1. Haberler
  2. Siyaset
  3. Tüzük Kurultayına Giderken;

Tüzük Kurultayına Giderken;

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

SOLMEDYA – Ülkemizde ekonomiden daha fazla en büyük kambur siyaset ve siyasetçilerdir. Siyasetin her konuda her yerde yürütmenin, yargının, yasamanın, yerini aldığı aşikardır. Bu sebeple her yerde üste çıkması halinde tek adam ya da tirancılık  vb. gibi  bir takım olumsuz cümlelerle tarif edilen bir noktaya gelmiş olması acı bir gerçektir. Bu kadar yanlışa rağmen halen halkın sabırlı olması hak arama mücadelesinde yaşatılan anti demokratik tutumlar ve buna dayalı korkulardır. Korkuyla yönetilen bir toplum sindikleri noktalardan çıktıkları zaman başlarına neler geleceğini iyi bilmektedirler. Çünkü adalet ve güvenlik yok. Demokratik bir ülkede haklarını savunacak olan insanların bir başka korkuyu üzerlerinde yaşatmalarına gerek yokken Türkiye’de veya dünyada birçok yerde siyasetin getirdiği esaret ve siyasetçilerin yapmış olduğu yanlışlar toplumun siyaset içerisindeki düzeni sağlamakta zorluk  çektiğini görmekteyiz.

Direnmek lazım aslında. Direncimiz aslında şudur. Yanlış ve doğrular karşısında tercihimizi net olarak koyabilmektir. Doğru belki bireysel çıkarlara uygun olmayabilir. Ya da içine battığımız, içine konduğumuz, içinde bulunduğumuz durumdan kaynaklı bir karşı duruşa engel olabilir. Her koyun kendi bacağından asılır misali sahip olduklarımızı kaybetmemek ya da sahip olacağımızı düşündüğümüz şeylerden, beklentilerimiz, kendimizle yarattığımız sebeplerle ülkenin bu noktaya gelmesinde birer birer sorumluluk sahibi olduğumuzu aşikâr etmek zorundayız. Anayasa, Yasa, Tüzük , yönetmelik  gibi birçok şey birbirine uyumlu olmak zorundayken ve bunlara uyması gereken insanların uymaması halinde yaşayacakları ceza ya da yaptırımlar açık belli iken bunları hiçe sayan bir anlayışın ülkede yasa değiştirmesi, anayasa mahkemesine karşı tutum  göstermesi, devlet düzenini alt üst etmesi büyük bir kaostur. Yürütmenin Toplumun ortak sözleşmesi olan anayasanın ruhuna maddelerine karşı tutum sergilenmesi kabul edilebilir bir durum değildir.

Peki bu ülkede yaşanan tüm olumsuzluklara karşı mutlaka çözüm öğretisi sunan insanların göreve geldiklerinde ne yapacaklarını bilmemizden daha büyük hakkımız ne ola ki?

Ve gelenleri bu noktada başarılı kıldıktan sonra o gelen yapının bunu başarıp başaramadığını kontrol etme hakkımız neden olmasın ki?

Neden yanlışı yıllarca sürdüren bir sistemden kurtulamıyoruz?

Seçimlerin tabii ki belli dönemler aralığında yapılması gerekmektedir.

Günlük birtakım şeyler aylık, yıllık, üç yıllık, dört yıllık, beş yıllık gibi hedefler konabilir. Peki bu hedefleri yerine getiremeyende, performanslarına göre değerlendirme hakkı kime aittir?

Hangi kuruma aittir?

Ülkenin başıboş bırakılması doğru mudur?

Siyaset ve halk hep doğru karar vermektemidir?

Halkın çoğunluğunun vermiş olduğu kararları halk gerçekten doğru bir şekilde tespit ederekmi karar vermektedir?

Bilgisiyle bilinciyle hiçbir baskı altında kalmadan mı vermektedir?

Çoğunluk nasıl oluşturulmaktadır?

Yüzde elli bir çoğunluk nasıl oluşturulmaktadır?

Bir çoğunluğun oluşumu sırasında baskılar varmıdır?

Kamuoyunu yönlendirici bilgi kirliliği yok mudur?

Peki ya o bilgi kirliliği yok edecek olan mekanizma yoksa, susup o noktada devreye gireceğini bildiğimiz   kurumlar gereğini yapmıyorsa çoğunluğun verdiği kararlar ya da seçimler hakkaniyetli midir?  Sonuçları doğru mudur?

Seçim yöntemi Sandık demokrasisi ile tanımlanıyor. Bu yöntemde çoğunluğu sağlayanlar, yönetime gelip, her ne olursa olsun vazgeçemeyeceği koltuk ve mevkilerinden güç alarak sürekli orada kalmak için demokrasiyi katletmeye devam etmektedirler. İşte bu yüzden koltuk görevi en fazla 2 dönem olarak belirlenmelidir.

Eğer öyle olmazsa seçilmiş koltuk görevlileri daimi kalmak için yanlış yapmaya devam edeceklerdir.

Bu yüzden ülkemizde siyasetin kesinlikle bir düzene girmesi gerekiyor.

Yasamanın, yürütmenin, yargının kendi görevleri içerisinde bağımsızlığını ilan etmesi bunu da kontrol edecek otonom sisteminde demokratik teamüller içinde bir kurumun yeniden belirlenmesi gerekmektedir.  Halihazırda Anayasa mahkemesinin kararlarına kafa tutan bir siyasetin ülkede anayasayı, yasaları, hukuku işletmesi mümkün müdür? Bunları üst üste koyduğumuz zaman yürütmeyi ve yasamayı hatta yargıyı tek adama bağlayan meclisi saf dışı bırakan bir yönetim anlayışının yanı sıra seçim sisteminin, siyasi partiler kanununun mutlaka değişmesi gerektiği aşikardır.

Sonuçta siyaseti oluşturan partilerin kadroları Ülkeyi yönetecekse, Halkın seçiminde ve denetiminde partiler yasası oluşturulmalıdır.  Yine o halkın egemenliğinden bahsediliyorsa ve demokrasiden bahsediliyorsa partiler bu iki konuda büyük bir demokrasi sınavından geçmek zorundadırlar.

Ne yazık ki bugünkü sistemde atanmışların milli egemenliğe dayalı gerçek demokrasiyi yaşatması mümkün olmayacaktır.

Atanmışların demokrasiyi yeniden var etme duyguları ortada yok iken buradan bir demokrasi hikayesinin çıkmasını beklemek kendimizi aldatmaktan öte bir şey değildir. Türkiye’de Yapılacak ilk iş siyasi partiler kanunu değişikliğiyle halkın iradesini ortaya çıkartacak milli egemenliği tesis edecek. Parti içi hukuk ve Parti içi demokrasini işletecek kararlar almaktır. Bu da önseçimdir. Bu seçimi yapacak üyenin dolgu üye olmasının önüne geçilerek Aktif üyenin seçme ve seçilme kriterleri konarak liyakat esaslı temsiliyet sağlanmalıdır.

Parti İçi demokrasi üyelerinin sadece gerçek kişilerden değil tüzel kişilerden de oluşması gerektiği hususunda bir karar alınması gerekiyor. Yani bir sendikanın bir odanın veya bir takım ülkeyi yönetebileceğini düşündüğümüz demokratik kitle örgütlerinin dahi partilere giriş çıkışı engellenmemeli ve temsiliyeti sağlanmalıdır. Kamu adına görev yapan demokratik kitle örgütlerinin temsiliyeti partilerde mutlaka sağlanmalıdır. Sadece bir komisyon olarak değerlendirmek, onun başına bir genel başkan yardımcısı atamak bu işi çözmemektedir.

O yüzden demokratik kitle örgütlerinin temsiliyetiyle ilgili karar alma süreçlerinde beraber birlikte görev yapmaları sağlanmalıdır. Parti içerisindeki demokrasinin gerçekten en büyük adımlarından birisi ilçe kongreleri olmasına rağmen ilçe kongrelerinde üyeye dayalı değil mahalleden seçilen delegeye dayalı bir seçimin önü mutlaka kapatılmalıdır. Daha ilk defasında kavgaya başlayan ortaya çıkacak olan delegelik saltanatının delegelik sultasını ortadan kaldırmak hedefimiz olmalıdır. Çünkü buradan delegasyon partiyle ilgili kararları yerelde birtakım gruplaşmalarla beraber çoğulcu değil çoğunlukla artı bir oy fazlasıyla listelerinin yarıştığı bir seçim yaşanıyor.

Ne yazık ki mahallelerde ilçe kongre delegelik seçiminde demokratik bir katılım olması mümkün olmuyor. İlin seçimlerinde dahi aktif üyelerin katılımı il başkanlığı ve kurultay delegeliği seçiminin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bu halde mutlaka seçimlerin çarşaf liste ile olması gerekiyor. Mutlaka listeler yarışacaksa kazanan listesini belli bir oy oranı alan o eşiği geçen diğer listeden de mutlaka yüzde on, yüzde yirmiye kadar bir temsiliyet sağlanmasının önü açılmalıdır. Yine aynı zamanda ülkemizde parti içi demokraside parti meclislerinin ya da üst organların veya parti içerisine karar alma organlarının parti içi demokrasi ve ülke demokrasisinin paralelinde bir yapılanması gerekiyor. Devleti yönetmeye aday olan bir partinin kendisi sıradan şeylerle değil ülkenin gerçekleriyle birlikte yaşanan sıkıntıları aşmak üzerine bir parti programına ihtiyaç vardır.

Yine genç ve kadınlar üzerine kurgulanan   cinsiyet kotası ya da yaş kotası dediğimiz   bir süreçte emeğin olgunlaşmadığını, sadece cinsiyet kotasının da bir işe yaramadığı açıkça ortadadır. Eşitlik ilkesi gereğince herkesin yarışabileceği bir parti meclisi bir il seçimi, ilçe seçimi, mahalli seçimler modeli oluşturulmalıdır

Tüzükte Yapılması düşünülen tüm değişikliklerin toparlanarak karar alma sürecinden önce bir taslak halinde örgüte sunulması daha verimli olacaktı.  Bunun yanı sıra seçme ve seçilme hakkının aktif üyeler arasında olması yönünde detaylı çalışmalar yapılarak yöntem geliştirilmelidir.

Üyenin bilgi birikimi, deneyimi, tecrübesi ve liyakati esas alınmalıdır.

İki yıl boyunca seçilen yönetim kurulları kendilerini var etmek için var olan üyenin hakkını korumayan bir anlayışla sadece kongre almak üzere dizayn edilen üye yeni üye yapılanması doğru değildir. Bu sebeple üyeliklerin aktifleştirilmesi ve aktifleştirilen üyeler içerisinde keyfiyetle olmayan yol ve yöntemlerle üye hukukunun korunarak var üyenin değerli kılınması sağlanmalıdır.

Pasif üyenin sadece partiyi destekleme noktasında gönüllülük esası içerisinde değerli kılınmalıdır.

Asıl sorumluluk sahibi Aktif üye tanımında belirtildiği şekilde    partinin içerisinde aktif rol olan, emek veren, hedef koyan, partinin ilkeleri ve hedefleri dolusunda tüzüğe imza atmış ve gereklerini yerine getirmiş olan üyeler arasında bir seçimin olması gerekliliği vardır.

Yine siyasi etik değerlerin, kurullar içerisinde önemsenmesi ve benimsenmesi gerektiğine inanmaktayım.

Parti içerisinde sürekli çalışacak komisyonların net olarak belirlenmesi gerekmektedir. Bu yüzden olmazsa olmaz komisyonlar, kurullar net olarak belirlenerek görev alanları tanımlanmalıdır.

Bu görevler de yer alacak dayanışma içinde olduğumuz demokratik kitle örgütleri, muhtarlar, Partinin insan kaynağı mutlaka çıkartılarak ülkeyi yönetecek siyasi kadrolarının yetiştirilmesinde zaman zaman çalışmalar başlatılmalıdır. Bu siyasi kadrolar hem yerel yönetimlerde hem de genel yönetimlerde görevler almalarına fırsat verilmelidir.

Milletvekili adaylıkları ön seçimle   olmalıdır. Bu seçimlerde oy kullananlarda aktif üye olmalıdır.

Genel merkezin gerek gördüğü ülkeyi yönetme noktasında faydasıyla değer katacak kişilerin atanması noktasında bölgeler noktasında değerlendirilerek en fazla üç milletvekiliyle bu konuda kesin sınırlama getirilmelidir. Yine belediye başkanlarının performansını örgütün her yıl değerlendirmesi yerinde olur kanısındayım. Seçilenlerin hesap vermesi gerektiğini söyleyen bir siyasetin hesap verebilir şeffaf bir yönetim oluşturması hususunda samimi karar üretip uygulamaya geçmelidir. Oligarşik yönetim anlayışını ortadan kaldıracak demokratik tüzük hükümleri mutlaka yeniden oluşturulmalıdır. Ülkenin daha iyi bir şekilde yönetilebileceğini ifade edecek partinin kurullarının bu yönde yeniden tasarlanması gerekliliği vardır. Bu sebeple TÜZÜK kurultayının anayasada olmasa da Ruhen geleneksel etik değerlerle donatılmış kendi özel anayasasını kurmuş bir siyasi bir kişiliğin öne çıkartılmasında fayda vardır.

TÜZÜK ‘ün ve Parti programının herkes tarafından okunduğunda anlaşılır olması önemlidir. TÜZÜK ‘ün ve programın halka açılarak varsa önerilerin ve taleplerin alınması partiyi dinamik kılacaktır. Böylece TÜZÜK ‘ün halk tarafından diğer kurumlar tarafından demokratik kitle örgütleri tarafından katkı sunulabilecek bir süreçten geçmesi sağlanacaktır.

Kısaca katılımcı bir yönetim anlayışı, demokratik bir yönetim anlayışı, hesap verilebilir şeffaf bir yönetim anlayışı, ahlaklı, hukuklu bir yönetim anlayışı, demokrasiden uzaklaşmayan bir yönetim anlayışını mutlaka TÜZÜK ‘te hâkim kılmak zorundayız. Bunu başarmak zorundayız.

Metin Ağırman

Tüzük Kurultayına Giderken;
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin