Advert
  1. Haberler
  2. Yaşam
  3. Cumartesi Annelerinden Güzel Şahin Ana Mezarı Başında Anıldı!

Cumartesi Annelerinden Güzel Şahin Ana Mezarı Başında Anıldı!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Haber: Atilla YÜCEAK

Cumartesi Anneleri’nden Güzel ŞAHİN Ananın Mezarı başında yapılan anmaya katılım ve ilgi oldukça yoğundu.

Gülsuyu’unda ki mezarı başında İHD tarafından düzenlenen anma etkinliğinde her yıl olduğu gibi duygusal anlar yaşandı.

Tarih boyunca kültür ve kimlik inşasının temel yapı taşlarından biri toplumların hafızası olmuştur.

Toplumsal hafıza,

toplumların değerlerini, ideallerini, inançlarını ve gelecek tasavvurlarını şekillendirir

Cumartesi annelerin ve Güzel ŞAHİN anamızın;

Toplumsal hafızanın değerini herkese anımsatarak, geçmişin tanınmasının daha iyi bir gelecek kurmak için önemini ortaya koymaktadır.

Toplumsal hafıza totaliter rejimlerin en çok korktuğu gerçekliktir!

Eylül,

hüzün ve ayrılık ayıdır…

Eylül sarıdır,

hüzün ayıdır,

eylül ayrılık ayıdır.

Şairler ve en çok da analar ayrılır aramızdan buruk bir hüzünle eylülde.

Çoğu zaman,

haşmetli gövdeleriyle çınarlar hazırlanır,

sabırsız bir gururla sonbahara eylülde.

Çünkü eylül,

hüzün ve ayrılık ayıdır.

Bu topraklar,

zamansız yaşanan acıların topraklarıdır.

Çünkü acılar çoğu zaman vakitsiz yaşanır bu topraklarda.

Vakitsiz yaşanan acıların yükünü ise bizim gibi ülkelerde;

Narin GÜRAN

Ceylan ÖNKOL,

Uğur KAYMAZ,

Berkin ELVAN,

gibi çocuklar ve kadınlar,

en çok da analar çeker.

Cumartesi Anneleri;

Derin acıların iz sürücüleri,

adalet ve vicdan arayıcılarıdır.

Kimi bir direniş destanı olan Didar ŞENSOY’dur.

Kimi Asiye Anne’dir,

kimi Berfo Ana,

kimi de Şahsenem Anne’dir.

Hepsi anadır onların,

hepsi analarin hasıdır.

Her birinin çığlığı mezarları bile olmayan ölüler için tarihe düşülen,

ağıtlara bulanmış isyan çığlıklarıdır.

Onlar;

“Biz kayıplarımızı bulamazsak, siz insanlığınızı kaybedeceksiniz…” diye sayısız kez uyardılar tüm insanlığı.

Cumartesi Anneleri toplumun vicdanına seslendi Galatasaray meydanına her toplandıklarında;

“Aklı kırık/dökük,

vicdanı yırtık/pırtık’ olanlara diyorlar ki,

“Yakınlarımız zorla kaybedilirken sessiz kaldınız, Yıllardır her Cumartesi burada toplandık.

Hak ve adalet çığlığımızı duymazdan geldiniz.

Bilin ki, zorla kaybedilen sadece bizim yakınlarımız değildir.

Onlar,

aynı zamanda sizin kaybolan insanlığınızdır.

İnsanlığın kaybedildiği bir ülkede onurlu yaşamak ise olanaksızdır.”

Bazen Kiraz Anne olur adları,

Bazen Vahide,

bazen Hanife,

bazen

de Gülmez Anne…

Kimi zaman yorulur nefesleri onların,

bayrakları elden ele geçer,

evlatları,

torunları taşır.

Kimi zaman da,

yeri geldiğinde

birbirlerinin tabutlarını omuzlarlar.

Ve biliyoruz ki;

Hepsi birbirinden Güzel,

asla unutmayacak annelerimizdir onlar.

