Getting your Trinity Audio player ready... |
SOLMEDYA – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı açıklamada “Ordumuza başta Balkan Harbi olmak üzere çok ağır bedeller ödeten siyaset virüsünün bulaştırılmasına izin vermeyeceğiz. İttihatçılar ile itilafçılar arasındaki çekişme sebebiyle tarihimizin en büyük toprak kayıplarını yaşadık. Siyaset virüsünün bir orduyu içten içe nasıl zayıflattığını Balkan Savaşları’nda tecrübe ettik. Cumhuriyet tarihimiz boyunca da her 10 yılda bir tekrarlanan vesayet teşebbüslerinde ordumuzun nasıl bir girdaba sürüklendiğini, milletimizle nasıl karşı karşıya getirildiğini gördük” diyerek ihracı istenen teğmenleri hedef aldı.
Erdoğan’ın sözlerini Cumhuriyet’e değerlendiren tarihçi Prof. Dr. Hakkı Uyar, Osmanlı’nın toprak kayıplarının süreçlerini anlattı. Osmanlı’nın toprak kayıplarının 1683’ten sonra anlam kazandığını söyleyen Uyar, “Bu toprak kayıplarının içerisinde önemli kilometre taşlarından bir tanesi 1774 küçükkaynarca anlaşması sonrası Kırım’ın kaybıdır.
Kırım ilk müslüman toprağı kaybıdır. O tarihlerden 1923’e kadar 150 yıl boyunca Osmanlı toprak kaybetti. Balkanlardan Kafkaslardan ve Kırımdan, anadoluya müslüman nüfus göç etti. Osmanlı tarihsel olarak bir Balkan İmparatorluğu’ydu.
Balkan topraklarını kaybettikten sonra imparatorluk vasfını yitirdi. Balkan savaşıyla balkan topraklarını kaybettik demek doğru olmaz ama balkan savaşıyla balkanlardaki son topraklarını kaybetti. 1877- 78 Osmanlı rus savaşı osmanlı için travmadır. Osmanlı Tuna vilayeti, balkanların bel kemiği dediğimiz toprakları burada kaybetti” dedi.
‘MASA BAŞINDA KAYBETME LOZAN’DA GERÇEKLEŞMEDİ’
Osmanlı’nın en çok toprağı Abdülhamid döneminde kaybettiğini vurgulayan Uyar, “Balkan topraklarının önemli bir bölümü bu dönem kaybedilmişti ama elinde kalan son toprakları 1. Balkan Savaşı’nda kaybetti. Osmanlı- 1897 Yunan savaşını kazandı. Osmanlı ordusu Atina’ya kadar ilerlerken büyük devletler müdahale etti ve Osmanlı’nın elde ettiği toprakları Yunanistan’a geri verdirdiler. Yani masa başında kaybetme Lozan’da değil burada gerçekleşti.
1’inci Balkan savaşında Osmanlı, partizanlık meselesi yüzünden ciddi kayba uğradı. Burada Makedonya’yı kaybetti. Zaten elinde kala kala Makedonya kalmıştı. Ama ittihatçılar açısından bu coğrafya küçük olmakla beraber Makedonya’nın kaybı, ittihatçılar açısından da Osmanlı açısından da travmatikti. 1877-78’deki birinci travmadan sonra bu ikinci travma olarak Osmanlı için bunu görmek lazım” ifadelerini kullandı.
“Balkan Savaşı’nın tarihimizdeki en büyük hezimet” olduğunu söyleyerek Makedonya topraklarında kaybedilen iki önemli şehrin Manastır ve Selanik olduğuna dikkat çeken Uyar, “Bunlar ittihatçıların kutsal şehirleridir. Yani ittihatçların doğduğu yerler olduğu açısından önemli. Osmanlı, Edirne’yi bile kaybetti birinci Balkan Savaşı’nda. Sonra güçbela Edirne’yi ikinci Balkan Savaşı’nda geri alabildi. 1909’da ordunun siyasetten elini çekmesi ve sonrasında yol açacağı felaketler noktasında Mustafa Kemal’in erken bir uyarısı var.
İttihat ve terakki kongresinde ordu siyasetten elini çeksin. ‘Siyaseti yapacaklar siyasette, askerlik yapacaklar da orduda kalsın. Herkes diğer taraftan elini çeksin’ şeklinde Mustafa Kemal’in bir önerisi oldu. Ama ittihatçılar bunu kabul etmediler çünkü gücünü ordudan alıyordu” diye konuştu.
‘ORDU SİYASETE MALZEME YAPILIYORSA SEBEBİ SİYASETÇİDİR’
31 Mart’ta (13 Nisan 1909) yaşananları anımsatan Uyar, “Belki bugüne gönderme yapılabilecek şey, Mektepli subaylar ve alaylı subaylar olabilir. Mektepli subaylar meşruti monarşiden yana, çağdaş daha milliyetçi seküler çizgiye yakınlar, alaylı subaylar ise daha mutlak monarşiden yana, daha İslamcı Abdülhamit çizgisine daha yakınlar. Dolayısıyla orduda bölünme 1908’de de vardı. Balkan Savaşı’nda doğrudan siyaset de tabi girdi” dedi.
Ordunun siyasetin içerisinde yer almasının olumsuz etkilerinin bulunduğunu söyleyen Uyar, “Orduyu siyasetin dışına çıkarmak 1924’te Atatürk’ün çabaları ile oldu. 1960’a kadar da ordu tarihimizin en uzun döneminde, 36 yıl boyunca siyasetin dışında kaldı. Ondan sonraki dönemlerde her darbe döneminde ve günümüzde de ordu bu kadar siyasetin içerisindeyse ya da siyasete malzeme yapılıyorsa bunun sorumlusu hiç şüphesiz siyasetçidir” ifadelerini kullandı.
‘ORDUNUN SİYASETLE UĞRAŞMASI SÖZ KONUSU DEĞİL’
Erdoğan’ın söz konusu ifadelerle ‘ordunun siyasetle uğraşması ülkeye zarar verir’ mesajını vermeye çalıştığını söyleyen Uyar, şu ifadeleri kullandı:
“Doğru olmakla beraber ordunun siyasetle uğraşması gibi bir durum söz konusu değil. Erdoğan’ı rahatsız eden bir şeyin altını çizmek lazım. Teğmenler meselesi dolayısıyla ben vurgulamak isterim.
1908’de Abdülhamid’i devirenler kimlerdi? Genç subaylardı. 27 Mayısı yapanlar kimlerdi? Genç subaylardı. Dolayısıyla hem Abdülhamid hem de Menderes’i yani iktidarın kutsiyet atfettiği liderler olarak ya da değer verdiği liderlerin ordunun genç subayları tarafından devrilmesinin teğmenler üzerine benzer bir çağrışım yaratabilir iktidar üzerinde. Yarattığı da anlaşılıyor zaten.
Bu çerçevede de olaya bakmak lazım. Ama 1971’den beri ordu hiyerarşik olarak darbe yapıyor. Yani ordunun alt kadrolarının darbe yapması gibi bir durum söz konusu değil. Yani 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat hiyerarşik darbeler. Emir komuta zinciri içerisinde yapılan darbeler. böyle bir endişeye de mahal yok. Ordunun Mustafa Kemal’in ya da kurucu babanın ordusu olarak kendisini tanımlamasından rahatsızlık duyulmasından rahatsız olmak gerekiyor.”