşı
Bundan aylar önce Tikhanovskaya’yı konu aldığı makalesinde Newsweek yazarı Brendan Cole okurlarına şöyle sorar: “Bir ev kadını Putin’in Belarus’ta istediğini almasına engel olabilir mi?”
Bir kadının işini bırakıp evde çocuklarına bakmayı seçmesinin onu siyasi bir mücadele yürütmekten nasıl alıkoyabileceğini anlamamakla birlikte, bu başlığın atılmasında az da olsa bir doğruluk payı vardır.
Çünkü hikâyenin en başında Belarus’un 26 yıllık Devlet Başkanı ve “Avrupa’nın son diktatörü” Alexander Lukaşenko’ya karşı seçim yarışına katılmak isteyen kişi, Tikhanovskaya’nın eşi, ünlü YouTube blogçusu Sergei Tikhanovsky’dir.
Fakat Tikhanovsky -Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Lukaşenko’ya karşı yarışmak isteyen pek çok diğer muhalif gibi- izinsiz bir gösteriye katılmakla suçlanıp tutuklanır ve seçimlerde aday olmaktan men edilir.
Bunun üzerine eşi Svetlana Tikhanovskaya onun yerine seçimlere katılmaya karar verir, bunun için 100 bin imza toplar ve Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyar.
“Kadınlar neden seçim yarışına katılamasın ki?”
Svetlana Tikhanovskaya 37 yaşında, iki çocuk annesi, eski bir İngilizce öğretmenidir, fakat siyasetteki deneyimsizliğine rağmen -başta eşi gibi aday olmaktan men edilen muhalifler olmak üzere- ülkedeki binlerce insanın desteğini alır, onlar için hem bir sembol hem de yeni bir umut olur.
Seçim kampanyası sırasında Tikhanovskaya’ya iki kadın daha eşlik eder. Bu kadınlardan biri eşinin seçim kampanyasından sorumlu olan Veronika Tsepkalo, diğeri ise tutuklanarak seçimlere katılmaktan men edilen bir diğer isim olan Viktor Babariko’nun kampanya sorumlusu Maria Kolesnikova’dır.
Minsk merkezli hak örgütü Viasna’dan Valiantsin Stefanovic’e göre “bu üç kadın Tikhanovskaya’nın seçim kampanyasının yüzü olur ve bu oldukça iyi bir fikirdir.”
Öyle ki Londra merkezli küresel bilgi sağlayıcısı IHS Markit’ten Alex Kokcharov Lukaşenko’nun Tikhanovskaya’yı ve beraberindeki kadınları nasıl hafife aldığını Newsweek’e şu sözlerle anlatır:
“Lukaşenko onu tam anlamıyla hafife aldı. Onun bir ev kadını olduğunu ve kendisi için bir tehdit oluşturmayacağını düşündü. Pek çok yerde çıkıp ‘Kadınlar bu işi yapmaya uygun değil’ deyip durdu. Fakat bu sözleri geri tepti. Kadınlar ‘Bu da ne demek oluyor’ diye sordu ve ekledi: ‘Tabii ki Cumhurbaşkanlığı için yarışabiliriz’.”
9,5 milyon nüfuslu Belarus’un başkenti Minsk’te 63 bin kişinin katılımıyla düzenlediği 30 Temmuz tarihli miting de bir bakıma bu sözlerin nasıl ters teptiğini kanıtlar nitelikteydi.
“Sessiz kalmaktan ve korkmaktan bıktım”
Tikhanovskaya her ne kadar Belarus ve dünya medyasında siyasetçi kimliğiyle öne çıksa da kendisini siyasetçi olarak tanımlamıyor, seçim kampanyası boyunca yaptığı konuşmalarda bir anne ve eş olduğunu sık sık vurguluyordu.
Diğer bir deyişle, Svetlana Tikhanovskaya ülkesindeki muhaliflerin ve kendi ailesinin karşı karşıya kaldığı baskılar üzerine siyasete girmiş, yaşadığı ülkedeki iktidar hayatını ve varoluşunu hedef aldığı için hayatını iktidara direnişe çevirmiş bir kadındı.
Seçim öncesinde Sky News’e verdiği demeçte şöyle diyordu örneğin: “Ben hâlâ aynı, kendine güvensiz insanım. Fakat bu benim görevim; tüm bu zorlukların üstesinden gelmeli, ülkemizi özgür bir geleceğe taşımalı ve yeniden bir anne ve eş olmalıyım.
“İnsanlar genelde kadınların güçsüz olduğundan dem vurur. Belki de öyleyiz. Fakat ihtiyaç olduğunda ve görevimiz bizi çağırdığında güçlü olmalıyız ve öyleyiz de…”
Temmuz ayında Minsk’te düzenlediği mitingde ise seçmenlerine şöyle seslenmişti: “Benim güce ihtiyacım yok, ama eşim parmaklıklar arkasında. Çocuklarımı saklamam gerekiyordu. Tüm bunlara katlanmaktan, sessiz kalmaktan ve korkmaktan bıktım.”
Çocuklarını saklamak zorunda kaldığını söylemesi ise kesinlikle miting heyecanı veya coşkusuyla yapılmış bir mübalağa değildi.
Ülkedeki muhalif liderlerin çocuklarının ailelerinden alınıp devlet yetimhanelerine yerleştirilmesi bilindik bir uygulama olduğundan benzer bir durumla karşılaşmamak için beş ve 10 yaşlarındaki iki çocuğunu Avrupa’nın başka bir ülkesine göndermek zorunda kalmıştı.
“Çernobil çocukluğu”ndan siyaset sahnesine
İngiltere’nin The Guardian gazetesinden Katherine Butler’ın haberine göre Tikhanovskaya’nın kendi çocukluğu da bir o kadar zor ve sıradışıydı.
1986 yılında Belarus’un komşusu Ukrayna’da yaşanan nükleer facianın ardından bölgede yaşayan ve faciadan doğrudan veya dolaylı olarak etkilenen çocukların bazıları dinlenip sağlıklarına yeniden kavuşana kadar İrlandalı ailelerce misafir edilmişti. Svetlana Tikhanovskaya da bu “Çernobil çocukları”ndan biriydi.
Bugün 72 yaşında olan İrlandalı Henry Deane Ukrayna’da yaşanan faciadan kısa bir süre sonra Çernobil için bir hayır kuruluşu kurmuş, ardından Ukrayna-Belarus sınırına yaklaşık 40 kilometre mesafede bulunan Mikashevichi köyüne bir ziyarette bulunmuştu. Faciadan oldukça zarar gören bu köy aynı zamanda Tikhanovskaya’nın köyüydü.
Hikâyenin devamını Henry Deane’den dinleyelim:
“O zamanlar Belarus’un hastaneleri her türlü hastalıktan mustarip çocuklarla doluydu. Svetlana’nın öğretmeni bizim için çevirmenlik yapıyordu. Belirli aralıklarla Belarus’a gidip okulu ziyaret ediyorduk. Svetlana ile de bu şekilde tanışıp onu yanımıza aldık.
“O sene iki çocuk geldi. Svyeta kızım Mary ile aynı yaşlardaydı ve çok güzel uyum sağladı. Çok akıllı bir çocuktu, İngilizce bilgisi diğer çocuklardan daha iyiydi. Diğerleri için bir nevi çevirmenlik ve sözcülük görevi üstlenmişti.”
“Hasta çocuğuyla ilgilenmek için işini bıraktı”
90’lı yıllarda Henry Deane ve eşi Marian’ın Roscrea’daki evine gelen çocuklar en fazla bir ya da iki yaz boyunca yanlarında kalsa da Tikhanovskaya yıllar içinde Deane’leri ziyaret etmeye devam etmiş, hem aileyle hem de yerel halkla gittikçe daha yakın ilişkiler kurmuştu.
Önceleri para kazanmak için Roscrea’daki yerel bir fabrikada çalışan Tikhanovskaya 20’li yaşlarına geldiğinde yeniden İrlanda’nın bu küçük kasabasına dönmüş, Çernobil faciasından etkilenen çocuklar için çevirmenlik yapmıştı.
Peki, o zamanlar da bugün gösterdiği siyasi idealizmin işaretlerini görmek mümkün müydü? Henry Deane bu soruyu şöyle cevaplıyor.
“Çocuklar o zamanlar Belarus’taki siyasi durumla ilgili açık açık konuşmazdı. Birilerinin ailelerinin hükümeti eleştirdiğini bilmesinden korkarlardı. Fakat Svyeta bu konuda açıktı, ülkedeki huzursuzluğu dile getirirdi. İnsanlar oy kullanma haklarından edilmişti ve seçimlere hile karıştırıldığının farkındaydılar.
“Svyeta’nın ilk çocuğu duyma engelliydi, ona yardım edebilmek için işini bıraktı. Ailece Minsk’e taşındılar, böylece oğlu ihtiyacı olan implant ameliyatını olabilecekti. Hayatını oğluna ve kızına bakmaya vakfetti. Oldukça fedakâr bir annedir. Tek istediği siyasi mahpusların serbest bırakılabilmesi için insanların kendisine oy vermesiydi.”
Üç kadın eril devletin cinsiyetçiliğine karşı
Deane’in de ifade ettiği gibi, seçim kampanyası sırasında Tikhanovskaya’nın sık sık dile getirdiği vaatlerden biri de seçildikten sonra başta eşi olmak üzere ülkedeki siyasi mahpusların salıverilmesi ve en az altı ay içinde yasaklı muhalif adayların da yarışabileceği yeni bir seçim düzenlenmesiydi. Böylece kendisi de evine, çocuklarının yanına dönebilecekti.
Devlet Başkanı Alexander Lukaşenko’nun Tikhanovskaya’ya atıfla “toplumun henüz bir kadını seçecek kadar olgunlaşmadığından” dem vurması, ona ve beraberindeki iki kadına “zavallılar” ve “küçük hanımlar” diye hitap etmesi ise Tikhanovskaya’yı seçmenlerinin gözünde önemsiz kılmak şöyle dursun, onu başta Devlet Başkanı olmak üzere eril devletin cinsiyetçi söylemleri karşısında önemli bir figür haline getirdi.
Belarus seçimlerinde ne oldu?
Belarus’taki Cumhurbaşkanlığı seçim maratonu 9 Ağustos tarihinde sona erdi. Merkez Seçim Komisyonunun açıkladığı kesin olmayan sonuçlara göre, 26 yıldır Devlet Başkanı olan Alexander Lukaşenko oyların yüzde 80,8’ini alırken Svetlana Tikhanovskaya’nın oy oranı 10,9’da kaldı.
Kesin olmayan ilk sonuçların ilan edilmesinin hemen ardından başta başkent Minsk olmak üzere ülke genelinde birçok şehirde binlerce protestocu seçime hile karıştırıldığı gerekçesiyle sokaklara çıktı. Polisin müdahalesi ise sert oldu.
En az iki kişinin hayatını kaybettiği protestolara ilişkin açıklama yapan Uluslararası Af Örgütü de temsilcilerinin “polisin uyguladığı korkunç şiddete bizzat tanıklık ettiğini” söyleyerek Belarus’taki polis şiddetine ilişkin şu detayları paylaştı:
“Barışçıl kalabalığa karşı ses bombaları kullanıldı. Gelişigüzel güç kullanımı ve protestolar dışındaki kişilerin bile keyfi olarak gözaltına alınması da bu şiddete dahildi.
“Dehşet verici bir video, bir polis aracının, geniş bir caddede tüm hızıyla bir protestocunun üzerine sürüldüğünü gösteriyor.
“Bu görüntüler, Belarus polisinin dün geceki eylemlerinin kan dondurucu pervasızlığını ortaya koyuyor ve neden bu kadar çok sayıda Belaruslu’nun değişim talep ettiğini gösteriyor. Dün gece Minsk’te bir protestocunun öldüğü, onlarca kişinin ise ağır yaralandığı doğrulandı.”
Svetlana Tikhanovskaya Belarus’u terk etti
Svetlana Tikhanovskaya da seçimlerin ardından yaptığı ilk açıklamasında seçim sonuçlarına güvenmediğini söyledi, seçimlere hile karıştırıldığını savundu ve Lukaşenko’yu geri çekilmeye çağırdı.
Bu açıklamanın ardından 10 Ağustos sabahı başkent Minsk’teki Merkez Seçim Komisyonu’na giden Tikhanovskaya seçimlere resmi itirazda bulundu. Fakat bu itirazın sonrasında ekibi uzunca bir süre ondan haber alamadı.
Tikhanovskaya’nın nerede olduğu merak edilirken Litvanya Dışişleri Bakanı Linas Linkevičius Twitter hesabından kısa bir mesaj paylaşarak Belarus’un muhalif isminin Litvanya’da ve güvende olduğunu duyurdu.
Daha sonra İngiltere’nin The Guardian gazetesine konuşan Linkevičius, Tikhanovskaya’nın seçim sonuçlarına itiraz etmek için gittiği Merkez Seçim Komisyonu’nda yedi saat boyunca alıkonulduğunu, ardından 11 Ağustos günü sınırı geçerek Litvanya’ya geldiğini söyleyecekti.
Litvanya Dışişleri Bakanı’nın söylediğine göre Tikhanovskaya’ya bir yıllık Litvanya vizesi ve ülkede kalacak bir yer verilmişti.
Aynı gün, iki farklı video…
Ülkeyi terk ettiği söylenen salı günü, Svetlana Tikhanovskaya’nın iki videosu yayınlandı. Bu videolardan ilkinde Tikhanovskaya ülkesine ve seçmenlerine Litvanya’dan sesleniyor, ülkeden ayrılma kararını kimsenin etkisi altında kalmadan “tamamen bağımsız bir şekilde” çocukları için aldığını söylüyordu.
“Pek çok kişinin ülkesini terk ettiği için kendisini kınayacağını veya kendisinden nefret edeceğini” düşünen Tikhanovskaya kısaca şöyle dedi:
“Bu kampanyanın beni gerçekten güçlendirdiğini düşünmüştüm, bu öylesine bir güçtü ki önüme çıkan her şeyle baş edebileceğimi sandım. Ama sanırım ben hâl aynı güçsüz kadınım.
“Tek bir hayat bile bugün olanlara değmez. Çocuklar hayatımızdaki en önemli varlıklar.”
Aynı günün ilerleyen saatlerinde yayınlanan ve Tikhanovskaya henüz Minsk’ten ayrılmadan çekildiği anlaşılan videoda ise bambaşka bir kadın vardı.
Kendi seçim ekibinin ve uluslararası gözlemci ve gazetecilerin hemfikir olduğu üzere söz konusu video Tikhanovskaya’nın seçim sonuçlarına itiraz etmek için gittiği Belarus Merkez Seçim Komisyonu’nda çekilmişti.
Tikhanovskaya bu videoda Lukaşenko’nun seçim “zaferini” kabul ediyor ve Belarus halkına şöyle sesleniyordu:
“Belaruslular, sizleri makul olmaya ve yasalara saygı duymaya davet ediyorum. Kan ya da şiddet istemiyorum. Polise direnmemenizi, meydanlara çıkmamanızı, hayatınızı tehlikeye atmamanızı rica ediyorum.”
Tikhanovskaya’nın sözlerini duyan ekip arkadaşı Olga Kovalkova ise ister istemez şöyle diyecekti: “Nasıl bir baskıyla karşı karşıya kaldığını, onu nasıl yıldırmaya çalıştıklarını bilmiyoruz. Ama tüm bu sözleri o söylemiş olamaz. Önceden hazırlanmış bir metni okuyordu.”
Sonuç yerine…
Kadınların karşı karşıya kaldığı eril devlet şiddeti ve cinsiyetçi söylemler, tartışmalı seçimler, sırf muhalif oldukları için özgürlüklerinden edilen insanlar… Ne kadar da tanıdık geliyor öyle değil mi?
Böyle bir yazıya, böyle güçlü bir kadının portesine bir son, bir sonuç yazılabilir mi gerçekten? Bir mücadele ne zaman biter? Ya da hiç biter mi?
Benzer bir bağlamdan, insanların sırf farklı düşündüğü, sırf sesini yükselttiği için sayısız baskıyla karşı karşıya kaldığı bir ülkeden, “sıradan” hayatını iktidara direnişe çevirebilmiş bir kadının hayatına ve mücadelesine bakan bir kadın olarak Tikhanovskaya’nın portesine bir son, bir sonuç yazmayı reddediyorum.
Çünkü böyle bir hikâyenin sonu ancak mutlu, ancak özgür bitebilir.
Hep birlikte daha mutlu, daha özgür, şiddetsiz bir gelecek dileğiyle… (SD/AÖ))