Onlardan biri de Dersim’li Güzel Şahin anamızdır.

Atalarının söylediği gibi, “Dersim’liyim” demekten onur duymaktadır.

Bir çoğuna olduğu gibi,

gün gelmiş Dersim ona da yar olmamıştır.

Köklerinden kopmuş, İstanbul’un varoşlarına savrulmuşlardır.

1990’larda İstanbul’un varoşları Tozkoparan,

Gülsuyu gibi yaralıdır,

kanlıdır.

Varoşların çocukları hak arama mücadelesindedir;

Baskı ile

sömürü ile

zulüm ile yani kısacası düzen ile kavgalıdır.

Güzel Şahin anamız;

Kavgaya tutuştuğu bu zulümden payını ailesi ile birlikte her zaman almış olmasına rağmen asla boyun eğmeden mücadele içinde cesaretlendirici yüreğiyle yerini almıştır.

Tüm cumartesi anneleri gibi;

Kayıp evlatlarının peşine düştüğünde ise sayısız gözaltı,

aşağılama,

itilme,

kakılma şeklinde bir ceberrut düzendir karşısına çıkan Güzel ŞAHİN anamızın.

12 Eylül faşist cunta döneminde;

Süleyman CİHAN’in annesi olma ile toplumsal mücadelenin pratiğinde somutlaşır pratik devrimci bilinci.

Gözaltında kaybedilen Süleyman CİHAN olayında

Herkesler korkup sessizliğe gömülürken;

Yine Güzel ŞAHİN anamızın o dayanışmacı,

acıyı ve sevinci paylaşımcı yüreğiyle ailenin yanında ve sahiplenme yiğitliğinin en ön saflarında görüyoruz.

Oysaki asıl korkanlar 12 Eylül’ün faşist paşaları,

onları iktidara taşıyan sermaye sınıfıydı.

Korkuyorlardı.

Evet;

Yaşattıkları büyük acıların derinleştirdiği farkındalıkla, ‘Acının zaman aşımı yok, adaletin de olmamalı,

Kaybettiklerinizi verin” diyen toplumsal hafızanın binlerce eli,

egemenlerin yakasından düşmedi,

düşmeyecek;

Korkmadan karanlığın üzerine dimdik yürüyen;

Güzel ŞAHİN analar sayesinde…

Kısaca Süleyman CİHAN olayını mahkeme tutanaklarına geçmiş kanıtlar ile anımsayalım;

Temmuz 1981’de gözaltına alınan Süleyman Cihan, İstanbul Emniyeti Siyasi Şube’de günlerce işkence gördükten sonra öldürülmüş, ölü bedeni yüksekten atılarak intihar süsü verilmiş ve kaybedilmek amacıyla, Zindanarkası Mezarlığı’nın kimsesizler bölümünde, “Kimliği meçhul kişi” olarak gömülmüş;

Aslında bilinen failler,

suclular cezasızlıkla korunmuştu.

1996 yılında altmış üç yaşındadır,

iki evladı cezaevindeyken başlayan ölüm oruçlarına,

o da dışarıdan açlık grevine başlayarak destek olur Güzel anamız.

Çocukları cezaevinden çıktıktan sonra da, yaşına bakmaz,

hiç bir hak arama mücadelesinden geri kalmaz.

Artık Güzel Şahin anamız;

Cumartesi Anneleri’nin değişmeyen isimlerindendir.

Nerede bir kayıp haberi varsa koşar,

nerede zulüm altında inleyen duyarsa yetişir,

nerede bir zalimlik görürse bir ana gibi göğsünü siper eder zulme karşı.

Kalbi incinen,

mağdur olan,

haksızlığa itiraz eden kim varsa,

onu kendi çocuğu beller Güzel ŞAHİN anamız.

Hasan GÜLENAY;

20 Temmuz 1992’de gözaltında kaybedilir.

Anne perişan haldedir,

kayıp kocasının peşinde, yollara düşer.

Dört çocuğu vardır geride kalan.

Güzel ŞAHİN ana, dört çocuğu da alır,

bağrına basar.

Kendi torunlarından ayırt etmez onları.

Gülsuyu’ndaki yoksul gecekondusu,

yüreği gibi geniş ve zengindir. Çocukları sarıp sarmalayan, koruyup kollayandır Güzel ŞAHİN anamız.

İster üç yaşında olsun,

ister elli yaşında,

kendinden küçük herkesi bebeği gibi görür.

Güzel anamızı;

Bir gün Diyarbakır’daki cenazede,

bir kayıp annesinin tabutuna omuz verirken,

bir başka gün Suruç’ta cenaze yıkarken,

başka bir gün Kobane’de insan zinciri olurken görürsünüz…

Güzel anamızı göre;

Yüreğinin atması için mağdurun Kürt olması gerekmez.

Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay tutuklandığında, cezaevi önünde yapılan nöbet eylemlerini hiç aksatmaz.

Sivas Katliamı anmalarının

hiç birini kaçırmaz.

Munzur Festivallerinin hiç eksik olmayan katılımcısıdır o.

Eğitimsizdir,

Kürt’tür,

Alevidir,

inançlı biridir.

Ancak, mağdurluk söz konusu olduğunda;

“Ben ne Alevi,

ne Sünniyim,

her şeyden önce bir insanım. Bir insan olduğum için buradayım,

her yerdeyim;

Alevi dardaysa Alevi’nin yanındayım,

Sünni dardaysa Sünni’nin yanındayım,

Çerkez dardaysa Çerkez’in yanındayım,

Laz dardaysa Laz’ın yanındayım” diyecek kadar bilgedir Güzel anamız.

Ne var ki,

üniversitelerden KHK’lılar ile ihraçlar başladığında koşar, KHK’lıların yanında safını alır.

Gerçek bir şer serip sır vermeyen,

Patron/Ağa sınıfının işkence hanelerinde katledilen yiğit devrimci İbrahim Kaypakkaya hayranıdır Güzel ana.

Hiç bir anmasını kaçırmaz,

saf tutar genç kuşaklar ile.

Cumartesi Annelerinden Güzel anamız bizlere şunları söylüyor:

Adaletli ve özgür bir toplumda huzur ve barış içinde bir arada yaşamanın yolu geçmişle yüzleşmek ve hesaplaşmaktan geçiyor.

Bunun yolu da;

Zorla kaybedilen canlarımızın akibetinin ve faillerinin ortaya çıkarılmasından geçer.

Yıllardır topluma bunu anlatmaya çalıştık.

Geçen bunca yıl içinde ancak bu kadar farkındalık yaratabildik.

Bu güne kadar verilen destek artarak devam etmelidir.

Aksi taktirde,

hepimiz bu insanlık suçunun suç ortağı olacağız.

Bu devran böyle devam edemez!

Üzerinde yaşadığımız bu topraklar bizlerin değil, bizlerin dilini,

ırkını,

inancını yok sayan,

öteleyen,

öldürmek isteyen egemen sınıfların ülkesi olmaya devam etmeyecekse,

gerçek ve adalet peşinde Galatasaray meydanında her hafta isyan çığlığı olan Cumartesi Anneleri’nin işaret ettiği yerde olmalıyız…

Bu toprakların kaderidir zamansız gelen ölümler.

Daima hak arayanın,

Aş,

İş ekmek mücadelesini özgürlük mücadelesiyle buluşturan,

yüreğinin sesini dinleyerek başkaldıranın,

Kayıplarını isteyenin kapısını hep erken çalar ölüm.

Hep arkadan gelir,

hep sinsice yaklaşır,

hep kalleşçe sallar kılıcını.

İşte böylesi zamanlarda, bir avuç insana düşer zamansız gelen ölümlerin yasını tutmak. Hep bir avuç insanın boynunun borcu olur, zamansız giden ölüleri uğurlamak.

Bunlardan biri de Maside OCAK‘tır. Cumartesi Anneleri aktivistlerinden biri de odur.

Her ölüm haberini alır almaz koşar.

Cenaze hazırlıkları;

Yakınlarina haber verme, acılara ortak olma;

medya bildirimleri,

teknik hazırlıklar…

Çoğu zaman ona düşer

bu işler.

Gözyaşlarına boğulur,

ama koşar,

çırpınır,

taze acısıyla her yana yetişmeye çalışır. Tek tesellisi olur onun: “Dayan bebeğim, dayan!

Böyle derdi seksen yaşına merdiven dayamış o onur abidesi kadın.

Ak saçlı,

mavi gözlü,

kırış kırış olmuş derilerinin kıvrımlarında,

acılı bir tarihten izler taşıyan bu kadın yine Güzel Annemizdir.

Dayan bebeğim dayan” der Maside Anaya ye.

İşte bu sözlerden güç alır Maside ana, bağrına taş basar ve dayanır.

Ne zaman bir ölüm olsa,

ne zaman yürekler gözyaşlarına gark olsa,

Güzel Anne mutlaka çıkagelir “Dayan bebeğim, dayan” der Maside’ye.

Maside ancak böyle dayanır acılara,

ancak böyle baş edebilir gözyaşlarına.

Şimdi ise aylardan yine eylüldür.

Eylül sarıdır,

hüzün ayıdır,

eylül ayrılık ayıdır.

Eylül’ün yirmisinde Maside ananın telefonu bir kez daha çalar.

Maside’nin telefonu yine bir ölüm haberi için sızlar.

Eylül koparmıştır bir ağacı daha, yüreklerde,

en incecik dalından.

Sonbahar,

devirmiştir koca bir çınarı daha köklerinden.

Önce gözyaşları boşalır Maside’nin.

Sonra, kurulmuş gibi adımları…

Hemen koşar Maside. Yakınlarına, dostlarına haber verir;

cenaze hazırlıkları,

yerine getirilecek son görevler, gazeteciler,

medya falan…

Bu sefer, kimse “Dayan!” demez Maside’ye; “Dayan bebeğim, dayan!” diyen biri çıkmaz.

Çıkmaz,

çünkü bu kez toprağa sıralanan Güzel Ananmız olmuştur..

Güzel Ana.

O da, diğer tüm Cumartesi Anneleri gibi çığlıklarını,

yıllar yılı acılarla dolu yüreğine gömdü.

Her cumartesi günü, Galatasaray’ın taş kaldırımlarını mekan tuttu o. Tüm analarla birlikte ceberrut bir dönemin karanlığında kaybolmuş çocuklarını aradılar.

Kalabalıkların sessiz silüetinde,

kımıldayan rüzgarın nefesinde,

açılan her kapının gıcırtısında onların yüzü vardı.

Çoğunun,

geceleri gözlerine örtü inmedi,

Berfo ana gibi kapıları örtülmedi.

Cemil gibi yıllardır,

heran çıkıp gelecek gibi beklediler.

Ne var ki bir türlü gelen olmadı,

gelemediler.

Güzel Şahin ana!

Adının güzelliği, yüreğine aksetmiş gibiydi.

Bu yüzden olsa gerek Güzel Ana kalmıştı adı.

Gözleri Anadolu,

gövdesi Mezopotamya gibiydi.

Ölümden,

kederden,

acıdan elbiselerini giyinerek gitti.

Bütün öksüzlerin,

garibanların,

bütün yetim kalmış çocukların Güzel anasıydı o.

Elveda Güzel Anne

Elveda…

Anısına Saygıyla.

Direnene Dövüşene Düşene bin selam olsun

Şiir Sevdanın Militanıdır!

Aşk Örgütlenmektir!

Tıklayıp Cumartesi Annelerinden Güzel ŞAHİN anamızın belgeselini izleyebiliriz.

Cumartesi Annelerinden Güzel Şahin Ana Mezarı Başında Anıldı!
Yorum Yap
Advert

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin